Global bir risk haritası çizilse, Türkiye’nin mayınlı toprakların tam ortasında olduğu görülür. Kuzeyinde Rusya, Ukrayna ile savaşırken, güneyinde Suriye’de rejim değişirken, Türkiye şimdi de doğusundaki İran savaşına komşu oldu. Tahran ve Tel Aviv, Ankara’nın hep gerilimli olduğu başkentler… İkisiyle de çatışmaya dönüşmeyen, ama gerginliğin hep hissedildiği mesafeli bir ilişki sürdürüldü onyıllardır… İkisinin arasındaki savaş, Türkiye’yi tedirgin ediyor. Ve bunun nedeni, sadece çevredeki ateş çemberinin daralması değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen Ekim’de “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır” demişti. Şimdi İsrail füzelerinin Türkiye sınırlarında hissedilmesi, “Sıra bize geliyor” kaygısını besliyor.
İkincisi: Erdoğan, İsrail’in arkasındaki Amerikan desteğini görüyor; ancak Trump’la kurduğu diyalog zedelenmesin diye Netanyahu’yu hedef alan eleştirilerine Amerikan başkanını katmıyor. Yine de Trump-Netahyahu ikilisinin, Ortadoğu’da beğenmediği rejimleri kolayca değiştirebildiğini görmek, Erdoğan için ürkütücü…
İsrail’in, Kürtlere verdiği destek ve İran’a saldırırken Suriye hava sahasını kullandığı haberleri de Ankara’yı kaygılandırıyor.
Ve nihayet İran rejiminin yalnızlığı da ibretlik derslerden biri… Dışarda bölgesel, içerde toplumsal bir yalnızlık bu… İran gibi Türkiye de bölgede kendini korumasız ve terk edilmiş hissediyor. Avrupa artık çok uzak… Müslüman dünya Erdoğan’a mesafeli… Avrasya’daki “eski dostlar”dan üçü, önceki ay, Ankara’nın tanımadığı Güney Kıbrıs’ı tanıyarak Ankara’yı küstürdü. Putin-Erdoğan yakınlaşması Şam’da yara aldı. Dolayısıyla Tahran’ın başına gelenlerde, Ankara’daki rejime mesajlar var. İran halkının, baskısından bunaldığı mollalar rejimine sahip çıkmaması da o mesajlardan biri… Çökmüş bir ekonominin, hem savunma zafiyeti getirdiği, hem de toplumsal desteği erittiği de Ankara’dan net görünüyor.
BİZE DAİR
COSMO, ARD’de kesintisiz çok dilli yayın yapan bir radyo istasyonu… Bir “göçmenler ülkesi” olduğu sık sık vurgulanan Almanya’da çeşitliliği hayata geçiren, göçmen dillerine, sorunlarına, müziklerine yer veren, göçmenleri “biz” duygusunda ortaklaştıran bir kamu yayıncısı… Ben de yıllardır dinleyicisi olduğum COSMO’ya uzun süredir haftalık yorumlarımla katkıda bulunuyorum.
WDR Yayın Konseyi’nin Mayıs sonunda aldığı bir karar, COSMO’nun günlerinin sayılı olduğunu gösterdi. Bu, bütün dünyada kamu yayıncılığını hedef alan siyasetin bir parçası olarak görüldü ve tam da göçmen karşıtı aşırı sağcı yükselişle çakıştığı için tepkiyle karşılandı. Benim de aralarında bulunduğum gazeteciler, aydınlar, yazarlar, sanatçıların bir imza kampanyasıyla kararı protesto etmesi üzerine beklenen geri adım geldi. Ancak bu kez de RBB’nin tasarruf gerekçesiyle COSMO işbirliğinden çıkmak istemesi, kanalın Berlin’deki sesinin kısılması riskini doğurdu. Dilerim bu karar da değişir ve göçmenlerin çekim merkezi haline gelen Berlin, COSMO’suz kalmaz.
Hepinize iyi haftalar.