Naci Cepe – İzmir
İnsan, kendisi için üretilmiş malları başlangıçta mübadele/trampa şeklindeki usullerle kullanır. Trampa ya da takas bir alış-veriş aracı olur. Trampada değer zorlukları yaşanır. Trampa ile yapılan alış-verişlerde bölünme zorluğu yaşandığından mallar arasında kıymet eşitliği sağlanamıyordu. Bu durum trampayı/takası zorlaştırıyordu.
Bu zorluğun giderilmesi için üçüncü bir mal (hayvan derisi, tuz, buğday, inci ) ve sonra diğer madenler bir ödeme aracı olarak kullanılır.
Daha sonra bu madenlerle paranın fonksiyonu (ilk madeni para Lidyalılar tarafından kullanılır) tespit edilerek farklı biçimlerde ortaya çıkar. Artık çeşitli madenlerden para yapılır. Bunlar demir, nikel, bakır, kalay vs olur.
Yakın zamanda da altın, gümüş, banknot ve nihayet kâğıt para, kaydi para, kâğıttan yapılmış paralar (örneğin çeşitli senet ve bonolar) ufaklık paralar kullanılmaya başlar.
Paranın hikâyesi burada kısaca zikredildi. Ancak biz yine burada paranın bir araç olarak kullanılmasından ziyade nasıl bir tapını nesnesi, nasıl bir güç sembolü haline getirildiğini değişik bir yazı biçimiyle anlatmaya çalışacağız.
Para… Yüzyıllara meydan okumuş bir küheylan…
İnsanı kendi alanında oynatan, ona eman vermeyen, merhameti ve acıması olmayan, dominant/başat bir erk…
Para… Yeryüzünde güç kullanması en seyyal olan, İrade çözen, kışkırtan bir güç ve korku imparatoru…
Para… Bazen buyurgan bir amir, bazen sembolik bir hegemon, bazen despot bir zalim, bazen ikiyüzlü, bazen de bin bir surat bir riyakâr…
Para… Her şeyi satın alabilen, ama en başta insanı satın alabilen, kendine bir köle gibi bağlayan, bağımlı kılan pagan bir efendi…
Para… Vazgeçilmez bir tutku, bir sihir gibi büyüleyici, insanı mest ve meftun eden bir etken…
Para… İnsanın tüm zamanlarda mizacını/huyunu değiştirebilen, kendine emir verilmesini kabul etmeyen, fakat kendisini her an emredici konumda tutan arsız bir meydan okuyucu…
Şeytanın en büyük silahlarından…
Tek başına kafa tutan, dilsiz bir hükümdar…
Para… Çoğu kez vicdanları bile satın alır. Ancak burada söz konusu olan unsur paranın gücü değil, vicdanların zaafıdır.
Para… Paranın yokluğu, paranın olmaması yoksulluğun ve yoksunluğun da kaynağı olur…
Para… “Para her kapıyı açarmış” derler. “Parasızlık da bütün kapıları kapatırmış” diye söylerler.
Para… Paranın şu acımasız öğüdü tüm zamanlar için söylenir: “Var mı paran pulun herkes senin kulun; yok mu paran pulun tımarhanedir yolun.”
Para… Maddeci hayatın kirlilik sembolüdür.
“Elinin kiri olmazsa, sen onun kiri olursun.”
Para… Yaşama dair şu sözü söyletir:
“Kazanmak için yaşanmamalı, yaşamak için kazanmalıdır.”
Para… “Her zaman iyi bir hizmetçi, ama kötü de bir efendidir.”
Para… “İnsanlığın dilsiz hükümdarıdır.”
Ne de olsa para… İnsan, “para” dediğimiz bu nesnel araç ile tanışır tanışmaz önce ihtiyaçlarını karşılar. Sonra uzun erimli, beklentili isteklere varmak için o, tutku çıtasını daha da yükseltmeye devam eder. Hedef büyütür. Hedef büyür büyümez hırsının beş yıldızlı istekleri de artar. Ne zaman ki, varsıl bir zadegân olur. İşte o zaman kazanılan statü, kendine hükmedecek heva ve heveslerinin eline geçer. Böylelikle paranın gücüyle varsıllaşan insan, kendini tamahkârlığın aşırı tutkularıyla sevmeye başlayıverir.
Kendisine ait bu tutkular bir müddet sonra kontrolünden çıkar. Bizzat kendisini de yönetmeye başlar. Bu durumda insan müstağnileşir. Hatta istikbar eder. Artık istiğna eden insan fütursuzlaşır. İğvası ve bağyi artar da artar. Son aşamada insana bütün statüleri kazandıran PARA/MAMON, onun hayatını infaz eden bir cellat oluverir. Ne demişler; “Kontrolsüz güç, güç değildir.”
Bu bakımdan her insan parayı kontrol edemez. Dünya paraya sahip olup da parayı iktidar edemeyen/edememiş olan müflis insanlarla doludur. Ayakta kalabilenler azdır. Az olanların bir çoğu ise yetenekleriyle ayakta durmazlar. Bunlar, adları “komprador, tröst, kartel, monopol” vs olan büyük sermaye sahipleridir.
Malum, bu sermaye sahiplerinin dünyayı nasıl bir sömürü ile yönettiklerini bütün dünya biliyor. Dünyanın gelmiş geçmiş tüm müstekbirleri şunu çok iyi bilmeli:
“Mal, sadece zenginlerin elinde dolaşan bir şey olmasın.” (59/7)
“Mülk ALLAH’ındır.” (35/13, 57/10, 64/1, 67/1)
“Allah’ın mülkünde ortağı yoktur.” (17/111, 25/2)
Peki, insanın muktediriyeti nereye kadar sürer?
Yaşama müddetinin sınırları belli olduğuna göre bunu iyi düşünmek gerekmez mi?
O halde mal ve paranın tekasüründe ne var? Kenz yapmada ne var?
Bunlar da düşünüldü mü? Hayır!
Düşünülseydi, dünyada bunca savaş olur muydu? Dünyada bu kadar sefalet, açlık ve açlık yüzünden ölümler olur muydu? Dünyada meydana gelen bu ölümlerin müsebbipleri kimlerdir? Evrenin bir düzen ve intizam içinde yaratılmış olduğu bilindiğine göre, evrenin yaradılışında bir kusursuzluk olmamasına rağmen, neden işleyişinde ya da işletiminde kusur var?
Hep mal ve servetle paraya karşı aşırı bir temayülden olmasın? Sakın sahip olunanlarla insanlığı sömürmekten olmasın?
“Para parayı kontrol eder” demişler.
Para “dünyayı da kontrol eder” deyip yola çıkanlar, dünyayı kontrol ettiğini zannedenler, acaba kendi nefislerini, kendi saldırganlık duygularını, bizzat kendi kendilerini kontrol ettiklerinden ne kadar eminler?
Para, insanı/insanları kendine taptırmak için bizzat insanın zaaflarından yararlanarak, onun tutkularını ve aklını nasıl da şeytanca sonu belli olmayan isteklere yöneltip kışkırtır. İnsan, kendine yapılan bu kışkırtmanın ne kadar farkındadır? Paranın insanı zaaflarıyla mağlup ettiğini, onu nasıl kontrol altına alıp kendine tapındırdığını bir düşünecek olursak; paranın nasıl hükmeden bir kibir nesnesi olduğunu da kolayca fark edebiliriz.
O halde paraya kendi istekleriyle teslim olan insan ve insanların, iflahı mümkün olmayan patolojik bir vaka olup çıkmaları da kaçınılmaz bir durum olur.
Para, hayatın bir tapını nesnesi olursa, paranın gücü de sonunda bir mal ve servet birikimine güvenle tahrik olup, bir başkaldırıya ve bir meydan okumaya dönüşmez mi?
Hz. İsa (a.s) şöyle buyurur:
“Hiç kimse iki efendiye birden kulluk edemez. Ya ALLAH’a ya da Mamon’a (Paraya) tapınacaksınız.”
Ontolojinin müteal yasasında ikilik ve çelişki yoktur. O halde para ile güç sahibi olan insan ve insanların, itikaden Allah’a teslim olmaları ne kadar doğruysa, amelde de Mamon’a (Paraya) teslim olmaları nasıl mümkün olabilir?
Allah’a olan teslimiyet kayıtsız ve şartsız ne kadar gerekliyse, Mamon’a olan teslimiyet de o kadar kayıtlı ve şartlı bir teslimiyet olmalı değil mi?
Mamon’a olan teslimiyetin elbette ki, bir sınırı vardır. Ancak bugün, post-modern seküler felsefenin dünya görüşü, ne yazık ki, insanı ve insanlığı Mamon’a teslim edip, boyun eğdirmektedir. İnsana diz çökmeyi dikte etmekte, Mamon’a da alenen/açıkça secde ettirmektedir.
Bugün dünya insanlığı, Mamon’un tutsağı haline bile bile getirilmişse, bir kibir nesnesi olan Mamon’un profan bir din haline getirilmiş olması da pek yadsınamayacaktır.
İnsanlık, içine düştüğü bu durumdan kurtulmak için bir karar vermeli.
Allah’a mı, yoksa Mamon’a mı tapınacak?
“İtikatta Allah, amelde ise Mamon olmaz.”
Olamayacağına göre, PARA/MAMON, seküler dünyanın sadece bir yaşam aracı olabilir.
Ama bir pagan hükümdarı asla olmamalıdır. Vesselam…
gonulsitesi.net



