Şu hayatta futbol kadar sonuca odaklı, futbol kadar nankör ve futbol kadar göklere çıkartıp bir anda yere çakan bir alan var mıdır?
Ali Koç Türkiye’nin en önemli iş insanlarından. İş dünyasında bilinse de spor-futbol alanında az biliniyordu. Geçtiğimiz yıl yapılan Fenerbahçe Kongresi’nde ‘efsane’ Başkan Aziz Yıldırım’ı geçerek Fenerbahçe’nin başına geçti.
Bir anda Türkiye futbol dünyasının en önemli şahsiyetleri arasına girdi.
Herkesin ondan beklentisi büyüktü.
Fenerbahçeliler arasındaki kredibilitesi yüksekti.
Kendisine ve takımına güveni tamdı.
Seviliyordu.
Takımı önce Şampiyonlar ligi ön elemesinde kaybetti sonrada ligde oynadığı dört maçın üçünde yenildi!
Ali Koç’un kredibilitesi bugün itibarı ile yerlerde ve eğer takım kaybetmeyi sürdürürse ona olan sevgi nefrete dönüşecektir.
Eğer takım gol atmazsa ve gol yemeyi sürdürür ise yükseklerden düşecektir; gelecek planları, hayalleri ve projeleri paramparça olacaktır.
Herşey tersyüz olmuş durumda. Sezon başı şampiyonluğun en büyük favorisi bugün kayıp… Yenilgi devam ederse Ali Koç’un kendisine ve takımına olan güveni sıfırlanacaktır.
Siyaset de futbol gibi acımasızdır.
Muharrem İnce’yi Türkiye siyasetinde CHP örgütleri ve delegeleri dışında tanıyan yoktu. Ta ki CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ‘gel bakalım Muharrem’ dediği güne kadar… O gün CHP’nin 24 Haziran seçimlerindeki Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Performansı iyiden fazlasıydı… Seçim çalışmalarındaki performansı ve hitabeti ile bir anda Türkiye siyasetinde Erdoğan’dan sonra ikinci sıraya yükseldi. Popülaritesi arttı ve Türkiye’deki sol muhalefet onun etrafında birleşti…
Muharrem İnce ismi artık büyük bir sükseydi…
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kendi tabiri ile ‘adam kazandı, ben kaybettim’…
O gece sokağa çık(a)madığı gibi ekranlara da çık(a)madı… Bu konuda spekülasyonlar epey fazla… Seçim akşamına kadar ki performansı müthişti!
Lakin o akşam ve gecesi berbat bir netice kadar berbat bir oyun pratik sergiledi…
Daha doğrusu oynamadı.
Hileli bir gol yemişti ve gol sonrası pes etti ve hileli gollü kabullendi.
Muharrem İnce o gece teslimiyet bayrağını çekti; seslenmedi… Sonraki günlerde ‘sapsikler’ deyip seslense de artık iş işten geçmişti…
Ve o gün Muharrem İnce bitti!
O artık antipatik bir figür…
Aşk da biraz futbol biraz da siyaset gibidir.
Bir anda sevgi kumkuması yapar seni! Üstüne düşer(sin), sarmalar(sın), sen ve ondan başka hiçbir şey yoktur!
Aşk rüzgarı eser, kanatlanırsın; Göklere çıkar(tır)sın, yükseklere uçur(t)ur… Beklentiler artar, sözler verilir ve gelecek için hayaller kurulur, planlar yapılır.
Rüzgar bir anda diner ve kanatlar sert bir biçimde yere düşer…
Veya şöyle söylemek daha doğru rüzgar eser lakin kanatlardan biri onu almaz.
Diğer kanat şişse de aşk kartalı irtifa kaybeder.
Öyle bir çakar ki…
Neye uğradığını şaşırırsın!
Ne üstüne düşen vardır artık ne de sevgi gösteren…
Kaybolur, görmek isteme(z!)zsin!
O (sen) artık antipatik bir fügünden ibaret(sin)… Rüzgar tersinden eser; nefret kanatlarını açar ve rüzgarda o doldukça dolar…
Kanatır(sın)… Bazen tekleyen kanatlar onarılır bazen de takımın ismi değişir bazen de adayın…
İnsan düşer ve yükselir…
Burada kritik konu şudur: Maçta yenilirken, seçimler kaybedilirken ve aşk biterken özen, şefkat, samimiyet ve sevgi güçlü duruyor mu?
Eğer özen, şefkat, samimiyet ve sevgi güçlü durursa insan yeniden ayağa kalkar ve goller atılır, seçimler kazanılır ve aşk büyür!
Sonuç odaklı yaşamlar hep bir yarış içinde olurlar. Bu yarışta daha iyisini ararlar…
Daha iyisini ararken eldeki ya yitip gider ya da aşınır.
Kendinde ve hayatın esasında olmak ise geçmişin acısını da geleceğin zorluğundaki kanatılmış yaraları da iyileştirir.
Özen, şefkat, samimiyet ve sevgi diri durdukça goller yenmiş, maçlar kaybedilmiş ve bir aşk bitmiştir, neyime…
Sonuç odaklı, nankör ve görmemişin doyumsuzluğundan kimseye mutluluk fışkırmaz; küçülürüz, kirleniriz.
Özen, şefkat, samimiyet ve sevgi büyürse biz büyürüz, mutluluk büyür.