Memleket normalleşiyor. Yeni Türkiye’nin ideolojisi olarak ilan edilen ‘yerlilik’ ve ‘millilik’ taşları yerine oturuyor.
Saray’ın belirlediği sınırlar içinde gazetecilik, siyaset, sanat, spor, kültür, hatta din ve muhalefet yeniden tanımlanıyor.
‘Normalleşme’nin en önemli adımlarından biri Cumhuriyet gazetesinde yönetimin değişmesiydi. Şimdi istinaf mahkemesinin, Cumhuriyet yazarlarına verilen hapis cezalarını onamasıyla bu adım sağlamlaştırıldı.
Gözaltı kararını veren FETÖ sanığı bir savcıydı. Bu savcının gözaltı kararı vermeden önce soruşturmada dinlediği tek tanık ise Cem Küçük’tü.
Cem Küçük, aylar önce Cumhuriyet Vakfı’ndaki yönetim kurulu seçiminde usulsüzlük olduğu iddiasıyla açılan davada mahkemenin vakıf yönetimini Alev Coşkun’a vereceğini yazmıştı.
Gözaltıların yaşandığı gün hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş da “Cumhuriyet Gazetesi’nin yazar kadrosuna değil, Yeni Gün Haber ve Yayıncılık Grubu’na yani Cumhuriyet Gazetesi’ne ve Cumhuriyet Gazetesi Vakfı’na ilişkin 18.08.2016 tarihinde başlatılan bir soruşturma var. Tüzel kişiliğe açılmış olan bir soruşturmadır” demişti.
Ceza soruşturmasının tüzel kişiliğe yönelik olması elbette mümkün değildi ama Kurtulmuş, bu açıklamasıyla daha ilk günden soruşturmanın vakıf yönetiminin değiştirilmesi amacına yönelik olduğunu deşifre ediyordu.
Nitekim baştan sona skandallar ve uydurmalarla dolu traji-komik bir yargılama sonunda mahkeme gazetecilere ağır cezalar verdi ve ardından da hükümetin Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle müdahale ettiği dava Alev Coşkun lehine sonuçlanarak Cumhuriyet Vakfı’nın yönetimi değişti.
Alev Coşkun, Cumhuriyet yazar ve yöneticileri daha gözaltında iken koltuğunun altına alıp götürdüğü gazete kupürlerini polise verirken bugünleri hesaplıyordu. Saray’a vakıf yönetiminin kendilerine verilmesi için yazdığı ‘isimsiz’ mektubu gönderirken eklediği gazete kupürlerindeki el yazıları ve notlarla, emniyete verdiği gazete kupürlerindeki el yazısı ve notlar bire bir örtüşüyordu. Bu durumu katıldığı panellerde üzerine not aldığı gazete kupürlerinin fotokopisini birilerinin almasıyla açıklamaya çalıştı: Ne kadar çapsız bir savunma!
Cumhuriyetçilerin gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla Vakıf davasının ortak ve tek amacı vardı: Cumhuriyet’i Saray’ın kırmızı çizgileri ile uyumlu ‘makul’ bir yönetime teslim etmek.
Çünkü Cumhuriyet, ana akımda herkesin sustuğu, sindiği bir dönemde gazetecilikte ısrar ediyordu. Barışı, laikliği, Cumhuriyet değerlerini ve demokrasiyi savunuyordu. İnsan hakkı ihlallerinde mağdurun kimliğine bakmıyordu. Solun her rengine yer veriyordu ve bu haliyle Gezi ruhunu yaşatıyordu.
Vakıf yönetimi ‘bağımsız’ mahkemelerin kararıyla değişti ve yeni gelen ekibin yaptığı ilk işlerden biri sıkıyönetim bildirisi tadındaki açıklamalarla gazetenin hangi konularda gazetecilik yapmaktan vazgeçeceğini ilan etmek oldu: Kürt sorununda barışı savunmak ve hükümetin Suriye politikasına eleştirel bakmak artık Cumhuriyet’in işi değildi.
Gidenle gelen arasındaki farkı hemen göstermeleri gerekiyordu. Cezaevlerinde dördü asker 28’i devrimci mahkûm 32 kişinin öldürüldüğü katliamın sorumlularına sayfalarını açıp yazı yazdırmak yaptıkları ilk işlerden biri oldu.
Gazetenin birinci sayfasının önceki dönemle karşılaştırılması da Cumhuriyet’e çizilen ‘kırmızı çizgilere sadık makul muhalefet’sınırlamasına büyük ölçüde uyulduğunu gösteriyor.
Vakıf yönetimi değiştiğinde, aslında olan biteni bütün açıklığıyla bilen birçok kişi Alev Coşkun yönetimindeki Cumhuriyet’e köşe yazarı olarak gitmekte bir sakınca görmedi.
CHP genel başkanlığına aday olduğunda yazılarına son verilince “Cumhuriyet’te FETÖ’cülükten Kürtçülüğe kadar her şey serbest. CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” diyerek ceza davasına en büyük dayanaklarından birini veren Mustafa Balbay, artık Cumhuriyet’te yazıyor.
Cumhuriyet’te birlikte çalıştıkları arkadaşlarının aleyhine ifade verenler gazetenin başında.
‘Vakıf davası ayrı, ceza davası ayrı’ yalanıyla devam etmek istiyorlar.
Şimdi istinafın onayladığı kararla altı Cumhuriyet çalışanı cezaevine girecek.
Memleket normaline en hızlı uyum sağlayan kurumlardan Anayasa Mahkemesi, hak ve özgürlükleri koruyan mahkeme olma hüviyetini çoktan terk ettiği için, önündeki başvuruyu görüşmeyerek bu suça ortak oluyor.
Sendikası susuyor, gazetecisi gözünü önüne deviriyor, Anayasa Mahkemesi saklanıyor.
İstibdat normalleşiyor, Cumhuriyetçiler cezaevine giriyor.