rejimi muhalif belediyeler üstünden giriştiği operasyonu genişleterek sürdürüyor.
4 Haziran 2024’te DEM Parti’li Hakkâri Belediyesine kayyum atanmasından sonra 31 Ekim’de de Esenyurt Belediyesine yapılan bir operasyonun arkasından Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklandı, yerine kayyım atandı.
4 Kasım’da ise DEM Parti’li Mardin Büyükşehir ile Batman ve Halfeti Belediyelerine de kayyım atandı!
14 Kasım’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesinin (ABB) 29 Ekim’de düzenlediği konserlere dair gelen ihbarlar üzerine soruşturma başlatıldığını duyurdu. Aynı günün ilerleyen saatlerinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İBB’nin düzenlediği bazı etkinliklerde “Usulsüz harcama yapılarak kamu zararına yol açıldığı” iddialarına ilişkin soruşturma başlattı. Yine aynı gün İstanbul-Beykoz Belediyesine de 29 Ekim konseri için yapılan harcamaların incelenmesi için soruşturma açıldığı duyuruldu.
Bu yeni kayyım atamaları arkasından CHP Genel Başkanı Özgür Özel; “Namusunuzla denetleyin, namussuzluk varsa çıkartın. Ama namussuzca verilen siyasi talimatlarla suç icat etmeye çalışmayın” sözleriyle soruşturmalara tepki gösterdi.
İçişleri Bakanlığı önünde milletvekilleriyle birlikte İstanbul ve Ankara’daki soruşturmalarla ilgili bir açıklama yapan DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Koçyiğit ise tutumlarını ”Birleşmemiz ve hep beraber demokrasiyi savunmamız gerekiyor. Esenyurt’tan Hakkâri’ye kardeşlik ve demokrasi köprüleri kurarsak o zaman bu iktidarı yeneriz” diyerek ifade etti.
ABDULKADİR SELVİ’DEN AL HABERİ!
Evet CHP ve DEM Parti, kayyım atanan kentler başta olmak üzere çeşitli il ve ilçelerde yurttaşlar kayyımlara tepkilerini çeşitli eylemlerle devam ettiriyorlar. Ama iktidarın muhalefeti belediyeler üstünden kuşatmasının devam edeceğine dair işaretler ve haberler de giderek artıyor. Yandaş medya bu haberleri gerekçelendirerek, iktidarının belediyeler üstünden muhalefeti kuşatması operasyonuna meşruiyet kazandırmak için hatta bu operasyonu gerçek bir “beka meselesi” varmış gibi propaganda ederek iktidarın operasyonları için büyük bir gayret gösteriyor.
Bu gayretci gazetecilerin başında ise Hürriyet’in Köşe Yazarı Abdulkadir Selvi var. Nitekim Mardin, Batman, Halfeti’ye kayyım atanmasının arkasından kayyım atamalarının devamının geleceğini öne süren Selvi, önceki gün Hürriyet’teki köşesinde de yeni kayyımların haberini verdi.
“DEM’in belediye başkanları arasında 38’inin Kandil tarafından belirlendiği tespit edildi. PKK ile iltisak ve ilişkisi olan, yargılamaları devam eden, haklarında soruşturma açılan belediye başkanının sayısının 38 olduğu söyleniyor. Bunların arasından Hakkâri, Mardin, Batman ve Halfeti’ye kayyum atandı. PKK’yla ilişkisi olan diğer belediye başkanlarıyla ilgili değerlendirme ise sürüyor” diyen Selvi, sadece haber de vermiyor. Tıpkı bir zamanlar FETÖ’nün gazetecilerinin yaptığı gibi operasyonlara haklılık kazandırmak ve ülkenin bekası için zorunlu olduğunu da göstermeye çalışıyor. Böylece yandaş gazeteciliğin çıtasını “operasyon gazeteciliğine” indiriyor.
Seçimden önce DEM Parti’nin “terörle ilgili ve iltisaklı kişileri aday gösterememesi” için uyarıldığını iddia eden Selvi, DEM Parti’nin bu konuda Kandil’e gücünü yetiremediği gibi afaki suçlayıcı ifadeler de kullanıyor. Dahası bu kişilerin haklarında bir mahkeme kararı yokken onları “terörle iş birliği ve terör örgütü üyeliği” gibi suçlamalarla görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atanmasını da haklı göstermeye çalışıyor.
KAYYIMLAR YAPILACAK ASKERİ OPERASYONUNUN CEPHE GERİSİNİ TAHKİM İÇİN Mİ?
Selvi burada kalmıyor, iktidarın “İç cepheyi güçlendirme” amacı üstünden ilerleyip kayyım atamalarını, Irak Kürdistanı ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerine yönelik olarak başlatılacak Türkiye-Suriye sınırı boyunca bir “tampon bölge” oluşturmayı amaçlayan operasyondan söz ediyor. Ve bölgedeki DEM’li belediyelere yönelik kayyım atamalarını da bu operasyonun cephe gerisini güvenceye almanın ihtiyacı olarak gösteriyor.
Yani sorun ne gerçek bir “çözüm süreci” ne bölgede barış ve iç barış değil muhtemel İran-İsrail savaşı ya da bu gerilimin bölgedeki hassasiyetleri savaşın kıyısına kadar getirecek kontrollü askeri operasyonlar ortamında bölgedeki paylaşımdan pay kapma hesabının devamı olarak bir “beka sorunu” olarak değerlendiriliyor.
Tabii bunlar Selvi’nin kişisel görüşleri de değil. Tersine Selvi bu planını 3 Ekim’de Bahçeli Erdoğan görüşmesinin hemen arkasından yapılan MGK’de görüşülerek “910 kilometrelik Suriye sınırında 30-40 kilometre derinliğindeki tampon bölgenin tamamlanması kararı alındı” dedikten sonra da ”Bunun için hem askeri harekatın hem de arka kapı diplomasisinin işletilmesi için planlamalar yapıldı” diye ekliyor.
Öncesi bir yana, son kırk yıldan beri sözü edilen bölge için çok hesaplar yapıldı, çok kararlar alındı ama bütün planlar ve kararlar akamete uğradı. Silah zoruyla bu sorunların çözülemeyeceği bugün düne göre daha açık hale geldi!
İKTİDARIN YAKIN HEDEFİ İÇ CEPHEYİ GÜÇLENDİRMEK!
Bu yüzden de ebette fırsat buldukça askeri operasyonlar da yapıyor. Ama daha çok da “beka”, “terörle mücadele”, “ulusal güvenlik”, “yurt savunması”,…gibi değerler üstünden bir kara propaganda ile halkın zihnine yapılıyor operasyon.
Tek adam yönetiminin; Gerek adını koymadan bir “çözüm süreci” işletiyormuş gibi yapıp “Öcalan Meclise gelsin örgütünü feshettiğini açıklasın” diyerek sürdürülen girişimleri,Gerek bu çağrının kayyım atamaları, kapsamlı operasyonla “Terörü bitirme” iddiasıyla yapılacak kapsamlı askeri bir ya da birkaç operasyonun hazırlıkları, Gerekse iç ve dış politikadan ekonomiye, eğitimden sağlığa, yargıdan yasamaya, hayatın bütün alalarında çöken politikaları karşısında halk yığınlarının tepkisinin hoşnutsuzluktan fiilen eylemlere dönüşmeye başlaması, iktidarın olağan bir seçimle iktidarda kalma umudunu giderek daha çok yitirmesi karışısında muhalefeti ezerek iktidarda kalma stratejisi “İç cepheyi güçlendirme” çağrısıyla tüm muhalefeti iktidarın arkasında hizalaması amacında kesişmektedir.
İktidar tüm siyasi muhalefetin ve sendikalar, emek örgütleri,…gibi toplumsal kesimlerin arkasında hizalanmasını isteyen “İç cepheyi güçlendirme” girişimlerini öne çıkarsa da; özgürlük, demokrasi, adalet, barış, insanca bir yaşam ve çalışma koşulları, eşit yurttaşlık, doğanın korunması,…gibi talepleri için mücadele eden demokrasi ve emek güçleri ise talepleri için mücadele ettikçe, taleplerinin ortaklığının farkına varmakta, bu çerçevede “ortak mücadele”den, “birleşik mücadele”den söz eden çağrılar yapmaktadırlar.
Gelişmeler dikkate alındığında önümüzdeki dönemin gerek tek adam yönetiminin özgürlükleri ve kazanılmış hakları sınırlama, hatta yok etme girişimlerine gerekse işçi sınıfı ve emekçilerin insanca yaşama mücadelesinin birleştirilmesi için bugün yapılan çağrıların ete kemiğe büründüğü girişimlere dönüşmesinin dönemi olacağını, olması gerektiğini söylemek yanlış olmaz.