Son haftalarda, havuz medyası her ne kadar görmezden duymazdan gelse de Soma ve Ermenek maden işçilerinin mücadelesi, emek mücadelesi gündeminin başında bulunuyor.
Soma’da Uyar Madencilik’ten atılan 748 işçi 7 yıldır ödenmeyen tazminatlarının ödenmesi için mücadele ediyor.
Geçtiğimiz yıl Ankara’ya yürüyüşleri engellenen ve taleplerinin karşılanacağına dair yetkililerin sözler verdiği Somalı işçiler, bu yıl verilen sözlerin tutulmasını da taleplerine ekleyerek, yeniden Ankara’ya yürüyüş başlattılar. Ama bu sefer yolları Manisa Salihli’de kesilerek gözaltına alındılar.
Ermenek’teki maden ocaklarında ise işçilerin direnişi 44 gündür sürüyordu. Direniş başlayınca ödenmeyen ücretler ödenmiş, ama bu sefer de işçiler 25/2’den (tazminatsız olarak) işten atılmıştı. Ocağın önündeki direnişte yeterince seslerini duyuramadıklarını düşünmüş olmalılar ki, onlar da üyesi oldukları Bağımsız Maden-İş Sendikasının koordinasyonunda, Somalı işçilerle eş zamanlı olarak Ankara’ya yürüyüş başlatmışlardı. Ancak onların da yolları jandarma tarafından kesildi; cop, gaz plastik mermi kullanılarak engellendiler.
İŞÇİLER: HAK ARAMAK SUÇSA BU SUÇU İŞLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ!
Pandemiyi de bahane eden tek adam yönetimi ve valileri, ülkede kuş uçsun istemiyor. Sağlıkçıların hak talepleri için yapacakları basın açıklamalarından, baroların kongrelerine kadar yasaklanmadık eylem ve etkinlik yok. 10 Ekim Katliamı’nın yıl dönümünde, aileler ve avukatların yapmak istedikleri basın açıklaması bile “pandemi” bahanesiyle engellendi. Her gün Türkiye’nin bir yöresinden köylülerin topraklarının, sularının, havalarının yerli-yabancı maden ve enerji firmaları tarafından yağmalanmasına karşı direnişlerinin bastırılması için hükümet ve yerel idarenin, jandarmayı kullanmakta perva göstermediğine tanık oluyoruz.
Soda, krom ve tuz işçilerinin en dokunulmaz hakları olması gereken grevleri bile Cumhurbaşkanlığı kararıyla yasaklandı.
Somalı ve Ermenekli madencilerin eylemleri de pandemi koşullarında gündeme gelen önemli eylemlerdendi ve işçiler kendi haklarının verilmesini istiyorlardı. Somalı madencilerden Ali Kandemir, “Hak aramak suçsa bu suçu işlemeye devam edeceğiz” diyerek, mücadeleleri boğulmak istenen işçilerin ortak tutumunun da tercümanı oldu.
HAK MÜCADELESİ İKTİDARI EMEKÇİLERLE
DOĞRUDAN KARŞI KARŞIYA GETİRİYOR
İşçilerin, emekçilerin hak mücadelesi demokratik ya da antidemokratik her burjuva iktidarı için sorundur. Ama bugün Türkiye’de egemen burjuvazinin en vahşi, en aç gözlü, ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerinin yağmalanmasında ortak kabul etmeyen kliğinin temsilcisi olarak tek adam yönetimi, geniş emekçi sınıfların, sözcüğün gerçek anlamıyla sofralarındaki ekmeğe elini uzatacak bir aşamaya gelmiştir.
Dolayısıyla tek adam yönetimi;
İşçilerin, emekçilerin, sömürüyü sınırlama mücadelesine dayanak olan “kurallı çalışma”yla ilgili kazanılmış haklarını mümkün olan son katresine kadar gasbetmeden,Ülkenin dokunulamaz ortak değerleri olan ormanlarını, ırmaklarını, derelerini, meralarını, tarihi ve coğrafi sit alanlarını, madenlerini yandaş sermayenin yağmasına tamamen açmadan, İşçi sınıfı ve emekçilerin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sistemi gibi bütün sosyal alanlardaki birikimlerini (işsizlik fonu, kıdem tazminatıyla ilgili birikimlerini), yandaş sermayenin doymaz iştahını karşılamak için kullanırken; emekçiler cephesinden gelen en küçük hak savunusu ya da yeni bir talep karşısında taviz vermeyen bir tutum takınmadan ilerleyemez durumdadır.
Bu da AKP iktidarının, işçi sınıfı ve emekçiler cephesinden gelecek en küçük hak savunusunu cezalarla, yasaklarla, polis ve jandarma, olmadı mahkemeler yoluyla bastırarak ilerlemek zorunda olduğu bir aşamaya geldiğini göstermektedir.
HAK MÜCADELESİNDE DAHA ÖZENLİ OLMA İHTİYACI
Nitekim iktidar, Ermenek ve Somalı işçilerin, kaş göz işaretiyle bile çözebileceği taleplerini ve talepleri için eylem yapmasını da polis ve jandarma gücüyle engellemekle kalamamakta, Meclise gelen işçi temsilcileriyle görüşmeyi bile kabul etmeyerek sınıfsal bakımdan taviz vermeyen bir tutum almış bulunmaktadırlar.
Bu durum emek cephesi için tüm üretim ve hizmet birimlerindeki hak mücadelesine(*) ayrıca önem kazandırmaktadır. Çünkü böylece AKP ve tek adam yönetimi, işçi ve emekçilerle doğrudan karşı karşıya gelecektir. Bu, elbetteki iktidar partisi ve halktan oy alarak o makama gelmiş Cumhurbaşkanı için en önemli endişe kaynağıdır. Ama gelinen aşamada çok bir seçenekleri de kalmamıştır.
Sendikalar, emek örgütleri, sınıf partisi ve emekten yana her çevre, gelişmeleri dikkatle izlemek, hizmet ve üretim birimlerindeki mücadeleyi daha bir özenle ele almak durumundadır.
(*) Hak mücadelesi hakların iyileştirilmesi ve yeni haklarla desteklenmesi mücadelesi de olmak durumundadır.