”Kur’an’da geçen kavramlar yüzyıllar içerisinde çok ciddi anlamda tahrifata uğramış ve çarpıtılmıştır. Kur’an’daki kavramlar bugün ‘Müslümanım, muhafazakarım’ diyen insanların dilinde, gündeminde yoğun bir şekilde kullanılır, istismar edilir.”
12-13 Ocak 2019’da İstanbul Balat’taki İnşa Kültürevi’nde yapılan İslam ve Sol Çalıştayı’nda 16 konuşma iki yazılı tebliği sunuldu. Konuşmacıların mesajlarını bu yazı dizisinde aktarmaya devam ediyoruz. Bugün HDP milletvekii Hüda Kaya’nın konuşmasından mesajları sunuyoruz…
- Kur’an kavramları, biz müslümanız, muhafazakarız diyenler tarafından tahrif edilip çarpıtılarak bol bol kullanılır
Öncelikle Malcolm X, Metin Yüksel ve Gonca Kuriş gibi hayatını devrimci bir mücadele noktasında, bedel olarak ortaya koymuş değerli insanlarımızı saygıyla anarak, onlara rahmet göndererek başlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar önce hangi din diye başlarsak, Kur’anî kavramları çoğunuz biliyorsunuzdur. Kur’an’da geçen kavramlar yüzyıllar içerisinde Peygamberin hemen arkasından çok ciddi anlamda bir tahrifata uğramış ve çarptırılmıştır. Kur’an’daki kavramlar bu tür Müslümanız, muhafazakarız diyen insanların dilinde gündeminde, günlük din içerisinde yoğun bir şekilde kullanılır istismar edilir, bol bol, alabildiğince israf edercesine kullanılır. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil, tüm İslam dünyasının problemi. Bu problemler son 16 yılda gelişen problemler de değil. Yüzyılların getirdiği virüslü bir zihniyetin bugün başımıza bela olmuş sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Kur’an kavramlarından çok kullanılan, kafir, müşrik, fasık, mümin gibi kavramlar Kur’an’da kullanıldığı şekliyle bugün İslam dünyasında kullanılıyor değil. Kafir deyince dinsiz zannediyorlar, ateist zannediyorlar, Müslümanlığı reddeden zannediyorlar. Hayır değil. Bütün bunların bu ithamların, kavramların tamamı, dini insanlar, dini yaşayanlar içindir. Allah’ı, Kitab’ı, Peygamberleri ve inançları olan, hiç kimseye toz kondurmayan, bunlar bizden sorulur diyen, egemenleri ve bu zihniyete tabi olanları ifade eder. Öyle dinsiz, imansızlar değildir bunların muhatabı.
Bizatihi Kur’an’da ayetlerle de sabittir, mesela derler ki; İslam’ın devrimci, halkların eşitliğini, özgürlüğünü, bir hak devriminin önderliğini, yani elçiliğini, barış elçiliğini, yani peygamber bildiğiniz bir misyonu üstlenerek, toplumsal bir harekete önderlik edenlere karşı şiddetli mücadele yaparlarken, bu insanlar ‘dinine sen atalarının karşı çıkıyorsun’ diye de itham ediyorlardı. Bizatihi bu önderleri, peygamberleri, sen atalarımızın dininden çıktın, sen ateistsin diye itham ediyorlar. Kendilerini dinin sahibi, babası görüyorlardı.
Mesela bir ayette Kur’an şöyle der; kafirlerin canlarını dinleri uğruna feda edebilecek kadar o din için ölüp, öldürecek kadar bir duyguya, bir inanca, bir zihniyete sahip olduklarını ifade ederken; Rabbimiz biz hak değilsek bizim başımıza gökten taş yağdır diyecek kadar da böylesine bir teslimiyetçilik içindeydiler.
Küfür ve şirkte, bizzat dinden olan tanımlar din dışı tanımlar değil. Eğitimler verilirken, dini tedrisatlar yüzyıllardır verilirken, maalesef çarpıtılan en önemli kavramlardan bir tanesi de bunlar olduğu için bir mantalite çarpıtılması yaşatıldı, tersine döndü her şey
- Din, inanç devrimcidir
Bu bağlamda, toplumsal din, doğal din, kurumsallaşmamış, markalaşmamış din, iktidarcılığa, tahakküme, uygarcılığa karşı insanlığın değişmez ortak evrensel ahlaki değerlerinin adı olarak ‘din’ yani ‘inanç’ devrimcidir. ‘’Emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker’’ yani iyilik de birbirlerini teşvik edici olmak, kötü olan da ise birbirlerine karşı uyarıcı olmak ayetinde görüleceği gibi sürekli bilinçsel, aktif, ahlaki ve devrimi ve dönüşümü esas alan bir dinamiğe sahiptir, bir temele sahiptir özü, anlattığımız devrimci dinin temeli bu. Maruf ne demek; evrensel ortak iyilik değerleri demektir arkadaşlar.
Dinler tarihi, hatta İnsanlık tarihi dediğimiz aslında, din ve karşı din tarihi, devrimler ve karşı devrimler tarihi demek değil midir? Kendini, bizler de olduğumuz gibi, Antikapitalist olarak tanımlayan Müslüman siyahi lider Malcolm X şöyle diyor: ‘’Farklılıklarımızı, tartışmak için burada değilim, ortak düşmana karşı hep beraber olmalıyız. Hristiyan da olsanız, Müslüman da olsanız, ateist ya da agnostik de olsanız siz de benim gibi cehennemi yaşayacaksınız. Bana Müslüman olduğum için saldırmıyorlar. Siyasi baskılara, ekonomik sömürüye ve toplumsal bozulmaya aynı düşman yüzünden maruz kalıyoruz’’ derdi. Toplumsal İslam’ı savunan Ali Şeriati de kendi izlediği yolun sadece inananlara, dindarlara ait bir yol olmadığını, toplumsal sorumluluk adına bağımsız, özgür, bilinçli, aydın ve öğrencilerle, ortak yoldaş olduğunu ifade ediyordu.
- Dinsel anlamda sağcılık, solculuk tanımının bir karşılığı yok
Sağcı ve solculuk tanımları oldukça tartışılıyor, farklı yorumlar gelişiyor. Bunun temelini hemen kısaca bir cümle ile ifade edeyim. Fransız Devrim sürecinde mecliste, parlamentoda, meclis başkanının sağ tarafında oturanlar, düzenin, statükonun devam etmesini isteyen yandaş çevrelerdi, yani o günün muhafazakarlarıydılar. Sol tarafında oturanlar ise İslam muhalifleri olan, özgürlük isteyen, emek mücadelesi isteyen, özgürlüklerin gelişmesini isteyen, muhalif çevrelerdi, devrimci çevrelerdi. Böylece politik anlamda, zaman içerisinde, saltanatçı, sistem taraftarı, statükocu, vatancı, milliyetçi muhafazakârlar sağcı olarak anılır oldular. Sistem karşıtı, devrimci, özgürlüklere ve adalet mücadelesine devam eden, hak taraftarları ise solcu olarak tanımlanır oldular. Dinsel anlamda sağcılık, solculuk tanımının bir karşılığı yok. Bunun siyasi politik, son birkaç yüzyıldır dünya literatürüne girmiş bir karşılığı vardır.
- Peygamberler, dini önderler ve barış elçileri dinci egemen zalimlere karşı mücadele etmişlerdir. Onları takip ederek mücadele edenlerin de nereye tekabül ettiğini kıyaslayabiliz
Dini önderleri, peygamberleri, barış elçilerini kıyas edersek, onlar bu işin neresine düşüyorlar. Bizlerde onları takip edenler olarak insani mücadeleler, özgürlükler, eşitlikler, emekten, barıştan yana olan insanlar bu değerlendirmede, bu sınıflandırmada, bu kriterde nereye düşüyoruz? Barış elçilerinin halklara getirdiği mesajlara bakarsak, onların kimlere karşı mücadele ettiklerine ve kimlerden zulüm, işkence gördüklerine bakmamız gerekiyor. Sadece, Hz Muhammed’in Mekke’deki egemen dincilerle, muhafazakar egemenlerle, dincilerle yaptığı mücadeleye bakarsak, İsa’nın o günün dinci, muhafazakar, egemen, statükocu sınıfı ile verdiği mücadeleye bakarsak, ödediği bedellere bakarsak eğer, sadece ikisine bile bakarsak bizlerinde nerede, hangi sınıfta, nereye tekabül ettiğimizi kıyas edebiliyoruz.Yine Hz.i Hüseyin’i kıyas edersek, o gün, halife benim, din benden sorulur, Kitap benden sorulur, ümmet benden sorulur diyen o günün dinci zalim egemenlerine, saltanat taraftarlarına karşı ortaya koyduğu mücadeleye bakarsak nereye tekabül ettiğini görebiliyoruz.
- Kur’an-ı Kerim peygamberlere dahi, ciddi ikazlar vermektedir
Kur’an-ı Kerim’de Kaf Suresi 45. ve Gaşiye 22. ayetlerinde olduğu gibi Kur’an’da pek çok ayet, o Kitabı, insanlara tebliğ eden, ulaştıran, bu mesajla bir hak önderliği, misyonunu yerine getiren peygambere dahi ciddi ikazlar vermektedir. Bir tanesi, ‘’sen sadece bir uyarıcısın, hatırlatıcısın, dayatmacı, zor kullanıcı, bir zorba değilsin’’ mesela yine, ‘’sen onlara karşı zor kullanacak değilsin’’ gibi peygamberlere bile had bildiren, sınırını, kırmızı çizgilerini gösteren, halka nasıl davranmasını ifade eden işaretler vardır. Yine Şura Suresi’nde Müslümanlar yani barışa iman edenler şöyle tarif edilir; ‘’onlar ki her toplumsal işte beraberce danışırlar, istişare ederler, aralarında danışarak karara varırlar.’’ Şura, danışma konseyi, meclis kurulu anlamına geliyor değerli arkadaşlar.
- Devrimci mücadele, dinle, dindarlarla barışık olmalıdır
Devrimci mücadele, dinle, dindarlarla barışık olmalıdır. En azından tanışık olmalıdır ki, karşı din ve karşı dinciliği tanıyabilirsin ve doğru mücadele edebilsin. Devrimci mücadelede, dinin özellikle de İslam’ın, devrimciler içerisinde en ağır ihanete uğramış bir devrim olması gerçeğinin bilinci ile bir analiz içerisinde, bir kritik içerisinde olabilmeliyiz. Dini saf, manevi bir kültür ya da insanla Tanrı arasındaki mistik bir ilişki olarak da görmek sorunludur ve gerçek bir kritik yapmış olamayız. Elbette dinin manevi boyutu vardır ve güçlüdür yaşamın ve varlığın kendisi zaten madde ve mana olarak bir bütündür. Dinin kültürel bir etkisi vardır ama din kültürdür diyemeyiz, isabetli olmaz. Manevi olduğu kadar da maddi karşılığı da vardır, hayata, topluma dair bir sözü vardır hem toplumsaldır. Din devrimci ve ahlaki felsefesi ile yani doğru ve doğal haliyle cenneti işaret eder, yanlış ve yatay karşı din haliyle ise yeryüzünü cehenneme çevirir.
- Oysa bu kavramlar Kur’an-ı Kerim’in en temel konularıdır
İslam ve diğer egemen dinler, tarih ve pratikleri ile karşı din tarifine, pratiklerine sahiptir. Yüzyıllar boyunca saltanatçı dinciler tarafından, emek, adalet, eşitlik, hak, barış, kölelere özgürlük, yoksulluk, ezenler ve ezilenler, zenginler, din adamları, sermaye sahipleri, mücadele, devrim, sevgi, yoldaşlık, doğal yaşam, dayanışma, paylaşım gibi sözcüklerin dinden kopuk, dinle, dindarlarla alakası olmayan, alakası olmasına da ihtiyaç hissedilmeyen, din dışı dünyevi sözcükler, ifadeler olarak bir algı oluşturdu. Halbuki tüm bu ifadelerin tamamı Kur’an’ın en temel konularından mücadele verdiği alanlardan en önemlileridir. Tehditler, savaşlar, ganimetler cariyeler, köleler, katliamlar saray saltanatlarla dolu bir İslam Tarihi oluşturulmuştur ve bunlar meşru gibi halklarda bir algı oluşturmuştur tarih içerisinde.
İslam dünyası halkları ve ortadoğu, işte bu asli gerçeklerden mahrumdurlar. Halklar egemenci, saltanatçı dincilerin kuşatması altındadırlar. İnançları ve zihinleri bu dincilik virüsü ile kuşatılmaya çalışılmaktadır ve kuşatılmıştır. İktidarlar, saraylar açık ve net bir şekilde karşı din referansları ile sömürü ve baskılarını artırarak iktidarlarını saltanatlarını, zulümlerini güçlendirmekte meşrulaştırmaktadır.
- Tüm ötekilerin sesi olmakla ortaklaşa bileceğiz
Sol, ezilen sınıfların, halkların, tüm ötekilerin sesi, çizgisi olmayı gerçekten istiyorsa, tüm bu gerçeklerin ışığında bu değerleri de sahiplenmelidir. Toplantılarda, eylemlerde, söylemlerde bu sembol isimler anılmalı, anılmaktan imtina edilmemelidir. Okullarda, öğretilerde bu gerçeklere yer verilmelidir. İşte o zaman tüm ötekilerin, tüm ezilenlerin, tüm statüko karşıtlarının, tüm özgürlük, adalet, barış taraftarlarının sesi olmakla ortaklaşa bileceğiz.
Casiye suresi 19. ayeti ile sözlerimi tamamlıyorum. ‘’Zalimler birbirlerinin dostudurlar. Allah ise sorumluluk sahibi ve erdemli olanların dostudur.’’ Hepimiz erdemli olmaktan ayrılmayalım, adaleti, barışı, özgürlüğü gerçekleştirenlerden olalım.