İlk önce Mavi Marmara’da kurşunlarla karşı karşıya kaldı. Sonra ölüm tehditleri ve Knesset’te “terörist” ve “hain” sloganları geldi. Dokunulmazlığının ve vatandaşlığının elinden alınması kampanyası ve hatta idam edilmesi için aleni çağrılar…
1,50 boylarında, şık giyimli ve kibar duruşuyla parlamentodaki ilk kadın Filistinli olan Knesset üyesi Hanin Zubi’nin niçin böyle nefret çektiğini ilk bakışta anlamak zor.
“Eşitlikten söz ettiğim zaman Knesset’te (İsrail parlamentosu) tepki hep ’Siz bizi denize dökmek istiyorsunuz‘ oluyor. İstemiyorum. Ben sizinle yan yana yaşamak istiyorum, bu yüzden siz ırkçısınız, ben değilim” diyor.
Zubi, 2009 yılından beri Filistinli Arap Ulusal Demokratik Parti’yi (Balad) temsil ediyor. İsrail hükümetinin çifte standartlarına ve önyargılarına ustalaştı.
“İsrail asla bir demokrasi olmamıştır” diye devam ediyor, “çünkü eşitliğe ‘Hayır’ ve azınlıkları tanımaya ‘Hayır’ diyor. Kendini bir Yahudi, Siyonist devlet olarak tanımlıyor. Bu da ideolojik olarak tarafsız değil demektir. Yahudi devleti demek, Filistinlilerin toprağına el koymak Yahudilerin hakkıdır demektir, toplumun her alanında, eğitim ve istihdam yasalarında Siyonist değerleri teşvik etmek demektir.”
FİLİSTİNLİ İLE EVLENİRSEN VATANDAŞLIĞINI KAYBEDERSİN
Zubi milletvekilliği döneminde yeni yasaların yaklaşık yüzde 80’inin, 1,4 milyon kişi ile nüfusun yüzde 18’ini oluşturan İsrail’deki Arapları hedef aldığını söylüyor:
“Yeni bir evlilik yasası var. Eğer ben bir Filistinli ile evlenirsem, mesela Ramallah’dan, İsrail vatandaşlığımı kaybedeceğim” diyor. “Bir Amerikalı, bir Belçikalı, bir Cezayirli ile evlenebilirim, ama bir Filistinli ile evlenemem. Fakat diasporadan herhangi bir yabancı Yahudi, 48 saat içinde vatandaşlık alabilir.”
“Bu sene, insan hakları örgütlerinin devletten izin almadan yurtdışına bilgi yollayamayacağına dair bir karar vardı. Arap okullarında Nakba (milyonlarca Filistinlinin mülteci kamplarına sürüldüğü 1948 “felaketi”) ifadesinin kullanılmasına izin vermeyen yeni bir yasa var. [Nakba] müfredattan çıkarıldı ve Nakba’yı anan her kurum bütçesini kaybedecek. Üniversitelerde çalışmalarını yürütmeleri yasaklanan tarihçiler ve araştırmacılar var.”
Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman gibi aşırı sağcı kişilerin hükümetteki varlığıyla da Filistinli Araplara yönelik düşmanlık şiddetlendi.
“Knesset’te 15 sandalyesi var ve Araplardan nefret ettiğinden başka söyleyeceği hiçbir şey yok” diyor Zubi.
Lieberman’ı böyle tanımlaması boşuna değil. Hakkında çok tartışılan, İsrail’in Gazze’deki kanlı Dökme Kurşun Operasyonu’nun da başlıca savunucularından biri olan Dışişleri Bakanı’nın, 2003 yılında Filistinli tutsaklar hakkında “Ölü Deniz’de boğulmaları gerek, çünkü dünyanın dibi orası” sözleri kayıtlara geçti.
Zubi, Araplar tarafından Knesset üyeliği nedeniyle eleştiriliyor, bazıları bunun devlete meşruluk sağladığını düşünüyor. O ise katılımını sembolik ama gerekli buluyor.
“Bana oy verenlerin sözcülüğünü yapmak için seçildim, Siyonist fikir birliğini güçlendirmek için değil. İşgale, Gazze’deki ablukaya ve Filistinlilerin ezilmesine karşıyız. Knesset’i temsil etmiyorum, Knesset içinde halkımı temsil ediyorum, Knesset’i boykot etmekten daha zor bir şey bu. Ulusal onurumuzu ve gururumuzu talep etmek istiyorum, bunun için de Knesset’te olmak zorundayız ama kimliğimden vazgeçmem.”
MAVİ MARMARA’DA BU DENLİ ŞİDDET BEKLEMİYORDUK
Zubi’nin davranışının bir başka kaynağı da hükümeti “utandırma” ihtiyacı. 31 Mayıs’ta İsrail’in saldırdığı Özgürlük Filosu’na katılmasına yol açan da bu.
“Gemideki Filistinliler en karamsar olanlardı” diye anımsıyor, “fakat bu ölçekte bir şiddet olacağını hiç düşünmedik.”
“O gemide şiddeti hesaba katan hiçbir planın yapılmadığını size söyleyebilirim. Ordu kendilerini müdafaa ettiklerini söylüyor, fakat ölen insanlar başlarından ve boyunlarından vuruldu, bu nefsi müdafaa değildir. Eylemcilerin kendilerini müdafaa etmediklerini söylemek bir tuzaktır. Aynen Filistinliler işgale direndiklerinde onların bunu terörizm olarak adlandırmaları gibi.”
Zubi, saldırı hakkında bir uluslararası soruşturma açılmasını destekliyor ve hükümetin iç soruşturması ile işbirliği yapmayacağını söylüyor.
“Soruşturmadan önce sonuçlarını ilan ettiler. Netanyahu, komisyonun dünyaya sorumlu hareket ettiklerini göstereceğini söyledi. Komisyonun askerleri ya da yolcuları sorgulama yetkisi yok. Orada bulunan insanlar olmaksızın nasıl soruşturma yapacaklar?”
Aşdod cezaevinden serbest bırakılmasından sonra Zubi’ye bu sefer Knesset’te saldırıldı. “Terörist” ve “hain” bağrışmaları ile sataşılan Zubi’ye güvenliğini sağlamak için bir silahlı koruma verilmek zorunda kalındı.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Likud partisinden Danny Danon, Zubi’nin “vatana ihanetten yargılanması”nı istedi. Komisyonda 1’e karşı 7 oyla parlamenter ayrıcalıklarının geri alınması önerildi. İsrail Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Eliyahu Yishai, Zubi’nin “bir terörist grubuna önderlik ettiğini” iddia ederek vatandaşlığının iptal edilmesini istedi. Zubi’nin idam edilmesi için yürütülen kampanya da ivme kazanıyor.
Zubi’ye böylesine düşman bir parlamentoda halen bir geleceğinin olup olmadığını soruyorum.
“Knesset’e kolay bir iş yapmak için girmedim” diye karşılık veriyor. “İsrail gerçek bir demokrasi olsaydı orada olmayacaktım. Bu sıkı bir siyasi mücadele olduğu için oradayız. Vatandaşlığımı ya da dokunulmazlığımı kaldıramazlar fakat partimi gelecek seçimlere sokmayabilirler. Kişisel tehditler önemli değil ama Yüksek Mahkeme’nin gelecek seçime katılmamızı engellemeye karar verebileceğinden endişeliyim.”
Balad’ı seçimlerden men etme girişimi, Yüksek Mahkeme tarafından üç defa, 2003, 2006 ve 2009 yıllarında geri çevrilmişti.
BİZİ ÖLDÜRSEN BİLE SENDEN KORKMUYORUZ
Ramazan’dan sonra yola çıkacak bir sonraki özgür Gazze Filosuna gelince, Zubi daha iyimser.
“İsrail’e bizi öldürsen bile senden korkmuyoruz mesajını verecektir.” diyor. “Amaç ablukaya son vermekti ve öyle kalacak. Başardığımızı da düşünüyorum, çünkü abluka bir daha kenarda kalan bir konu olmayacak.”
Zubi, Hamas’ın filoları halkla ilişkiler (PR) amaçları için kullandığı konusunda ihtiyatlı, ama bütün bir Gazze halkının çektikleri yanında bunun ikincil bir kaygı ve ödenmesi gereken bir bedel olduğunu düşünüyor.
“İsrail’in ne isterse yapabileceğine inanan şımarık bir çocuk gibi davranmasına izin veren” bir uluslararası topluluktan hayal kırıklığı duyuyor. “Ne yaptırım var ne de tecrit. Dünyanın sessizliği olmasaydı, İsrail 43 yıllık bir işgali ve dört yıllık ablukayı sürdüremezdi. Bu politikalar, “olağan şeyler” yaklaşımını sürdürerek değişmeyecek.”
Zubi, Filistin Yönetimi’ni (FY) de eleştiriyor:
“Filistinlilerin artık Filistin Yönetimi’ne ve Yönetim’in yaptığı, işgali derinleştiren, yerleşimleri genişleten ve Gazze’yi tecrit eden Oslo anlaşmasına artık yeter demelerinin zamanıdır. İsrail topraklarımızı, suyumuzu ve kaynaklarımızı alarak genişlemeye devam ederken, FY, işgalin günlük hizmetlerini yerine getirme sorumluluğunu üstleniyor.Eğer bugün zayıfsak, en azından sabır gösterelim. Eğer ilerleyemiyorsak, en azından davamızdan vazgeçmemeliyiz, pes etmemeliyiz. Görüşümüzü hayata geçiremiyorsak, en azından bir görüşe sahip olalım. Kimseden daha aşağı olduğumuzu düşünemeyiz. Özgürlük en kıymetli değerdir ve biz ondan vazgeçemeyiz.”
ÇOCUKLAR NEFRET EDEREK BÜYÜMESİNLER
İsrail’in adil bir barışa ulaşmak için hiçbir motivasyonunun olmadığın kaygılarınıysa koruyor.
“İkinci intifadanın sonuna kadar İsrail’in istikrar için, normal yaşam için barışa ihtiyacı olduğu duygusu vardı. Şimdilerde Knesset içindeki bakanlar barışa ihtiyaç duymuyorlar çünkü hiçbir direniş yok. Duvar, Gazze ablukası ve müzakere – bu üç araç, İsrail’e barışın sağlaması beklenen şeyi veriyor.”
Zubi ayrıca iki devletli çözüm umutlarının, bugün Filistin topraklarında 500 bin İsrailliyi barındıran yerleşimlerin sürekli genişlemesi nedeniyle çoktan öldüğüne inanıyor.
“Demokratik, iki uluslu bir devlet istiyorum” diye açıklıyor. “Saf etnik kimlik ile yaşamak istemiyorum, Filistinli çocukların İsraillilerden, İsrailli çocukların da Filistinlilerden nefret ederek büyümesini istemiyorum.”