
Zülal Kalkandelen
Teröristbaşı Öcalan’a göre Turgut Özal demokrasi şehidiymiş! Nereden biliyoruz? Öcalan, Özal’ın oğlu Ahmet Özal’a mektup göndermiş, bu tanımlamayı orada yapmış.
47 yıl boyunca yönettiği terörist örgütle Türkiye’yi kana bulayan birine, ülkenin demokratikleştirilmesi için umut bağlayanların olduğu bu döneme uygun bir değerlendirme aslında…
Ancak son aylarda yayımladığı mektuplarda sık sık sosyalizme referans veren, Alain Badiou ve Slavoj Žižek’i özellikle anarak “enternasyonal ve sosyalist çalışmalarda ortaklaşma dileğini” de ileten Öcalan’ın, uyguladığı neoliberal politikalarla işçi sınıfını silindir gibi ezen Özal’ı “demokrasi şehidi” diye nitelemesinin ardındaki ikiyüzlülüğü de göstermek gerekir. Yanlış anlaşılmasın; Öcalan, sosyalist olduğundan değil, PKK’nin hiçbir zaman sosyalist bir örgüt olmadığını bir kez daha ortaya koymak için!
NAKŞİBENDİ TARİKATINA BAĞLI BİR ZENGİN SEVER
Öcalan ya da PKK olaylara sınıfsal açıdan bakıyor olsa, Özal gibi serbest piyasacı bir liberali, “Çankaya’nın şişmanı, işçinin düşmanı” sloganına esin kaynağı olan bir siyasetçiyi, demokrasi ile ilişkilendirmezdi. Ama PKK etnik milliyetçi bir örgüt olduğundan Özal’ı göklere çıkarmaları olanaklı…
Özal’ın sermayenin adamı olmasının yanında bir özelliği daha var ki gerçek bir sosyalist onu da görmezden gelemez. Özal, Nakşibendiliği devletin tepesine yerleştiren isimdi; Nakşibendi tarikatına bağlıydı yani tarikatçıydı, yaptıklarıyla ve sözleriyle Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olan laikliğe hançer saplayan siyasetçilerdendi.
Ayrıca “Benim memurum işini bilir”, “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” diyen, Türkiye’nin kamusal birikiminin sayısız yolsuzluklarla peşkeş çekildiği, hayali ihracat ve vergi kaçakçılığının doruğa ulaştığı bir dönemin altında imzası olan, “Ben seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim!” deyip seçimden sonra zam furyasıyla emekçileri perişan eden bir sağcıdır Özal. Bu rezaletleri belgeleyen çok sayıda kitap var. İsteyen bulup okur.
‘TÜRKİYE’NİN REAGAN’I’ BİR AMERİKANCI
Tüm bunlara ek olarak Özal, iflah olmaz bir Amerikancıydı. ABD’nin “Çekiç Güç” olarak İncirlik’e konuşlandırıldığı dönemde “Tek başıma karar verme imkânım olsaydı, Körfez’e asker gönderebilirdim” diye konuşup 1991 Körfez Savaşı’nda ABD ile birlikte hareket eden, terörün ülkemizin güneyinde yuvalanmasına yol açan da Özal’ın izlediği “bir koyup üç alma” politikasıdır. Öcalan’ın Özal’ı “demokrasi şehidi” diye nitelemesinin ardındaki neden de budur.
ABD’nin bölgede tezgâhladığı BOP planı yürütülürken sağa sola mektup gönderip yandaşlarını artırma çabasını sürdüren Öcalan’ın bunu bir strateji olarak uyguladığı ortada. Bunu yaparken de işine geldiği için “demokrasi”, “sosyalizm”, “barış” gibi kavramların içini boşaltıyor; bir yandan örgütüne gönderdiği ve “bölge konfederalizmi şart” dediği açıklaması ortaya çıkıyor, diğer yandan “barış” istediklerini iddia ediyor.
Kendisini “Türkiye’nin Reagan’ı” olarak tanımlayan Özal, bir köşe yazısına sığan kadarıyla böyle biriydi; sermayenin çıkarlarını savunup işçiyi ezen bir zengin sever, Amerikancı ve tarikatçı bir siyasetçiydi.