Hüseyin Çelik, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasına, önceki gün Hatay’da bir terör saldırısı soncu şehit olan 4 polise Allah’tan rahmet, ailelerine ve Türk milletine başsağlığı dilekleriyle başlayan Çelik, şunları söyledi:
”Terör saldırılarının devam ettiği bu günlerde sağduyulu olmak, itidali elden bırakmamak, terör karşısında tek yürek olmak, teröristlere verilebilecek en anlamlı ve sonuç alıcı cevap olacaktır.”
Balyoz Eylem Planı Davası olarak bilinen dava çerçevesinde 102 muvazzaf veya emekli askerle ilgili tutuklama kararı çıkması üzerine, başta CHP ve MHP Genel Başkanları olmak üzere çok sayıda muhalefet sözcüsü, haksız ve mesnetsiz bir şekilde AK Parti’yi ve AK Parti hükümetini itham ve ilzam etmişlerdir. Bir kez daha ilan ve ifade ediyorum ki, AK Parti hükümetinin bu süreçle uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur ve olamaz. Sürekli yargının bağımsızlığından dem vuranların, tutuklamaların zamanlaması ve şekliyle ilgili olarak hükümeti suçlamaları, kelimenin tam anlamıyla bir tutarsızlıktır.
Kim olursa olsun, suçu veya isnat edilen suç ne olursa olsun adil yargılanma hakkı, en tabii haktır. Adil yargılanma ile ilgili olarak elbette herkesin talebi, temennisi ve tenkitleri olabilir, ancak başta muhalefet olmak üzere bazı yazar ve çizerlerin yargısal konularda hoşlarına gitmediği hallerde eleştiri oklarını hükümete çevirmeleri hakkaniyet ve dürüstlükle bağdaşmamaktadır.”
Bazı komutanların terör mücadelesi yapması veya afet durumunda emrindeki birliklerle beraber vatandaşın imdadına koşması ve onlara şefkat elini uzatmasının elbette takdire şayan bir davranış olduğunu ve bunun bu komutanların asli görevi olduğunu anlatan Çelik, şöyle devam etti:
”Kamuoyunu hükümet aleyhinde kışkırtmaya çalışan muhalefet ve bazı basın mensuplarının, sanki bu insanlar bu güzel vazifeleri icra ettikleri için hükümetin talimatıyla tutuklanıyorlarmış gibi bir algı oluşturmaya çalışmaları haksız ve gayri ahlaki bir tutumdur.
Bir insanın iyi bir vazife adamı olması, hatta kahraman olması onun suç işlemeyeceği veya bir suça doğrudan veya dolayısıyla bilerek veya bilmeyerek iştirak etmeyeceği anlamına gelmez. Doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı elbette bağımsız yargı ortaya koyacaktır. Hal böyleyken son tutuklama kararları ile ilgili hükümetin suçlanması ve yargının baskı altına alınması kabul edilebilir değildir. Hele hele dün katıldığı bir televizyon kanalında ana muhalefet liderinin ‘AK Parti hükümetiyle beraber orduyu yok etmek için, moral değerlerini yok etmek için özel çaba harcanıyor. Bunu bilmeyen yok’ şeklinde sözler sarf etmesi, tam anlamıyla bir hezeyandır. Sayın Kılıçdaroğlu bilmelidir ki, ordu CHP’nin değil milletin ordusudur. Eminim ülkedeki tüm demokrat insanlar gibi AK Partililer de güçlü, ancak kendi görev sınırları içinde kalan, adı darbelerle değil, darbe söylentileriyle bile anılmayan bir orduya sahip olmayı çok arzu ederler.
Her kurumda yanlışlıklar ve yanlış yapan insanlar olabilir, bu durum o kurumu toptancı bir anlayışla itham etmeyi gerektirmez. İnsan kedisine ait çok değer verdiği bir şeyi yok etmez. Sayın Kılıçdaroğlu herhalde kendisini ev sahibi, kendisi gibi düşünmeyenleri de kiracı gibi görüyor. Bu, CHP’nin klasik jakoben zihniyetidir. AK Parti hükümeti kendi ordusuna karşı hiçbir tertibin içinde olmayacağı gibi, buna müsamaha da etmez.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir başka ithamı da 27 Nisan Bildirisi ile ilgilidir. CHP’nin genel başkan yardımcısı, CHP’nin genetik müdahale yanlısı alışkanlığı ile, 27 Nisan Bildirisine alkış çalarken, bildiriyi baş tacı ederken, AK Parti hükümeti halkına yaptığı açıklamada vakarlı bir duruş sergilemiş ve bu duruşuyla bildiriyi yayımlayanlara konumunu ve sınırlarını göstermiştir. Bildiriyi yazdığını söyleyen dönemin Genelkurmay Başkanı, gerek Sayın Başbakan’a gerekse makamında yaptığımız 2 saat 10 dakika süren görüşmede bana, mükerreren bunun asla bir muhtıra olmadığını, sadece TSK’nın hassasiyetlerini kamuoyu ile paylaşan bir bilgilendirme açıklaması olduğunu söylemiştir. Başlangıçta bir muhtıra olarak tasarlanmış olsa da ne Genelkurmay Başkanlığı kurumsal olarak ne de Sayın Büyükanıt bireysel olarak bir ‘muhtıra’ iddiasının arkasında durmamıştır. Hal böyle olunca yargı süreci başlatmaya yönelik bir şikayete de gerek görülmemiştir.”