Bir hafta içerisinde ikisi İstanbul’da ikisi de Diyarbakır’da olmak üzere “İmralı süreci”ne ilişkin dört önemli konferans ve çalıştay düzenlendi. Bu buluşmalar Kürt cephesindeki kafa karışıklığını gözler önüne serdi.
Suriye’deki gelişmelerin tetiklediği İmralı süreci mevcut siyasi krizin toz bulutu içerisinde ilerliyor. Bahçeli’nin 1 Ekim’deki konuşmasıyla startı verilen sürecin üzerinden 4 ay geçti. İmralı-Ankara- Erbil arasındaki görüşme trafiği kesintisiz sürüyor. Mektuplar yazılıyor, mesajlar iletiliyor, notlar gönderiliyor. Buna rağmen sürece ilişkin sis bulutları aralanmış değil. Taraflardan tek adam rejimi adeta kapı duvar. Buna karşılık sürecin diğer muhatabı Kürt hareketi de farklı değil. DEM Parti heyetinin İmralı, Erbil ve Ankara’daki görüşme trafiği, temasları ve açıklamaları belirsizliği aralamıyor.
Haliyle kaygılar, endişeler, beklentiler iç içe geçmiş halde. Kapalı kapılar ardında sürdürülen sürece dair kafalarda pek çok soru işareti var. Sürece dair kafa karışıklığını Kürt cephesinde de görmek mümkün. Bir hafta içerisinde dört büyük konferans ve çalıştay düzenlendi. Bu dört buluşmada da Kürt sorununun tarihsel kökenleri ve çözüm önerileri üzerine uzun uzun tartışmalar yapıldı. Devlet Bahçeli’nin açıklamaları ile başlayan görüşmelerin Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız ele alınamayacağı vurgulandı.
• 8-9 Şubat: Çözüm Barışta konferansı
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) İstanbul Florya’da düzenlediği iki günlük “Halkların Özgür ve Eşit Yaşamı Yolunda, Çözüm Barışta” konferansına ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok siyasetçi, aydın, tarihçi, hukukçu, akademisyen ve uzman katıldı.
• 16 Şubat: Bölgede Barış ve Adalet Konferansı
Demokrasi İçin Birlik’in (DİB) İstanbul Beşiktaş’ta düzenlediği konferansta, Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriye’deki iç savaş sonrası durum, Kürtlerin ve Alevilerin karşı karşıya olduğu sorunlar ele alındı. Üç oturum halinde gerçekleştirilen etkinlikte hukukçular, akademisyenler, gazeteciler ve siyasetçiler konuştu.
• 15-16 Şubat: 3’üncü Kürt Forumu
Hak İnisiyatifi Derneği’nin Diyarbakır’da düzenlediği iki günlük forumda Kürt meselesinin tarihsel süreci, yaşanan değişimler, İslamcı kesimlerin konuya yaklaşımlarının niteliği ile güncel siyasal gelişmelerin ortaya çıkardığı imkânlar, riskler ele alındı. Sorunun çözümüne dair önerilerin sıralandığı bildirgede, toplumsal mutabakatın önemine vurgu yapıldı, “Çözüm ve barış süreci, belirsizliklerle yürütülemez” denildi.
• 16 Şubat: Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı
Cumhur İttifakı çatısında bulunan HÜDA PAR’ın Diyarbakır’da iki gün süren “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” en dikkat çekici olanıydı. Çalıştayın sonuç bildirgesinde, “anadilde eğitim, anayasa değişikliği ve devletten özür” talep edildi.
BELİRSİZLİK HAKİM
Tüm bu buluşmalarda kafa karışıklıkları bir kez daha görüldü. İsmi konmamış, yol ve yöntemi tanımlanmamış, muhatapları dahi tartışmalı sürece ilişkin “körün fili tariflemesi” misali herkes farklı bir şeyleri dillendirdi. Bir yanda müzakereler yapılırken diğer yanda gözaltılar, tutuklamalar ve kayyum atamalarının olduğu gibi sürmesi sürece yönelik kuşkuları büyütüyor. Kürt sorununun Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız ele alınamayacağının vurgulandığı buluşmaların konuşma va sonuç metinlerine bakıldığında tespitlerin benzer olduğu görülüyor.
• Temkinli duruş
Sürece dair temkinli duruşun, konferansı ve çalıştayı düzenleyenler, aktörler ve katılımcıların tamamına hakim olduğu görülüyor. Adı konmamış süreç, sadece bir avuç aktörün arasında sürdürüldüğü için aktörlerin hiç biri somut bir bilgiye sahip değil, süreci herkes gibi dışardan izlemekle yetiniyorlar.
• Niyete rağmen destek
Kürt cephesindeki genel kanıyı Çözüm Barışta Konferansı’nın sonuç bildirgesindeki şu ifadeler net şekilde özetliyor: “Toplumsal müzakere yolunu açabilecek her gelişmenin, gerisinde hangi niyetler, getirdiği hangi zorluklar ve riskler olursa olsun onurlu bir barışa, adaletli bir ortak varoluşa yaklaşma amacıyla değerlendirilmelidir.”
• Barış değil, rejimin bekası
Türk-Kürt ittifakının “barış” kaygısından değil, Saray rejiminin Ortadoğu’da etkin olma niyetinden kaynaklandığı konusunda genel bir konsensüs var.
Egemenler Suriye’yi kendi çıkarları ekseninde şekillendirmeye çalışıyor. Ankara da burada pay kapmak, etkin olmak istiyor.
• Yöntem sorunlu, beklenti düşük
Konuşmalardan, sunumlardan, tartışmalardan anlaşıldığı üzere yol haritası konusunda net bir görüş ve öngörü yok, daha da önemlisi fazlaca bir beklenti de.
• Türk-Kürt ittifakı ile nereye!
Rejimin Kürtlerle ittifak kurarak Ortadoğu’da etkin olmak istiyor, esas motivasyon bu. Rejimin derdi barıştan ziyade, Ortadoğu’da Türkiye’nin etkin bir aktör olarak hareket etmesine imkan sağlamak. Dr. Arzu Yılmaz’ın da dediği gibi, “Barış için değil, savaş için ittifak istiyorlar.”
EN RADİKALİ HÜDA-PAR
Buluşmaların en dikkat çekeni HÜDA-PAR’ınkisi oldu. Saray’ın başdanışmanı Mehmet Uçum’un karşı taarruza geçtiği çalıştayın sonuç bildirgesinde “Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir” denildi. Uçum, çalıştayı “ihanet ve bölünme projesi” olarak nitelendirdi, devlet inisiyatifinin, “emperyalist bölünme projesi yanlılarını” deşifre ettiğini belirtti.
DESTEK AMA NASIL?
Buluşmalarda ortaklaşılan en temel başlık Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanması. HDK konferansın sonuç bildirgesinde, “Sürecin kötüye kullanılmasını Kürt halkını yalnız bırakmayarak önleyebiliriz” denilerek demokratik kamuoyuna, sol-sosyalist, ilerici kesimlere açık bir mesaj gönderildi. Fakat sol-sosyalist, ilerici güçlerin Kürtlerin dahi ne olup bittiğini anlamadığı bir sürece nasıl destek vereceği sorusu askıda kalıyor.
DİB Koordinasyon Üyesi Levent Tüzel’in konferansın açılış konuşmasındaki şu sözleri, meseleyi özetliyor esasında: “Erdoğan yönetiminin bu meseleyi ele alışı ve yapmak istedikleriyle başta Kürtler olmak üzere ülkemizdeki demokrasi güçlerinin beklentilerinin çelişkisi olduğu gibi duruyor. Bir barış ve çözüm olacaksa Kürt halkının yıllardır özlemini taşıdığı bir toplumsal yaşam olacaksa bunun bir mücadeleden geçtiği açıktır.”