Basında iktisadî haber sayfalarında arada sırada inovasyon kelimesi geçer. Büyük sermaye grupları, sermayedarların örgütleri inovasyonu teşvik eden projeler üretmekte, ve inovasyonu kalkınmanın sihirli değneği gibi göstererek onu da (verim gibi) bir fetiş hâline getirmektedir. Nedir inovasyon? İnovasyon üretime yenilik getirmek demektir. Somut olarak, ya yeni bir ürün icad etmektir, ya da mevcut bir üretimde verimi artıran bir yenilik yapmaktır. Bu köşede önceki yazıda üretimde verim artıran yeniliklerin aynı işgücüyle, aynı girdilerle üretimi artırmak anlamına gelmediğini ortaya koymaya çalıştım. Verimi artıran inovasyon, ya işçilerin daha yoğun çalışması, ya da tabiî kaynakların (enerjinin, ham maddelerin) daha bol kullanılması şeklinde bir maliyeti vardır. O yazıda bir şey feda etmeden üretimin artırılmayacağını anlatmaya çalıştım. Bu yazıda ise yeni mallar icad etmenin yararını zararını irdelemek istiyorum.
Burjuva ideologları, kâr geliriyle özel servet biriktirme imkânı sayesinde kapitalizmin devamlı insanların ihtiyaçlarını karşılayan yeni mallar icad edip ürettiğini öne sürer. Bu, özel servet biriktirmeyi toplum lehine bir faaliyet gibi, meşru göstermek için öne sürülen bir fikirdir.
Geçmişte kapitalizmden önce de insan toplumları bir sürü keşif ve icatlar yaptı. İcat, ilk defa kapitalizmde servet biriktirerek başkaları üzerinde iktisadî tahakküm kurmaya yönelik bir faaliyet hâline geldi. İcat faaliyetinin ihtiyaç karşıladığı söylenir; ama bu kelime oyunudur. Bir icadın bir ihtiyacı karşılaması için o ihtiyacın icat yapılmadan önce toplumda hissedilmesi gerekir. İcadın bir ihtiyacı karşılaması için nsanların o icadı sabırsızlıkla beklemiş olması gerekir. Kapitalizmde bütün icatlar gerçekten ihtiyaç mı karşılamakatadır?
Tıpta yapılan keşifler ve icatlar ihtiyaç karşılar. Yeni ilaçlar ve tedavi yöntemleri hastaların ıstırabını azalttığı ölçüde, bunların ihtiyaç karşıladığı tartışılamaz. Hastalar ıstırap çektiğinden, tedaviye ihtiyacı vardır. Tedavi icad edildiğinde, bir ihtiyaç karşılanmış olur.
Ama tıp dışında yeni mal geliştirme faaliyetlerinin çoğu gerçekten ihtiyaç karşılamaz. Tersine, olmayan ihtiyaçlar yaratır. Çünkü kimsenin aramadığı, aklına bile getirmediği bir tüketim malı icad edildiğinde kişiler o malı edinip, kullanmaya başlar; kullandıkça onu kullanmaya alışır. Alıştıkça da kanıksar, neticede o malın insana verdiği keyif ya da mutluluk da kaybolur. Ancak kişi o maldan mahrum kaldıkta birden ona “ihtiyaç” duyar. Bu “ihtiyaç”, ıstıraptan kurtulma arzusu gibi biyolojik bir ihtiyaç değildir; sadece alışmışlığın, iptilânın sonucu, mahrumiyetin verdiği bir arzudur. Alışmış kudurmuştan beterdir ata sözü bunu anlatır. Burada uyuşturucu maddelere müptelâ olan insanların hâliyle benzerlik açıktır. Eroin kullanmamış kimse eroine ihtiyaç duymaz. Ama eroini kullanmaya başlayıp buna alışmış kişi, eroinden mahrum kaldığında bu maddeye çok fena ihtiyaç duyar. Sorun alışmaktır.
Kullandığımız, tükettiğimiz dayanıklı malların bir kısmı 50 yıl önce yoktu; çoğu 100 yıl önce yoktu, daha da çoğu 200 yıl önce hiç yoktu. 100 veya 200 yıl önce yaşamış insanların bizim tükettiğimiz malları tüketememenin mahrumiyetini, acısını çektiğini iddia edebilir miyiz? Aynı soruyu tersinden soralım: biz mevcut icatları tüketmekle, geçmiştekilerden daha mutlu bir nesil olduğumuzu, hayatımızı daha mükemmel bir şekilde geçirdiğimizi ileri sürebilir miyiz?
Kapitalizmde firmalar ihtiyaç yaratma faaliyetini insanları mutlu etmek için değil, kâr gelirini artırıp sermaye biriktirmek için yapmaktadır. Sermaye biriktirmenin insanî, ahlâkî bir yanı yoktur. Ama hâkim ideoloji, gayriinsanî, gayriahlâkî saikle yapılan bu faaliyetin insanlığın hayrına olduğunu iddia etmektedir.
Dolayısiyle sermaye gruplarının inovasyonu teşvikteki maksadı, sermaye birikimini temposunu hızlandırmak için teknik insanları, mühendisleri, işçileri kafa yormaya, araştırmaya sevk etmektir.
Yeni mallar icadının yol açtığı bir sorun da emek israfı, tabiî kaynak israfı ve çevrenin kirlenmesidir. Çünkü birçok dayanıklı malda inovasyon, mevcut bir mal üzerinde yapılan tadilattan ibaretttir. Tadilat bazen malın görüntüsünü değiştirmekten ibarettir, bazen marka ismini değiştirmekten ibarettir, bazen malın niteliklerini iyileştiren veya kötüleştiren değişkiliklerdir. Tadil edilmiş mal topluma yeni olarak sunulmaktadır. Toplum da bu telkinin tesiriyle elinde o maldan henüz miadı dolmamış, eskimemiş, yıpranmamış olanları bir kenara atıp yenisini satın almaktadır. Miadı dolmamış, daha kullanılır vaziyetteki malları atmak hem emek israf etmektir, hem ham madde israf etmektir hem de çevreyi gereksiz kirletir.
Bugün dünyadaki korkunç sosyal ve iktisadî adaletsizliklerin temelinde sermaye biriktirme faaliyeti vardır. İnovasyon bu faaliyetin bir dayanağıdır. Onun için inovasyon kutsanmakta, hayırlara vesile olduğu telkin edilmektedir. Adalet ve eşitlik isteyenlerin, kapitalizmin zihinlere yerleştirdiği putlardan biri olan inovasyon putunu da kırması gerekir.
(18. 07. 2010 tarihli Evrensel Gazetesi’nde yayınlandı)