“Vicdân, akıl ve sağduyunun uyarısı ve görüp duydukları karşısında ikna olan kuvvet ve yeteneklere ‘Topraktan olan yeni varlık türüne hizmet edin, onun kuvvet ve yeteneği olun. Onun sizi kullanmasına karşı tam boyun eğin, onun isteklerine karşı yere kapanın.’ dedik.[1] Ancak topraktan oluşmuş bir varlığın yetenek ve kuvvetlerle donatılmasına karşı şaşkınlık içine düşmüş, hayret içinde kalmış ve bu duruma surat asmış kötülük[2] dürtüsü,[3] toprağın oğluna saygı göstermedi. Çünkü gerçek anlamda emreden, hükmeden ve kontrol eden[4] olarak yeteneklerle donanmış toprağın oğlunu değil kendini görüyordu. Kötülük dürtüsü, varoluş sürecini yetenek ve kuvvetlere dayalı üretme ve üretileni adlandırmanın ortaya koymadığını; umutsuzluk, şaşkınlık ve üzüntünün ana nedeni olarak kendinin sağladığını düşünüyordu. Bu nedenle hem vicdân, akıl ve sağduyunun ikna edici uyarı ve yasalarını hem de doğal yetenek ve evrensel kuvvetlere ait gerçekleri görmezden geldi. Başarıyı yeteneklerin kullanımında değil de kötülükte görmek umutsuzluk, şaşkınlık ve üzüntü karartıları doğurdu.[5]”[6] âyetinde geçen iblis Arapçanın edebi sanatlarından teşhis ve intâk sanatlarıyla öne çıkarılıyor. Doğu’nun tüm metaforik[7] eserlerinde duygular daima bir canlı üzerinden veya doğrudan konuşturularak alegorik[8] biçimde ele alınır. Örneğin kurnazlık tilki, yönetim ve cesaret aslan, ihanet çakal üzerinden anlatılır. Bazen de benzeyen-benzetilen ve benzetme yönü üzerinden kurulan ilişkiyle mesaj iletilir. İblis de âyette böyle aktarılmıştır.
İçine düşülen aşırı umutsuzluktan kaynaklanan üzüntü demek olan iblîs, önce kişileştirilmiş (teşhîs), sonra konuşturulmuştur (intâk). Amaç umutsuzluğun insanı çökerten bir his olduğunu vurgulamak ve insanı varlığa karşı hissiz, umursamaz ve acımasız hale dönüştürdüğünü belirtmektir. Ayrıca âyet umutsuzluk, şaşkınlık ve üzüntü oluşturan duygu, düşünce ve olayları başarı olarak algılamayı umutsuzluğun içine düştüğü bir çıkmaz olarak belirtir. Âyette yetenekleri gerektiği gibi olumlu ve yaratıcı işlerde kullanarak elde edilen başarının gerçek başarı olduğu vurgulanır.
Kaos ortamı yaratan veya savaş çıkaran egemen elitler, kendilerinden sonraki yaşam ve zenginliğe gerekli değeri vermezler, “Benden sonrası tufan.” diye düşünürler. İnsanlığı yıkan ve uygarlık ürünlerini yok eden bir dünyadan zevk alanın sağlıklı olma olasılığı yoktur. Çünkü öfke, şiddet ve umutsuzluğa dayalı bir üzüntü çukurunda boğulmuş kişi yani iblis herkese ve her şeye her türlü zararı verir. Âyetin asıl dikkat çektiği husus budur, yoksa geleneğin anlattığı gibi İblis adlı isyancı bir meleğin/varlığın Tanrı’ya başkaldırı sahnesi değildir.
Edebî bilgi ve yöntemler cehâletin eline düşünce semboller ve temsîlî hikâyeler gerçek zannediliyor. Tıpkı hilâl biçimli Ay’ın iki ucunun birbirine yaklaşmasını gökteki yılanların birbirini yutarak boğması zanneden halk muhayyilesi gibi.
“Bir zamanlar yeteneklere ‘İnsan türüne hizmet edin.’ dedik, ancak bu emrimize umudu tükenmiş, işi gücü kara çalma olan kötülük eğilimi boyun eğmedi.[9] Böylece tanımlayamadığınız, somutlaştırılamadığınız, biçimlendiremediğiniz varlık yapısında olan bu eğilim; besleyen, büyüten ve donanım kazandıran halkın beklentisi dışına çıkmıştı. Şimdi siz kamu vicdanını bırakıp da düşmanınız olan umut tüketen ve kara çalma ustası olan kötülük eğilimlerini mi kendinize yakın dostlar edineceksiniz?![10] Eğer böyle bir tercihte bulunursanız gerçeği baskı ve dayatma yoluyla bastıranlardan hiçbir farkınız kalmaz, böylesi bir durum da çok kötü bir değiş tokuştur.[11] Umut kıran ve kara çalma ustası olan kötülük eğilimleri yer ve gökler ile kendi var oluşlarına tanık olmadıkları[12] gibi varoluş süreçlerinde de rol almadılar. Çünkü kötülük ve umutsuzluk aşılayan eğilimler yaratıcı olmak yerine yıkıcıdır. Kamu vicdanı üretim aşamalarında umut yıkan, çevresine kara çalan, suratsızlığıyla psikolojileri bozanları yanına almaz ve yakınında tutmaz.[13]”[14] âyetinde mesajlar iblis üzerinden verilir. Umutsuzluğu nedeniyle susan ve kendini ilgilendiren şeyleri unutan, bu duruma düştüğü için bir kanıt ortaya koyamayan kişiye eblese fulân(un), çok sinirlendiği için böğürmeyi kesen dişi deveye ebleseti’n-nâgati ve bu karakterdeki deveye miblâs denir.
Yukarıda zikrettiğimiz gibi burada da iblis alegorisiyle kamu vicdânı ve kötülük arasındaki çelişki dile getirilmiştir. Âyette “tanımlayamadığınız, somutlaştırılamadığınız ve biçimlendiremediğiniz varlık yapısında olan bu eğilim” ifadesi kötülük dürtüsünün her biçim, karakter ve konumda karşımıza çıkabileceğini, ona göre gardımızı almamız gerektiğini belirtir. Vicdân nasıl ki sevgi, acıma ve adâlet bileşenlerinin bileşkesi ise iblis de çıkarcılık, aşağılama, küçük görme ve kıskanma bileşenlerinin bileşkesidir. Vicdândan iyilik ve kozmos,[15] iblisten kötülük ve kaos[16] türer.
“Havada, karada, denizde; her yerde bulunan; ama umutsuzluğu nedeniyle susan ve kendini ilgilendiren şeyleri bile unutan, bu duruma düştüğü için bir kanıt ortaya koyamayan, psikolojik yönden çökenler de…”[17] âyetinde gördüğümüz b-l-s kökünden türemiş mublisûn, umudunu kesenler;[18] belesun, umutsuz kimse; eblese, umutsuzlanmak, umutsuzluk nedeniyle dehşete kapılmak; müblis, umutsuzlaşan anlamlarına gelir.[19] Bu âyette iblisleşmenin insan karakteri ve yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri dile getirilir.
“Tüm umutlarını kaybetmiş, psikolojik yönden çökmüş, umutsuzluğu nedeniyle susan ve kendini ilgilendiren şeyleri bile unutan, bu duruma düştüğü için bir kanıt ortaya koyamayan kişi sahip olduğu güç ve imkâna dayanarak emirler yağdırdı ve yasaklar koydu. Böylece sahip olduğu şeylerin kaynağını kendi zannederek nankörleşti. Bunu gören vicdân ve sağduyu sahipleri ‘Ey umutsuz vaka, ey herkesin yaşamını bunalıma çeviren duygu! Seni kendi güçlerimizle var ettiklerimize karşı nankörleştiren şey nedir, hava mı atmaya çalışıyorsun yoksa en büyük, en etkili ve en gerçek duygu benim, demeye mi çalışıyorsun?’ diye sordular.”[20] âyeti iblisi yine umudu kesme, umutsuzluğa kapılma, psikolojik olarak yıkılma/psikolojik yıkım biçiminde ele almıştır.[21] İblis, en bilinen anlamıyla hayırdan umudunu kesen, Tanrı’nın merhametinden umudu kalmayan demektir.[22] Bu anlamıyla iblis Türkçeye albız biçiminde geçmiştir.
Eski Yunancada daímōn “kişilerin kaderini belirleyen ruh veya Tanrı”[23]; Latince daemon sözcüğünden Fransızcaya geçen démon ise “kötü ruh, cin, iblis” demektir. Sözcüklerin etimolojik[24] ve semantik[25] süreçlerini dikkate aldığımızda Arapça iblis’in nüanslarla diğerlerine benzediği görülür. Mezopotamya, Mısır, Anadolu, Bizans ve Roma kültürlerinin birbiriyle yakın ilişkilerini düşündüğümüzde bu benzerliklere şaşmamamız gerekir. Âyet toplumu kaosa sürükleyen ana duygunun umutsuzluk psikolojisi olduğunu belirtir. Zaten ayağa kalkma umudu kalmamış, geleceğe dair sözü bitmiş, şimdisini dönüştürmeye enerjisi tükenmiş kimseler, yaşayan ölüden farksız olur. Bu kişiler ümitle koşturanlara da takoz olur. O nedenle her yıkıldığımızda ayağa kalkmak, her yumruktan sonra toparlanmak, her şerden sonra hayra koşmayı sürdürmek, her zulme karşı adâlet savaşı yürütmek iblisleşmeyle mücadelenin tek yöntemidir. Aksi takdirde eskilerin mezar-ı müteharrik dediği yürüyen cenaze durumuna düşeriz.
__________________________________________________
[1] Ve iz gul-nâ li’l-melâiketi’s-cudû li-âdem(e) fe-secedû
[2] Dürtü: Bir davranışa yönlendiren eğilim, kontrol dışı ortaya çıkan gerilimli yönelme (bir yönelimin görülemeyen gizli nedenine güdü denir. Yani dürtüler güdülere bağlıdır.)
[3] İblis
[4] Ve’s-tekbera (istikbar, kibir, büyüklenme)
[5] Ve kâne mine’l-kâfiriyn(e)
[6] Bakara, 34.
[7] Metaforik: Sembolik, istiâreli, deyim aktarmalı, alegori nitelikli.
[8] Alegori: Bir duygu, düşünce ve durumu mecaz, benzetme ve semboller üzerinden anlatma.
[9] Ve iz gul-nâ li’l-melâiketi’s-cudû li-êdeme fesecedû illâ ibliyse
[10] Efe-te’t-tehizûne-hû ve zürriyyete-hû evliyâe min dûnî ve hum le-kum ‘aduvv(un)
[11] Bi’se li’z-zâlimiyne bedelen
[12] Mâ eşhedtu-hum (Onları tanık yapmadım.)
[13] Ve mâ kuntü müttehize’l-muzilliyle ‘azuden
[14] Kehf, 50-51.
[15] Kozmos: Düzen, uyum, âhenk.
[16] Kaos: Düzensizlik, uyumsuzluk, âhenksizlik.
[17] Şu’arâ, 95/Ve cunûdu iblîse ecme’ûn(e)
[18] Ebû Hayyan el-Endülüsî, Kur’ân Lügati (Tuhfetu’l-Erîb Bimâ Fi’l-Qurâni Mine’l-Ğarîb), B-L-S Maddesi, Çeviren: Enes Selam, İşaret Yayınları, İstanbul, 2019.
[19] John Penrice, Kur’ân Sözlüğü, B-L-S Maddesi, Çeviren: Ömer Aydın, İşaret Yayınları, İstanbul, 2010.
[20] Sa’d, 74-75/İllâ iblîse’s-tekbera ve kâne mine’l-kâfirîn(e) gâle yâ iblîsu mâ mene’a-ke en tescude limâ haleg-tu bi-yedey(ye) estekber-te em kunte mine’l-’âlîn(e)
[21] Muhammed Esed, Kur’an Kavramları, İblis Maddesi, Çevirenler: Ömer Aydın-Ertuğrul Özalp, İşaret Yayınları, İstanbul, 2016.
[22] Hakkı Yılmaz, Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar, İblis Maddesi, Nergiz Yayınları, İstanbul, 2017.
[23] Daíō “paylaştırma, bölüştürme” fiil kökünden türemiştir.
[24] Etimoloji: Kelimelerin kök bilgisi.
[25] Semantik: Anlam bilimi.