Acaba neden İslam’la sol fikriyat bir araya gelmez görülüyor? Acaba neden bu iki kelime yan yana gelemeyecek lanetli kelimeler muamelesi görüyor?
Bir kesim Müslüman olduğunu söylüyor ama sol ve değerleri diye bilinen eşitlik, özgürlük, emek, işçiler, ezilenler gibi kavramları ağzına almıyor. Diğer kesimde ezilenleri, yoksulları, işçileri, emekçileri, işçi sınıfını savunduğunu söylüyor ama İslam, Allah, Kur’an, Muhammed ismini duyunca en azından bir çekince koyuyor, soru işaretleri başlıyor. Tamamını kastetmiyoruz tabi her iki kesimde böyle olmayanlar da var ve son zamanlarda böyle olmayanların sayısı gittikçe de artıyor. Ancak buna rağmen bir sorun var. Bu soruna parmak basmak gerekiyor. Buraya bir neşter vurmak gerekiyor. Çünkü doğal değil, absürt bir durum.
Öteden beridir dini çevrelerde yetişen birisi olarak benim gördüğüm şuydu; Sofraya oturduğumuzda annem ve babam sol elle asla yemek yedirmezdi. Sol elle yemek yemeğe kalktığım zaman, elime kaşıkla, çatalla vurur ‘’hemen değiştir kaşığı sağ eline al, sol elle yediğin şeytana gider’’ derdi. Keza küçüklükten beri bizlere öğretilen şey tuvalete gireceğimiz zaman sol ayakla girmek -çünkü orası pis bir yer- ama çıkacağımız zaman sağ ayakla çıkmaktı. Camiye girerken de sağ ayakla girilir -çünkü orası mabet, yüce bir yer- ama camiden çıkarken sol ayakla çıkılır. Çünkü Camiden çıkmak kötü bir şey. Yani nerede kötü bir şey var sol ile, nerede iyi bir şey var sağ ile yapmak gerekirdi. Keza bununla da yetinmeyip Kur’an-ı Kerim’de kitabı sağdan verilenler cennete, kitabı soldan verilecek olanlar da cehenneme girecektir denilmiştir. Kur’an’da sağcıların cennetlik, solcuların cehennemlik olarak yazdığı iddia edilmiştir. Buna benzer şekilde hala dini cemaat ortamlarında, camilerdeki vaazlarda, dini sohbetlerde bunlar hep söylenir durur. Bununla ilgili de bir sürü ayet, hadis olduğu iddia edilir ve böylesi bir dini ve geleneksel kültür çerçevesinde yetişen birisinin zihninde sol kelimesi pek tabi lanet, aksi, kötü bir kelimedir.
Son zamanlarda aynı şekilde muhafazakar dindanlar deizme, ateizme veya solculuğa kayışı kötü yola düşme gibi algılıyorlar. Yani içkiye, kumara başlamış, fuhuşa düşmüş, uyuşturucu kullanıyor artık gibi algılıyorlar. Velhasıl geniş bir muhafazakar kitlenin zihninde sol, hiç de iyi, olumlu kelime değil.
Buraya kadar anlattıklarımın tamamı bir şehir efsanesinden ibarettir. Hiçbirinin dini temeli yok. Mesela Kur’an’da sağcılar, solcular diye bir şey yok. Kitabı sağından verilenler, solundan verilenler diye ifade edilen şeyin çevirileri yanlış. Erdemliler, dürüstler, alınteriyle, emekle, helal kazançla yaşayanlar cennete girecektir. Erdemsizler, hak yiyenler, haram kazanca dayalı bir hayat sürenler cehenneme gidecektir. Kur’an’da anlatılanlar budur ama çeviriler yanlış yapılarak işin içine sağcılık, solculuk katılıyor.
Sağ ve sol kavramları Fransız devriminden sonra ortaya çıktı. Şurada 200 yıllık bir hikaye. Ama İslamiyet 1400 yıl önce çıktı. Bugünkü çağın kavramları ile 1400 yıl önce inmiş olan dinin demek istediği bazı şeyleri, sanki bugünkü kavramları kast ediyormuş gibi anlatmak ve o kelimeleri oradan kullanmak yanlıştır. Hem de büyük bir çeviri yanlışı vardır. Hatta ben bunun bilerek yapıldığı görüşündeyim. Yani solculuğu kötü göstermek için, insanların oradan uzak durmasını sağlamak için özellikle kitabı soldan verilenler cehennemliktir diye ifadeler kullanılmıştır. Ben yapmış olduğum çeviride sağ ve sol kelimesi hiç kullanmadım. Çünkü Kur’an’ın sağla solla bir meselesi yok.
Dini muhayyile solu böyle olumsuz algılıyor ama öbür tarafta sol muhayyile, sol fikriyata sahip olanların birçoğu da, dini ve dini kavramları aynı şekilde uzak durulması gereken, yan yana olunmaması gereken, görüldüğü yerde kaçılması gereken, asla ağza alınmaması gereken gerici, yobaz kavramlar olarak görüyor. Hepsi olmasa da en azından belirli bir kesimi. Bu ikisi de yanlış, doğru değil, haksız. Bir defa Kur’an’a baktığımız zaman, bugün çağdaş dünyada adına sol değerler denilen emeğin hakkını, ezilenleri, yoksulları savunmak, işçilerin yanında olmak, emekçileri desteklemek, eşitliği savunmak gibi değerlerin hepsinin Kur’an’da yer aldığını görürüz. Eğer bunlara solculuk deniliyorsa o zaman Kur’an’da anlatılan sosyal mesajların tamamı neredeyse solcudur. Öyle dememiz gerekir. Gerçi bu sağ sol tabirlerini de kullanmaya gerek yok ama illa bunlarla diyeceksek durum böyledir. Onların daha çok içeriğini, muhtevasını öne çıkarmak lazım. Ama sağcılık ve solculuk üzerine de bir kimlik oluşmuş. Bu kimlikler aşılamıyor. Bu kimlikleri aşmak ve olaya neşter vurmak için, en azından zihinleri alıştırma amacıyla geçiş sürecinde bunları özellikle yanyana kullanabiliriz.
Kuranı Kerim’den sizlere 5 tane ayet yazacağım ve bu tür onlarca ayet vardır ama şimdilik sizlere sadece 5 tanesini aktaracağım.
Necm Suresi 39. ayet: ‘’İnsan için emeğinden başkası yoktur.’’
Mearic Suresi 23. ayet: ‘’Zenginlerin malında yoksulların hakkı vardır.’’
Haşr suresi 7. ayet: ‘’Mallar sizden zenginler arasında dönüp dolanan bir devlet olmasın.
Bakara Suresi 219. ayet: “Sana neyi vereceklerini/infak edeceklerini sorarlar, deki ihtiyaçtan fazlasını.’’
Fussilet suresi 10. ayet: ‘’Biz yeryüzünde nimetler var ettik, isteyenler için eşitçe (bölüşülsün) diye.’’
Şimdi bu okuduğum ayetler neye benziyor? Bu okuduğum ayetlerden ne çıkar? Bu okuduğum ayetleri birer slogana dönüştürsek ne denir?
Bu okuduğum ayetleri Kur’an-ı Kerim ayetleridir demeden çağdaş dünyada Berlin’de, Paris’te, Londra’da, Newyork’ta, İstanbul’da, Ankara’da, Tokyo’da oradaki insanlarının anlayacağı dilde ve şekilde, veciz slogana dönüştürerek söylesek acaba onlar bize ne der? Mesela diyeceğiz ki; İnsan için emeğinden başka hakkı yoktur. Bunu Fransızlara, İngilizlere, Almanlara, Çinlilere, Amerikalılara, Ruslara, Araplara, Afrikalılara bir şekilde ifade edin, söyleyin. Yine deyin ki; Biz yoksulların zenginlerin malı üzerinde hakkı olduğunu düşünüyoruz. Yine deyin ki; Yeryüzündeki bütün nimetler, yerüstü ve yeraltı kaynakları insanlar arasında eşitçe bölüştürülmelidir. Yine deyin ki; İnsanlar ihtiyaçtan fazlasıyla mülkiyet ilişkisi kurmamalıdır, herkes ihtiyacı kadar yaşamalıdır. Yine deyin ki; Mallar, vergiler, bir ülkenin hazineleri, nimetleri, zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlete dönüşmemelidir. Devlet bir zenginler kulübü olmaktan çıkarılmalıdır. Güçlülerin ve zenginlerin devleti olmamalıdır. Olacaksa ezilenlerin, kimsesizlerin devleti olmalıdır. Ezilenler yeryüzünde, önderler olmalıdır. İşte bakın bunların hepsi Kur’an-ı Kerim’den ayet ama hiçbirini ayet ismi vermeden söyledim. Çağımızda bunlara bu şekilde ifade ettiğimiz zaman ne deniliyor? Günümüzde bunlara solculuk, sosyalistlik deniliyor hatta komünistlik deniliyor.
Mülk Allah’ındır yani mülkiyet Allah’a aittir. Gelir getiren şeyler şahıslara ait olamaz topluma ait olmalıdır. Mülk Allah’ındır bu demek. ‘’Allah’tan başka ilah yoktur yani hiçbir otorite tanımayız. İnsanlar insanları yönetemez. Tabiat kanunları, evrenin gidiş yasaları vardır, doğal ve tabii yasalara uyarız. İnsanlığın üzerinde ortaklaşa birleştiği evrensel ahlâk ilkeleri bizi bağlar’’ dediğiniz zaman size ne derler? Görülüyor ki biz Kur’an’ın özgün içeriğinde, bugün çağdaş dünyada adına sol değerler, sosyalist fikirler dediğimiz düşüncelerin zaten Kur’an’ın ruhunda, bünyesinde var olduğunu düşünüyoruz ve bunu dışarıdan zorlamayla Kur’an’a söyletmiyoruz. Bizatihi Kur’an’ın içeriğinin bu olduğunu söylüyoruz.
Ben bunları göstermek için onlarca kitap yazdım. Yazmış olduğum 26 tane kitabın yarısından fazlası bunları gösterebilme amacını taşıyor. Bunu anlayabilmek için kabile kafasından kurtulmak lazım. Sol bir kabileye veya dini bir kabileye mensup olmaktan çıkmak lazım. Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür biri hale gelmek lazım. Ancak bunu böyle olduğu zaman anlayabiliyoruz. Aksi halde sol bir kabileye mensupsanız onun yüklerinden, dini bir kabileye mensupsanız onun yüklerinden -önyargılarından- kurtulamıyorsanız, olaylara özgür, bağımsız bir gözle bakamazsınız.
Modern dünyada emeği savunma amacı ile ortaya çıkmış olan solculuk, sosyalizm veya Marksizm ne anlam ifade ediyor? Kur’an’a, Allah’a, Muhammed’e, İsa’ya, Musa’ya inanan ve onların devrimci Peygamberler olduğunu düşünen birisi olarak görüyorum ki aslında bunlar, yani Marksizm dinlerin, Peygamberlerin tarih boyunca gerçekleştirmeye çalıştığını bir de din olmadan, Allah’ı işin içine katmadan, doğrudan doğa ve toplum kavramları kullanarak, paralel bir manevi dünya yaratmadan, direkt materyallerle ifade etmenin adıdır. İnsanlık bir kezde dinlerin yapmaya çalıştığını, dini dilden arındırarak doğrudan olayın özünü ortaya çıkararak yapmak istemiştir.
Fransız Devrimi ve aydınlanma bundan ibarettir. Rus Devrimi’nin bütün değerleri bundan ibarettir. Fransız Devrimi ne diyordu? Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. Bunların hepsi de Kur’an’da geçiyor.
Das Kapital’de 5 ana bölüm/kavram var; Meta (mal), para, sermaye, emek, fiyat. Bunların hepsi de Kur’an-ı Kerim’de geçiyor. Bunların hepsi de zaten yüzyıllar boyunca Öteki İslam Tarihi’nde, tâ Ebuzeri Gıffari’den, Karmatilerden, Zenc isyanından, İsmaililerden, Nizarilerden, Babıalilerden, Şeyh Bedreddinden günümüze akıp gelen bir damardır. Saltanata ve imparatorluğun din anlayışına karşı, ezilenlerin Allah’ı ve din anlayışı tarih boyunca hep sürmüştür. Bütün bu mücadeleler boyunca bu görüşler hep savunulmuştur.
Mesela Karmatilerin, Hürremilerin bayrakları kırmızıydı ve birbirlerine de refik, yoldaş diye hitap ederlerdi. Hareketi oluşturanların bir çoğu da köylüler, tarlada çalışanlar, efendilerinden kaçan kölelerden oluşuyordu. Bunlar Öteki İslam Tarihi’nin konusu, ayrıca araştırılması gerekir. Yani şunu demek istiyorum; Marksizmin, sosyalizmin son 200 yıldır ifade ettiği şeyler İslam tarihinde zaten vardır. Bayrakların renklerine kadar, örgütte insanların birbirine nasıl hitap edeceğine kadar hepsi zaten var. O zaman Marksizm ne olmuş oluyor? Bütün bunları bir de din olmadan, Batı Avrupa’nın tarihsel şartları ve koşulları içerisinde yeniden dillendirmek… Arada bir devamlılık söz konusudur.
Zaten ben aydınlanmayı İslam’ın yeryüzündeki amaçlarının (özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik) bir devamı ve daha sonra da çarpıtılması olarak görüyorum. Sosyalist devrimleri de aydınlanmanın bir devamı ve daha sonra da çarpıtılmış hali olarak görüyorum. Bunların hepsini ortak bir çizgide okuyorum. O zaman hepsi de insanlık tarihinde yerli yerine oturmuş oluyor. Buradan bakınca İbrahim, Musa, İsa, Muhammed peygamberlerin çıkışı dahil hepsi de dünyevi anlamda başarısız olmuştur en azından yapmak istedikleri yarım kalmıştır. Bunları yeni ve birleştirici kavrayışla el almak gerekmektedir. İşte İslam ve sol kavramı bize bu imkanı veriyor, önümüze yeni ufuklar açıyor.