Almanya seçimi, Türkiye’den gelen biri için hayret verici sürprizlerle dolu…
Bir defa en şaşırtıcı olan, 16 yıldır iktidardayken ve ülkenin çoğunluğu “Bırakma” diye baskı yaparken kendi isteğiyle tahtını bırakan bir lider görmek… “Taht” dediğime bakmayın; Merkel hayatında bir kere tahta oturdu; o da Erdoğan’ı ziyaretinde… Gösteriş sevmeyen lider de alışmadığımız manzaralardan biri…
Bütün yolsuzluğuna rağmen makamını koruyan liderler ülkesinden gelip bir kitaptan yaptığı alıntıyı tırnak içine almadığı için oy kaybeden Yeşiller liderini görmek de şaşırtıcı…
Belki daha da şaşırtıcı olan, o liderin, seçimde partisinin oyunu yüzde 5 artırdığı halde daha sayım sürerken ortaya çıkıp “Birinci parti olamadık, hata bende” açıklaması yapmasıydı. Olacak iş mi?
Bitmedi:
Sandıklar kapandıktan üç saat sonra, seçimde yarışan tüm partilerin liderleri bir televizyon stüdyosunda bir araya gelip sonuçları yorumladılar. Kaybedenler, samimiyetle özeleştiri yaptı. Herkes birbirine karşı kibardı; oturumu yöneten gazetecinin en “yakıcı” sorularını bile samimiyetle yanıtladılar. Hangi partinin kiminle, hangi ilkelerde buluşabileceği, hangi tavizleri vermeye hazır olduğu canlı yayında tartışıldı; adeta koalisyon pazarlıkları, bu yayında başladı.
Nazi devrinden alınan derslerle sistem öyle sağlam kurulmuş ki, radikal partiler kapatılmıyor, ancak hem basın hem diğer partiler hem toplum tarafından marjinalleştirilerek dışlanıyor. Öte yandan baraj altında kalsalar bile eyalet düzeyinde başarı gösterdiklerinde Meclis’e vekil gönderebiliyorlar. Böylece Meclis, bütün sesleri kucaklıyor.
Şimdi Almanya siyasetinin bir başka klasiği başlayacak: Partiler uzun ve yoğun bir görüşme trafiği ile uzlaşma arayacak. Karşılıklı tavizler sonucu asgari müşterekler belirlenip hükümet kurulacak. Ayrılan kadın başbakanın yerine, bir kadın başbakan yardımcısı olacak. Ve Almanya “istikrar içinde değişim”in yeni bir örneğini daha ortaya koyacak.