Kürt, Ermeni, Asuri, Rum, Ezidi yurttaşların talepleri konusunda bir taahhütnameye imza konmadığı sürece seçim şovlarının ardı arkası kesilmez
Doğan Özgüden
Son parlamento ve cumhurbaşkanı seçimi sonuçlarının tüm demokrasi, özgürlük ve barış savunucularında yarattığı sarsıntının yerini, Erdoğan ve işbirlikçilerinin özellikle Anayasa Mahkemesi konusundaki çıkışlarıyla “kuvvetler ayrımı“nın son direncini de çökertmeye yönelmesi üzerine, yeni bir hareketlenme almaya başladı.
Bu hareketlenmede, hiç kuşkusuz, TBMM’nin ikinci ve üçüncü en büyük iki partisinin, CHP ve HEDEP’in, büyük kongreler sonrası ve de yaklaşan yerel seçimler öncesi yeni liderlerle girdikleri atılım süreci önemli rol oynuyor.
HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın pazar günü “Kazanmak İçin Yeniden HEDEP, Yeniden İstanbul” şiarıyla gerçekleştirilen İstanbul 2. Olağanüstü Kongresi’nde yaptığı şu değerlendirme bu yeni sürecin stratejik boyutuna ışık tutuyor:
“Herkesin merakla beklediği bir soru HEDEP’in yerel seçimlerde ne yapacağı. İstanbul için, Ankara için HEDEP ne yapacak? Şu ana kadar gelinen noktada en önemli kararlılığımız kayyım atanan belediyelerimizi tek tek geri almaktır. Kayyım rejimi anti demokratik bir rejimdir, faşizmin ve otoriterleşmenin ta kendisidir. Kayyım rejimi Kürde ‘senin seçme ve seçilme hakkın yoktur’ diyen bir anlayıştır. O nedenle ilk işimiz kayyım atanan belediyelerimizi geri almak, az farkla kaçırdığımız belediyelerin ise tamamını almaktır. Bunun için büyük bir halk seferberliği ilan ediyoruz.
“Bizler İstanbul’un asli özneleriyiz. İstanbul demek sadece İstanbul demek değildir. İstanbul Siirt’tir, Bingöl’dür, Iğdır’dır; İstanbul Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanı demektir. Burada ne yapılırsa bunun karşılığını bölgede, bölgede ne yapılırsa bunun karşılığını burada alacağımızı hepimiz biliyoruz. HEDEP’i görmezden gelenler, HEDEP’i siyasette görmek istemeyenler; HEDEP’i, Kürt halkını ve HEDEP bileşenlerini ‘nasılsa’ diye devam eden cümlelerle değerlendirenler ya da tam tersi ‘HEDEP’in ne yapacağına bakacağız’ diyenler şunu çok iyi bilmelidir ki HEDEP bu seçimlerde kazanmaya, Türkiye halklarının kazanmasına odaklanacak. Hep birlikte kazanmaya odaklanacağız. Biz bu ülkede 3’üncü büyük siyasi partiyiz.”
HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da, Ankara’daki Demokratik Yerel Yönetimler Konferansı’nda Batı metropolleri konusunda şu önemli açıklamayı yaptı:
“Bir önceki dönemin eksik ve yetersizliğini ortaya çıkararak onun üzerinden kendimize bir yol ve hat belirledik. Bizler eğer bir ittifak yapılacaksa bu ittifakın açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyunun gözü önünde yapılmasını istiyoruz. Bu herhangi bir ittifakta kesin olarak yer alacağımız anlamına gelmemeli. Halkımızın işine gelmeyen, halklarımızın, emekçilerimizin işine gelmeyen ittifaklar bize dayatılırsa seçeneksiz değiliz. En iyi ve güçlü adaylarımızla 3. Yol siyasetimizi yerel seçimlerde hayata geçirebilecek hazırlıklarımızı tamamlamış bulunmaktayız.”
CHP’NİN ASENA AKŞENER’LE BİTİP TÜKENMEZ DANSI
HEDEP’in bu net tutumuna karşılık, ana muhalefet partisi CHP, ittifaklar konusunda eyyamcı ve sağa tavizci bir politika izleyerek HDP’yi, son seçimde YSP’yi dışlamış olan Kılıçdaroğlu’nun liderlikten uzaklaştırılmış olmasına rağmen, Kürt iradesini doğrudan muhatap alma ve öncelikli ittifakını HEDEP’le kurma kararlılığını hâlâ ortaya koyabilmiş değil.
CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel, büyük kongreden önce 6 Ekim’de yapılan CHP Diyarbakır İl Kongresi’nde Kürt sorununa ilişkin şu açıklamalarda bulunmuştu:
“Kürtlerin kimliğine, dillerine, kendilerini ifade etmelerine ve her türlü ayrımcılığa karşı, uğradıkları her türlü haksızlığa karşı, Kürt sorununu görüyor, biliyor ve gerçekten siyasi istismar konusu yapmaksızın çözmek, bu yolda yürümek üzere söz veriyoruz. ”
Ne var ki, kendisini büyük çoğunlukla seçmiş olan 38. Kurultay’da yaptığı konuşmalarda ve sonrasında verdiği demeçlerde Özel’den aynı kararlı ifadeyi yeniden duymak mümkün olmadı.
Kurultay’da delegelerin oybirliğiyle kabul ettiği “Yüzüncü Yıl Bildirgesi”nde partinin Kürt sorunu konusundaki tutumu, geçmiş kurultaylarda olduğu gibi, yine sade suya tirit bir ifadeyle geçiştirildi:
“Toplumu kimlik gettolarına bölerek değil, yurttaşlık temelinde birleştirerek mutlu bir gelecek kurabiliriz. CHP’ye göre Kürt sorunu özünde bir demokrasi sorunudur ve TBMM’de demokrasi insan hakları ve hukukun üstünlüğü yolunda atılacak adımlarla çözülecektir.”
İyi de, eski genel başkan Kılıçdaroğlu’nun abrakadabra “ittifak” siyasetinin sonucu oluşan TBMM’nin bugünkü aritmetiği buna olanak verecek midir?
600 üyeli TBMM’nin çoğunluğu zaten AKP’nin 264, MHP’nin 50, YRP’nin 5, HÜDA’nın 4 ve DSP’nin 1 milletvekilinin dahil olduğu 324 üyeden oluşuyor.
Dahası, geçen seçimde Kılıçdaroğlu’nun YSP’yi ittifaktan dışlarken bağrına bastığı beş sağcı partinin, İYİP’in 43, çoğu CHP’nin listelerinden aday gösterilerek seçilmiş olan DEVA’nın 15, SP’nin 10, GP’nin 10 ve DP’nin 3 milletvekilinin dahil olduğu 81 milletvekilinin de, Kürt, Ermeni, Asuri, Rum, Ezidi yurttaşlar konusunda her demokratik öneriye Tayyip’çi milletvekilleriyle birlikte karşı çıkacaklarında hiç kuşku yok…
Etti mi 405 milletvekili, yani 5 fazlasıyla Meclis’in üçte iki çoğunluğu!
Bu defacto gerici ittifakın karşısında CHP’nin 130, HEDEP’in 57, TİP’in 4, EMEP’in 2 ve DBP’nin 1 milletvekiliyle 194 sandalyeli muhalefet cephesi…
Yıllardır Suriye ve Irak’a, Dağlık Karabağ’a ve de Akdeniz’e operasyon tezkereleri önlerine geldiğinde CHP Grubu’nun bunlara “Gazi Meclis “adına AKP, MHP ve İYİP gruplarıyla birlikte ve alkışlarla nasıl canı gönülden oy verdiği hâlâ belleklerimizdedir.
Kaldı ki, genel başkanın ve Parti Meclisi üyelerinin değişmiş olmasına rağmen, CHP’nin yerel seçime yönelik ittifak arayışlarında, kıdemli asena Meral Akşener’in başını çektiği İYİP öncelikli pozisyonunu aynen korumakta olduğuna dair haberlerin ardı arkası kesilmiyor.
Şaşırtıcı da değil… Yeni genel başkan Özgür Özel değil miydi, kurultaydan önce İYİP ile “beyaz bir sayfa” açacağını müjdeleyerek “İyi Parti ile ittifak yapmayıp karşılıklı kaybetmek harakiri olur” diyen?
MİLLET İTTİFAKI’NIN SEÇİM SONRASI HALİ PÜR MELALİ
Kuşkusuz, bunu söylerken şu sayıları göz önünde tutarak konuşuyordu:
Son genel seçimde İstanbul’da Cumhur İttifakı oyların yüzde 46’sını almışken, CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı ancak yüzde 36’ya erişebilmişti, üstelik bunun yüzde 8,22’si İYİP’e aitti.
Ankara’da da durum pek farklı değildi… Gerçi Millet İttifakı oyların yüzde 43’ünü almıştı, ama bunun da yüzde 13,12’si İYİP’e aitti.
HEDEP’le bir şeçim ittifakının sadece İYİP’in değil, Millet İttifakı üyesi DEVA, SP, GP ve DP seçmenlerinin de İstanbul’da ve Ankara’da CHP adaylarına oy vermemesine neden olacağı endişesi, başta İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ona vekaleten genel başkanlık koltuğuna oturmuş bulunan Özgür Özel olmak üzere tüm CHP ricalinin uykularını kaçırmakta…
İYİP bünyesinde yaşanmakta olan çekişmeler de, CHP oportünist tutumunu sürdürerek sırf bu partinin desteğini kaybetmemek için HEDEP’le ittifak yapmaktan kaçınsa bile, Akşener’in CHP adaylarını desteklemesinin garantili olmadığını gösteriyor.
İYİP’i kurduğunda Kılıçdaroğlu’ndan kiraladığı milletvekilleriyle Meclis’te grup oluşturarak partisini seçime sokma olanağı kazanan, bundan ötürü de Kılıçdaroğlu’na minnettarlığını defalarca dile getiren Meral Akşener, CHP ile kurulan ittifaklarda, parti içi muhaliflerinin ifadesiyle, sadece “CHP’ye kazandırma” stratejisinin figüranı olmuştu.
Bu nedenledir ki, Türkiye’nin en çok oy alan ilk 5 partisi arasında yer almasına rağmen İYİP yerel seçimlerde ülke genelinde 922 ilçenin sadece 18’ini kazanabilmiş durumda, büyük şehirlerde 144, il genel meclislerinde 23, belediye meclislerinde 1114 üyesi bulunuyor.
Bu nedenledir ki, parti içi muhalefet, Akşener’i, bundan böyle CHP ile hiçbir şekilde ittifak yapmamaya, tüm kentlerde belediye başkanlığı için partili aday göstermeye zorluyor.
Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz, yerel seçimlere 6’lı masanın parçalı girmesi halinde İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Hatay, Antalya büyükşehir belediyelerinin Cumhur İttifakı’na geçme riskinin yükseleceği yorumunu yapmıştı.
CHP de dahil tüm düzen partilerinin bezirgan pazarlıklarla kurdukları ve de kurabilecekleri ittifaklarda Kürt iradesi dikkate alınmadığı, ülkenin gerçekten demokratikleşmesi, Kürt sorununun çözümü, Ermeni, Asuri, Rum, Ezidi yurttaşların isteklerinin karşılanması konusunda bir taahhütnameye imza konmadığı sürece göstermelik seçim şovlarının ardı arkası kesilmeyecektir.
Tam 71 yıldır Türkiye’deki tüm genel ve yerel seçimleri yerinde ya da sürgünde dikkatle izlemiş bir gazeteci olarak diyeceğim şudur:
İttifaksa, önce Kürt iradesiyle ittifak…
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve altı ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek’e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)