Jean Baudrillard Kimdir?
Baudrillard, elektronik medyanın bizim geçmişimizle olan ilişkimizi tahrip ettiğine ve karma karışık, boş bir dünya yarattığına inanmaktadır. O, yaşamının daha başlarında Marx’tan güçlü bir şekilde etkilenmiş biriydi. Ancak, şimdi, elektronik iletişimin ve kitlesel medyanın yayılmasının toplumu ekonomik güçlerin biçimlendirdiği şeklindeki Marksist teoremi tersine çevirdiğini öne sürmektedir. Ekonomik güçler yerine toplumsal yaşamı her şeyin üstünde işaretler ve imajlar etkilemektedir. Baudrillard, medya egemenliğindeki bir çağda anlamın, TV programlarında olduğu gibi, imajların akışıyla yaratıldığını söyler. Bizim dünyamızın çoğu bir tür yap-inan evreni haline gelmiştir; bu evren içinde bizler gerçek kişilere ve yerlere değil, medya imajlarına tepki vermekteyiz. Nitekim 1997’de Galler Prensesi Diana öldüğünde sadece Britanya’da değil, dünyanın her tarafında büyük bir kederlenme vardı. Ancak insanlar gerçek bir kişinin yasını mı tutuyorlardı? Baudrillard buna hayır, diyecekti. Çoğu insan için Diana medya yoluyla mevcuttu. Diana’nın ölümü insanların gerçek yaşamda gerçek birinin ölümünü tecrübe etmesi olayından çok, dizi filmde meydana gelen bir olay gibiydi. Baudrillard buna “yaşamın TV içinde çözülmesi” demektedir.
Jean Baudrillard: Hiper Gerçeklik Dünyası
Günümüzdeki en etkili medya kuramcılarından biri, McLuhan’ın görüşlerinden derinden etkilenmiş olan Fransız sosyolog yazar Jean Baudrillard’dır. Baudrillard, modern kitle iletişim araçlarının etkisinin diğer teknolojilerin etkisinden daha farklı ve derin olduğunu düşünmektedir. Kitle iletişiminin özellikle de televizyon gibi elektronik medyanın gelişi tam da yaşamlarımızın niteliğini değiştirmiştir. Televizyon bize yalnızca dünyayı göstermez, giderek içinde yaşadığımız dünyanın aslında ne olduğunu belirler.Bir örnek olarak 1994-95 yıllarında Los Angeles’de ortaya çıkan bir ünlü davayı, O. J. Simpson’un yargılanışını düşünün. Simpson aslında bir Amerikan futbolu oyuncusu olarak ünlenmişti, ancak daha sonra Çıplak Silah serisi gibi kimi popüler filmlerde oynaması sonucunda tüm dünyada tanınır olmuştu. Karısı Nicole’ü öldürmekle suçlanmış ve uzun süren davaların sonucunda beraat etmiştir. Dava, Simpson’un California otoyolunda altmış kilometre tutuklanmaktan kaçarken seyreden 95 milyon Amerikalı tarafından izlenen zorlayıcı bir dava haline geldi. Birleşik Devletler’de yalnızca tutuklanışı değil, duruşmaları da televizyondan naklen yayımlandı ve Britanya dahil dünyanın pek çok yerinde izlendi. Amerika’da altı televizyon kanalı duruşmalara sürekli olarak yer ayırdı. Birleşik Devletler’ deki televizyon izleyicisinin yüzde 90’ı davayı izlediğini ileri sürdü ve 142 milyon insan 3 Ekim 1995’deki ‘suçsuz’ kararının verilişini duydu. 2000’den fazla haberci davayı izleyerek bilgi verdi ve dava hakkında 80’den fazla kitap yazıldı. Medya terimleriyle bu, yüzyılın davasıydı. Dava yalnızca duruşma salonunda gerçekleşmedi. Dava, medyadaki milyonlarca izleyiciyi ve yorumcuyu birbirine bağlayan gerçek bir medya olayıydı. Dava, Baudrillard’ın “hiper gerçeklik” adını verdiği şeyin bir örneğiydi. Televizyonun görmemize izin verdiği ‘gerçeklik’ (mahkeme salonundaki olaylar) aslında artık yoktur; ‘gerçeklik’ aslında duruşmayı küresel bir olay olarak tayin eden dünyanın televizyon ekranlarındaki bir dizi imgesidir. 1991’de Körfez Savaşı’ndaki husumetler patlak vermeden önce, Baudrillard bir gazeteye “Körfez Savaşı Çıkamaz” adlı bir makale yazmıştır. Savaşın ilân edilmesi ve kanlı çalışmaların ortaya çıkması bir bakıma Baudrillard’ın yanıldığını göstermişti. Ancak durum hiç de öyle değildi. Savaşın sona ermesinin ardından Baudrillard ikinci bir makale daha yazdı: “Körfez Savaşı Olmadı”. Bununla ne demek istiyordu? Söylemek istediği şey, bu savaşın tarih boyunca ortaya çıkmış diğer savaşlara benzemediğiydi. Bu savaş bütün dünyadaki diğer izleyicilerle birlikte Büyük George Bush ve eski Irak Başkanı Saddam Hüseyin’in de neler olup bittiğini görmek için CNN’in yayını izledikleri bir medya çağı savaşı, bir televizyon gösterisiydi. Baudrillard kitle iletişimin her yerde olduğu bir çağda aslında insan davranışlarının birbirine girmesi ve medya imgelerinden oluşan yeni bir gerçeklik yaratıldığını öne sürmektedir. Hiper gerçeklik anlamlarını başka imgelerden alan ve bu nedenle ‘dış gerçeklikte temelleri olmayan imgeler olan benzetiler tarafından inşa edilir. Örneğin, Silk Cut sigaralarının ünlü reklam serisinde sigaradan hiç söz edilmez, yalnızca uzun bir seri olarak çıkmış eski reklamlardan söz edilir. Bugün, televizyona düzenli olarak çıkmamış hiçbir siyasi lider seçimleri kazanamaz; çoğu izleyicinin bildiği ‘kişi’ aslında liderin televizyondaki imgesidir.
Giddens, Anthony. Sociology. Macmillan, 2001.