Yeni Osmanlıcıların hükümete de empoze ettiği “yeni imparatorluğun” sınırları belli oldu! Bu sınırlar, Türkiye’nin kuzeyinden başlayarak, Arap Yarımadası’nı içine alıp, Afrika’nın kuzey yarısını, Ekvator’a kadar olan İslam ülkelerini içine alıyor!
Yeni Osmanlıcılığın teorisyenlerinden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul’da toplanan Türk-Arap İşbirliği Forumu’ndaki anlatımından öyle anlaşılıyor ki, bu imparatorluğun çekirdeği ise, Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün’den oluşacak. Hükümetin son birkaç ay içinde vizenin de kaldırıldığı bu ülkelerle başlayacak ekonomik ilişkilerinin yayılarak tüm “yeni Osmanlıcı imparatorluk” içinde gelişeceğini iddia ediliyor.
Davutoğlu’nun sınırlarını çizdiği “imparatorluğa” bakınca; ünlü fıkra akla geliyor: Yoksula, hani çok paran olsa ne yerdin diye sormuşlar da; “soğanını cücüğünü” demiş! Davutoğlu’nun “imparatorluk hayali” de ancak bu kadar demek ki?
“Hayali bile bu kadar olunca gerçeğinin ne olacağını da siz düşünün!” deyip bu yazı burada bitirilebilirdi; ancak sermaye basınının bir bölümü ile batıdaki ciddi yayın organları, hatta önemli sayılan pek çok politikacı, ciddi ciddi Türkiye’nin batıdan kopup bir “doğu imparatorluğu” kurarak, Amerika’ya meydan okuduğunu iddia ediyorlar.
İddialar bu kadar “ciddi” olunca ve ciddiye alınınca; bu “imparatorluk” ve batıdan kopuş mavalları üstüne birkaç şey daha söylemek gerekiyor.
Öncelikle belirtelim ki; imparatorluklar her çağda; en azından kurulurken çağının en ileri üretim güçlerini içinde toplayan ve bu güçleri yönlendiren bir güç merkezi olarak ortaya çıkmışlardır. Sadece buradan bakınca bile Davutoğlu’nun imparatorluğunun coğrafyası içinde, yüz milyonlarca insanı yeni bir heyecanla birleştirecek hiçbir kayda değer (maddi ve manevi) özelliğin olmadığını görürüz. Tersine bu imparatorluğun kendi dışında kalan güçlerle farkının, “gerilik”, (Üretici güçlerin seviyesinin en geride olduğu) ortaçağın değerleri etrafında oluşmuş krallıklar, şeyhlikler, darbeci generaller, zorba yönetimler ve insan hakları cellatlarının olduğunu görüyoruz. Bugünkü kapitalist dünyaya karşı olmayan ama onun içindeki en geri üretim ilişkilerinin yaygın olduğu ülkelerdir “Davutoğlu-Erdoğan imparatorluğu”nun birlik üyeleri. Böyle ülkelerin bir araya gelmesinden insanlığa yeni bir umut verecek; ABD’nin, batı emperyalizminin dünyasından daha ileri umutların insanları bir araya getirecek bir yeni fikir ve eylem çıkmasının beklenemeyeceği çok açıktır. Tersine, onları gören ABD ve AB’ye sarılabilir!
Batıdaki,”eksen kayıyor”, “Türkiye meydan okuyor” paniğinin arkasında ise; kapitalist dünyanın 20-30 yıl önce, ebedi gerçekler olarak ilan ettiği; rekabet, serbest piyasa, kârın kutsallığı vb. merkezli değerlerin iflas ettiği gibi; krizin hırpaladığı ve 10 trilyonu aşan desteğe rağmen kapitalist dünyayı sarsan krizin giderek derinleşme alametlerinin sıklaşmasıdır. Nitekim Obama ile Merkel’in tartışması da göstermektedir ki; batılı ekonomicilerin ve siyasilerin geldiği yer; “Devletler mi iflas etsin firmalar mı?” ikilemidir!
Artık açıkça görülmektedir ki, kriz sistemin çivisini çıkarmıştır ve bu çivisi çıkmış sistem içinde küçük güçler bile büyük gelişmelere yol açacak eylemlerde bulunabilmektedirler. Erdoğan-Davutoğlu gibilerinin “imparatorluk” hayallerini gerçekleştirme umutları da, batılıların özgüvenlerini yitirmiş olmalarının nedeni de krizin iyice gevşettiği bu zemindir.
İşte böyle bir dünya içinde Türkiye’nin bölgedeki girişimleri kapitalist ülkelerde endişeye yol açmakta; Erdoğan Hükümeti’nin girişimlerinden abartılı sonuçlar çıkarmaktadırlar.
Günümüzün koşulları dikkate alındığında ABD’ye AB’ye her karşı çıkan ilerici, daha iyi bir dünyaya katkı yapmayabilir. Dahası; kapitalizm öncesi değerleri savunarak, Ortaçağcı hükümetlerle ittifaklara girerek, batı emperyalizmine karşı çıkmanın devrimci ilerici bir yanı olamaz. Bu yüzden de AKP Hükümeti’nin Davutoğlu aracılığı ile giriştiği yeni Osmanlıcığın çerçevesinde tarif edilen “imparatorluğu” savunanlar, tıpkı eski ütopik sosyalistlerin sosyalizmi, ilkel komünizme, köy komününe dönerek kurma isteği gibi, kapitalist emperyalizmden kurtulmayı, en iyimser yaklaşımla, daha eskiye, Ortaçağ değerlerine dönerek kurmak istemektedir.
Bu yüzden de Erdoğan ve hükümetinin batıya, İsrail’e yönelik tepkileri birer birer ele alındığında haklı görünse de; yöneldiği hedef açısından bakıldığında, emperyalizme darbe vuracak, halkların mücadelesini ilerletecek bir yöneliş değildir. Tersine emperyalizmi halkların gözünde ehveni şer yapacak bir girişimdir.
Evrensel