İsmail Arı
Deprem felaketinin üzerinden iki yıl geçti. İktidarın açıkladığı rakamlara göre en az 53 bin yurttaş 6 Şubat 2023’teki deprem felaketinde yaşamını yitirdi. İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökce’nin daha önce paylaştığı verilere göre, deprem bölgesinde en az 254 bin bina ya yıkıldı ya da ağır hasarlı olduğu için kullanılamaz hale geldi.
Anka Haber Ajansı’nın haberine göre ise depremde yıkılan binaların bin 397’si için iddianame hazırlanarak kamu davası açıldı. Bu davalarda bin 327 sanığın yargılaması sürüyor ama sadece 134 sanık tutuklu olarak yargılanıyor. 51 dosyada hâlâ iddianame değerlendirme süreci devam ediyor, yani yargılama süreci başlamadı.
Özetle deprem davalarında bile isteye adalet sağlanmıyor. Memlekette yolu hâlâ adliyeden geçmeyenlerin olduğunu düşünerek deprem davalarının duruşmalarının nasıl yapıldığını kısaca anlatmakta fayda var.
DURUŞMALAR SAATLERCE SÜRÜYOR
4 Ekim 2024’te 35 kişini hayatını kaybettiği Ezgi Apartmanı’nın dördüncü duruşmasını izlemek için Maraş’a gittim. Sabah 10’da başlayacağı belirtilen duruşma için Maraş Adliyesi Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonuna girdik. Ağır Ceza Mahkemesi denilince aklınıza kocaman bir mahkeme salonu gelmesin. Ses sistemi bile olmayan küçücük bir mahkeme salonu.
İzleyiciler, yani yaşamını yitirenlerin yakınları için yaklaşık 15 sandalye vardı. Aralarında yaşlıların da olduğu onlarca insan duruşmayı ayakta izlemek zorunda kaldı. Salona sığmayan kalabalık koridora taştığı için mahkeme salonunun kapısı kapatılamadı. Sabah 10.00’da başlayan durulma akşam 23.00’de bitti. Yakınlarını kaybedenler saatlerce adaletin sağlanacağı inancıyla duruşmayı takip etti.
Ersan Şen yine aylardır firari olan müvekkillerinin suçsuz olduğunu iddia etti. Televizyon programlarından olduğu gibi olanca gücüyle bağırdı, çağırdı ve yine basını suçladı. Sevdiklerini, ailelerini kaybedenleri sosyal medyada ve basına konuşarak adalet aradıkları için de suçladı!
Gecenin geç saatlerinde biten duruşmanın ardından mahkeme salonundan çıkan aileler sessizce ve umutsuz bakışlarla adliyenin boş ve karanlık koridorlarında dağılıp evlerine gitti. İnsanların saatlerce adaleti aradığı, 35 kişinin öldüğü, daha doğrusu öldürüldüğü Ezgi Apartmanı davasında sadece bir tutuklu sanık kaldı.
BİR KİŞİ BİLE TUTUKLU DEĞİL
MADO’nun sahipleri Mehmet Sait Kanbur ile Atilla Kanbur’un yargılandığı Manolya Sitesi’nin davasında ise bir sanık bile cezaevinde değil. Hepsi ellerini kollarını sallayarak sokaklarda geziyor. Manolya Sitesi’nde 35 kişi göz göre göre öldürüldü. Açılan dava altı sanık yer alıyor. İki ayrı üniversiteden alınan bilirkişi raporunda MADO’nun sahipleri Kanbur kardeşlerin binanın yıkılmasına neden olduğu belirtilse de mahkeme heyeti tutuklayıp cezaevine göndermedi. Manolya Sitesi’nde hayatını kaybedenlerin yakınları, “AKP’li oldukları için tutuklanmıyorlar, CHP’li olsalar çoktan tutuklanmışlardı” diyorlar ve haklılar da… Kasım ayında Maraş’a giden AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı havalimanından MADO’nun sahibi Mehmet Sait Kanbur uğurlamıştı. Mahkeme üçüncü defa bilirkişi raporu hazırlanmasını istedi. MADO’nun sahiplerinin suçsuz olduğuna vurgu yapılan bir rapor gelene kadar bilirkişi raporu hazırlatılacağı düşünülüyor.
18 AY SONRA HAVUZ BAŞINDA YAKALANDI
Palmiye Sitesi de 151 kişiye mezar oldu. Açılan dava üç sanık yer alıyor ve sadece biri tutuklu. Tek tutuklu sanık olan müteahhit Ali Babaoğlu da BirGün’ün ortaya çıkardığı skandallar zincirinin ardından 18 ay sonra tutuklandı. 18 ay boyunca firari olduğu için kolluk tarafından arandığı iddia edilen Babaoğlu’nun İzmir’deki yazlığında keyif çattığı ortaya çıktı.
DALGA GEÇER GİBİ…
63 kişiye mezar olan Adana’daki Tutar Yapı Sitesi’nin yıkımına neden olduğu belirtilen Bekir Baloğlu ile oğlu Osman Baloğlu, depremden tam 16 ay sonra tutuklanıp cezaevinde gönderildi. Bu karar da binada yakınlarını kaybeden avukat Gülsüm Özdoğru’nun yılmadan mücadele ettiği için verildi. Ancak yargı alay edercesine, aylar sonra tutukladığı bu iki sanık için 28 günde tahliye kararı verdi. Gülsüm Özdoğru’nun skandal kararı kamuoyuna duyurmasıyla yargı geri adım attı ve sanıkları yeniden tutuklayarak cezaevine gönderdi.
MUHALEFET NE YAPIYOR?
Daha anlatılacak onlarca dava olsa da hepsinin hikâyesi benzer. Deprem davalarında adalet sağlanmıyor. Peki bu aşamada muhalefet ne yapıyor sorusu akıllara gelebilir… Yanıtı çok basit, hiçbir şey yapmıyorlar. Muhalefet partilerinin milletvekilleri, il başkanları, ilçe başkanları, kısaca muhalefeti temsilen bir kişi bile bu davaları izlemiyor. Bunun yerine depremzedeleri ayaklarına Meclis’e çağırıyorlar. Milletvekilleri farklı kentlerdeki depremzedeleri, yakınlarını kaybettikleri için adalet arayanları Meclis’e çağırıyor. Büyük kısmı geceyi yollarda geçiren depremzedeler, sabah erken saatlerde Meclis’e geliyor. Milletvekilleri onları arkasında alıp kamera karşısına geçiyor, “Depremzedelerin yanındayız diyor.” Kameralar kayıttan çıkıyor ve siyasetçiler, “Geldiğiniz için teşekkür ederiz” diyor. Yani “Güle güle, yolunuz açık olsun” diyorlar!
SAHİPSİZ BIRAKILDILAR
Muhalefetin bu davaları sahiplenip takip etmesi gerekirken, depremzedelere hukuki destek sağlaması gerekirken iktidarın yaptığı gibi onları sahipsiz bıraktı. Bunca hukuksuzluk karşısında depremzedeler elbette isyan ediyor. Furkan Apartmanı’nın karar duruşmasında çıkanlar “Adaleti parayla satın aldılar” diye feryat ederken diğer davalarda da “Devlet yapmıyorsa adaleti biz mi sağlayalım?” diye soruyor. Bu soru adaletsizliğe isyan eden, büyük bir hayal kırıklığı yaşayan depremzedelerin psikolojik olarak tehlikeli bir evreye girdiğini de gösteriyor.
İLK DEPREMDE YİNE ÖLECEĞİZ!
Depremden felaketinden kısa süre sonra Erdoğan, “Bu felaket bir milattır” demişti. Ancak hem iktidar kanadın için hem de muhalefet kanadı için iki yıl önceki büyük bir yıkımın “milat” olmadığını kesin bil dille söylemek mümkün. İstanbul’da ve Marmara bölgesindeki kentlerde, Ege bölgesindeki şehirlerde olası bir depreme karşı kesin ve hızlı adımlar atılmıyor. İlk depremde yine büyük can kayıpları yaşanacak. İlk depremde yine devlet sınıfta kalacak. Enkaz altında kalanlar kurtarılamayacak, sokakta kalanlar ise soğuk ve açlıkla sınanacak. Halk yine “AFAD, Kızılay nerede? Devlet nerede?” diye soracak. Çünkü bu iki yılda hiçbir şey değişmedi.
İSTANBUL’UN DURUMU
Son aylarda yargıyı kullanarak muhaliflere karşı tüm gücüyle operasyon başlatan iktidar, hakkında belki de binlerce suç duyurusunda bulunulan dönemin Kızılay Başkanı ve AFAD Başkanı başta olmak üzere kamu görevlilerini yargılamadı. Hiç kimse istifa etmedi.
15 Temmuz’dan sonra devasa deprem toplanma alanı ve çadır kent olabilecek askeri araziler rant uğruna betona gömüldü. Artık İstanbul olmak üzere birçok büyükşehir halka yardım edebilecek asker de kapıları halka açılacak kışlalar da yok. Ne yazık ki her zaman olduğu gibi yine ilk felakette kaderimizle baş başa kalacağız.