Kadınlar! İdam çığırtkanlığını susturalım
Kadın hareketi, kadın cinayetlerine övülecek, övünülecek bir kararlılık ve eylemlilikle karşı çıkarken devletin/iktidarın bile isteye işlediği cinayet olan idama da aynı kararlılıkla karşı çıkmalıdır
Yine, faşizan eril iktidarın amaçlarına alet edilmek isteniyoruz. Yaşama, cana, insana düşman; kanı, ölümü kutsayan ilkel zihniyet toplumsal vicdanı karartmaya bizim acılarımızı kullanarak, bizim yaşamımızdan ve ölümümüzden rant devşirmeyi umarak devam ediyor.
Daha önce de defalarca yaptıkları gibi ne hukuka ne ahlaka ne vicdana sığan kadın cinayetlerinin toplumda tetiklediği öfkeye, tepkiye, isyana karşı muktedirlerin önerisi: idam. O idam cezası ki hiçbir uygar toplumda artık yasalarda yer almaması bir yana, caydırıcılığı olmadığı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
İdam, devlet eliyle taammüden işlenen cinayettir
İdam konusunda çok yazdım. Vahşet döneminden başlayarak tarih boyunca idam, devleti ele geçiren muktedirlerin iktidarlarını korku üzerine kurmak ve pekiştirmekte başlıca silahları oldu. Umutsuz, çaresiz kitlelerin kabaran isyanlarını bastırmak; bilinç altında muktedirlere yönelen öfkeyi hemcinslerine yöneltmek; ezilmiş, zavallı insanların içlerindeki vahşet ve nefret tortularını, gerektiğinde yararlanmak üzere diri tutmak için idam elverişli bir araçtı. Dinî ve dünyevî iktidarlar; ilkellikleri, vahşetleri, zorbalıkları ölçüsünde idam sopasını kullanmaktan çekinmediler. Günümüzde çağdaş ve uygar toplumlarda yasalarda ve uygulamada yer almayan idam, ABD’nin bazı eyaletleri dahil gelişmiş ama uygarlaşamamış bazı toplumlarda, bir de dinî ve siyasî diktatörlüklerde kanlı ve vahşi geçmişlerin kalıntısı olarak hâlâ sürüyor. Çoğu yerde yasalarda yer alsa da günümüzde “uygar dünyaya rezil olmamak, vahşi görünmemek için” uygulanmayan idam cezası, en kestirme tanımla devletin bile isteye, taammüden işlediği cinayettir.
Seçim meydanlarında yağlı urgan sallayanların zihniyeti
Türkiye’de idam cezasının kaldırılması yakın tarihimizdeki nâdir uygar kararlardan biridir. O kararda imzası / onayı olan zat bugün kadın cinayetlerini bahane kılarak yine idam çığırtkanlığının başını çekiyor. Bir seçim kampanyasında, konuştuğu kürsüden ilmek haline getirilmiş yağlı urgan sallarken ki fotoğrafını hiç unutmadım. Kanım donmuş, gözlerime inanamamıştım. Vahşet, ölüm, kin, nefret vaat ederek oy toplamaya çalışmak, suç olmanın ötesinde insanlarımıza da hakaret gibi gelmişti bana. İdam ipi sallayan adam adına, onunla aynı ülkenin vatandaşı olduğum için kendi adıma da utanmıştım.
Sonraki yıllarda ilkel cinaî zihniyet ne zaman alevlense zamanın başbakanı şimdilerin cumhurbaşkanı olan kişi de “Ben de idamdan yanayım, Meclis’te önüme getirsinler imzalarım” demekten geri kalmadı. Üstelik böyle bir kararın uygar sayılan dünya ile kapısı zorlanan AB ile, demokratik ülkelerle bağları koparmak anlamına geldiğini bile bile.
Bu zihniyetin temelinde kanı kanla yuğma, kısasa kısas geleneği; yüzlerce yıl öncesinden kalma ilkel, geri intikam kültürünün suç-ceza anlayışının yansıması vardır. Bizdeki, zaman zaman depreşen idam çığırtkanlığı, bu tarihsel-ideolojik izler yanında, kitlelerin öfke ve duygularıyla oynayarak siyasî çıkar elde etme hesaplarına da dayanıyor. Ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri, son olarak da aklın vicdanın kabul edemeyeceği, kurbanı diri diri yakmaya kadar giden son cinayete uygulanan haksız tahrik, iyi hal, vb. hafifletici nedenler herkesi çileden çıkarırken muktedirlere idam vaadi üzerinden oy devşirme fırsatı sağlıyor.
Katillerin suç ortakları kimler?
Sadece geçtiğimiz Haziran ayında 31 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Kadın hareketi, bu 31 cinayet yanında 21 şüpheli kadın ölümü olduğunu açıkladı. Bunlar resmî belgelere ve medyaya yansıyan vakalar. Duymadıklarımız, bilmediklerimiz belki çok daha fazla.
Kadın katilleri bu cinayetlerin tek sorumlusu mu? Onları asınca mesele hallolacak mı? Peki… bu katilleri cesaretlendiren; kadını erkeğin malı, cinsel nesnesi, kölesi sayan zihniyetin taşıyıcıları ne olacak? Kadın asla erkeğe eşit olamaz diye düşünenler, cenazesine kadın gelmemesini vasiyet eden şeyhlerin müridleri, kadın düşmanı tarikatlar, cemaatler; katilleri ama iyi hal ama haksız tahrik diyerek kayıran, hak ettikleri cezadan koruyan yargıçlar, İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini isteyenler ve iptal edenler… Kadın katillerini cesaretlendiren, azmettiren, cinayetlerin suç ortağı olanların tümü… Onlar ne olacak?
Katil, bıçağı ya da tetiği çeker. Katilin eline bıçağı, kamayı, silahı veren, cinayete teşvik edenler, kadının ezilmesini, baskı görmesini, pervasızca öldürülmesini sıradanlaştıranlar; töreye, sözde ahlaka, dinî vecibelere dayandırarak meşrulaştıranlar eril iktidar zihniyetinin taşıyıcılarıdır. Katilleri, saldırganları, tacizcileri, tecavüzcüleri cesaretlendirenler onlardır.
Eril saldırganlığın idam propagandasını susturalım
Cinayetlerin teşvikçileri ve suç ortakları sinsi bir oyun kuruyorlar. Hepimizde tepki ve isyan uyandıran kadın cinayetleri üzerinden idamı yasalara, olmadı kafalara yerleştirmeye çalışıyorlar. Aslında başka bir amacın peşindeler. O amacı yıllardır marazî bir saplantıyla idam peşinde koşan Devlet Bahçeli açıkladı. Eril iktidar zihniyetinin mümtaz temsilcisi Bahçeli, kadın cinayetleri yanında terör suçları, devlete karşı işlenen suçlar için de idam istiyor. Asıl amaç da bu zaten.
İdam yasalardan kalktığında, ceza yasasına bu madde yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis getirilmişti. Bugün bu maddeden hüküm giymiş ya da halen yargılanmakta olanlar arasında Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Rojava davasının bütün sanıkları, HDP’li belediye başkanları, FETÖ davaları olarak adlandırılan, çok sayıda generalin, yüksek rütbeli subayın da aralarında bulunduğu davaların sanıkları, hükümlüleri var. İdam cezası kaldırılarak ağırlaştırılmış müebbete mahkûm edilen Abdullah Öcalan var. Özetle, idam kaldırılmasaydı idam sehpasına çıkarılacak yüzlerce insan…
Asla kadınları korumanın peşinde olmayan idam çığırtkanlarının amacı böyle bir Türkiye yaratmak. İdamı geri getiremeseler bile korkuyu yaymak, yoğunlaştırmak, kitleleri sindirmek.
Kadın yaşamdan yanadır
Binlerce yıllık erkek iktidarının içimizdeki izlerinden büsbütün arınmış olamasak da kadın, doğası gereği yaşamdan yanadır, yaşamı doğurur ve korur. Bu doğa erkek iktidarının etkisiyle (ki iktidar her zaman erildir) ne kadar berelenmiş olursa olsun can alma, yaşamı yok etme, -hastalıklı haller, psikolojik vakalar bir yana- kadın doğasına aykırıdır.
Kadın hareketi, kadın cinayetlerine övülecek, övünülecek bir kararlılık ve eylemlilikle karşı çıkarken devletin/iktidarın bile isteye işlediği cinayet olan idama da aynı kararlılıkla karşı çıkmalıdır. Lafta kalır, nasıl olsa getiremezler rahatlığına kapılırsak muktedirin planlarını kolaylaştırmış oluruz.
Ölmek, öldürülmek istemiyoruz ama ülkede darağaçları kurulmasının, korku ve dehşet yayılmasının, can alınmasının gerekçesi olarak kullanılmak da istemiyoruz. Eril iktidarın dehşet saçmaya, korku yaratmaya, can almaya dönük adımlarına bizim acılarımızı bahane kılmayın. Suçu suçla cezalandırmak yerine ceza hafifletilmesine olanak tanımayan, suçluyu kayırmayan, kadını, çocuğu gerçekten koruyan yasaların çıkarılmasını, daha da önemlisi “ama”sız uygulanmasını sağlayın. İstanbul Sözleşmesi ve benzeri, metnini aşan sembolik değere sahip belgeleri kabul ve uygulamakla kalmayıp toplumda yaygınlaştırın, kamu vicdanına aşılayın. Kadın hakları söz konusu olduğunda kırmızı görmüş boğaya dönen sözde dinî cemaatlerin, tarikatların iktidarınız üzerindeki etkisini törpüleyin, devlete sızmalarına imkân tanımayın. Kadın cinayetlerini protesto eden, yaşama haklarını savunan kadınların üzerine polislerinizi salmayın, onları tartaklamayın, tutuklamayın. İdam idam diye böğüreceğinize bunları yapın yeter.