Haydar Ergülen
Cumhuriyet, 100 şu kadar yıldır var, iyi ki var. Olmasa n’olurduk? Bu tartışmaya girmeyeceğim. Bu bir kutlama, bir armağan yazısıdır, o nedenle “gereksiz tarama”lardan kaçınıp çenemi de boşa yormayacağım!
Cumhuriyetçiyiz, evet. Arkadaş Z. Özger’in gönülçelen şiiri “Merhaba Canım”da, “şarabı helvayla içmeyi severim / hiç namaz kılmadım şimdiye kadar / annemi ve allahı da çok severim / annem de allahı çok sever / biz bütün aile zaten biraz / allahı da kedileri de çok severiz” dediğine benzer biçimde, cumhuriyeti çok severiz, hatalarını, eksiklerini, yanlışlarını da görmezden gelmeyiz, sevmek biraz da öyle değil midir, “hatamla sev beni” şarkısını da söyleriz; halkçı, devrimci, demokratik, özgürlükçü, demek ki sosyalist bir cumhuriyet kurmak için de çabalarız. Niye? Daha çok sevmek için, daha çok insan sevinsin diye, cumhuriyet bize emanet diye. Cumhuriyet en değerli emanetimiz.
Cumhuriyete hepimizin yaşı tutuyor, ama nerdeyse cumhuriyetle yaşıt gençlerimiz var bir de. Babam gitti ama öğretmeni Köy Enstitülü Mehmet Uslu Hoca cumhuriyet gibi ayakta, eşi Gülsüm teyze de öyle. Cumhuriyet gençliği başka oluyor. Onlardan biri de, Orta Asya Türkçesinde “sonradan” anlamına gelen “kayın”pederim Mesrur Bey’di, devridaim olsun, hoş adamdı, beni de çok kollayıp gözetmiştir, “şair adam, dokunmayın, uğraşmayın!” diye, anmadan geçemem. Muş’ta çok çocuklu bir ailede, şıhlık düzeninden kendini kurtarmak için, Diyarbakır’a gelip oradan kamyon üstünde İstanbul’a yolculuk edip, Paşabahçe’ye varıp rakı fabrikasında çalışıp, galiba yatakhanesinde de kalıp, veteriner mektebine kaydolup, genç bir memur olarak gittiği Aydın’da Neriman’la tanışır.
Neriman o sırada Ziraat Bankası’nda çalışan çıtıpıtı bir genç kızdır. 7 kardeşin en büyüğüdür. Eski Türkiye’nin kimileri Yeşilçam filmi olmuş güzel hikâyeleri gibi. Tanışırlar, görüşürler, yuva kurarlar.
Üç çocukları olur, Sinan, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni bitirir, Amsterdam’da çalışır, İnci Rietveld Akademi’de seramik sanatçısı olur, İdil Boğaziçi Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okur.
Cumhuriyet ne yazık ki tam anlamıyla “kimsesizlerin kimsesi” olamamıştır, ama buna niyet ve heves etmiş, olanaklarını seferber etmiş, fakat çabası yetmemiştir. 1938 ve özellikle 1945 sonrası emperyalist ve kapitalist hegemonyanın isteklerine boyun eğen sağcı yönetimler yüzünden halkçılık ve devrimcilik ilkelerinden uzaklaşmıştır. Sonuç: Bugün!
Kayınpederim Mesrur Bey ve kayınvalidem Neriman Hanım’ın ya da eş durumundan anne ve babamın öyküsü de yabana atılacak türden değildir. Ne ayrıcalıklı kimselerdir ne de varlıklı ailelerden gelmişlerdir. Ama cumhuriyetin açtığı okullar, eğitime verdiği önem, laikliğin kadınlara getirdiği özgürlük, daha iyi bir dünya düşü ve özlemini diri tutmuş, büyütmüş, halkın tümünün değilse bile önemli bir bölümünün hak ve özgürlüklerinin bilincinde yurttaşlar olmasını sağlamıştır.
Cumhuriyet genci dediğim onlar. Çocuklarının “ufaklığı” Neriman bugün 90 yaşında. “Laikçi Teyze” diye dalga geçilen İzmirli hanımlardan. Geçsinler bakalım, çağdaşlığın sivil bekçileri onlar. “Bizim kızlar” dediği enstitü ve bankadan arkadaşlarıyla buluşuyor hâlâ, Bostanlı Pazarı’na gidiyor, uzun uzun yüzüyor, evde 2 köpek, ikisi de sokaktan ve cins olmayan 5 kedi var, gazete okuyor, televizyon seyrediyor, özlemleri gibi öfkesini de diri tutuyor ve en önemlisi okuyor. Tamam benim ilk okurum ama başka yazarları da okuyor elbette!
Pandemi dönemine denk geldi, 4 yıl önce İdil bir yeni yıl armağanı almıştı annesine, bir keman. O öğrenecekti, bir sonraki yılbaşı gecesi Bostanlı’da Neriman keman çalacak, ben şiir okuyarak hem yeni yılı kutlayacak hem de yolumuzu bulacaktık! Sarhoşlar cömert olur, eh Cumhuriyeti de iki ayyaş kurdu malum, keşke bu suçlamayı yapanların da eli, gönlü biraz açık olaydı, en azından cumhuriyete karşı, ama nerdeee?
Belki bu yılbaşı gecesi şiir-keman ikilisi olarak Bostanlı’da bizi görebilirsiniz! Ne de olsa şiir sokakta! Şimdiden Neriman’ın 90 ve nice yıllarının, cumhuriyetin sonsuz yaşının onuruna kaldırıyorum kadehimi ve insan insana emanet diyorum.