Erdoğan, CHP’yi uyumlu ortağa dönüştürerek seçime kadar huzurlu bir dört yıl geçirme hayalinin sonuna geldi. Şimdi 3. Dünya Savaşı ve bölgesel kriz korkutması ile seçim dalgasını durdurmaya çalışıyor.
Nurcan Bilge Gökdemir
İktidarın yerel seçim yenilgisine yol açan seçmen duruşunun daha da yaygınlaştığını gösteren kamuoyu araştırmaları iktidarın kâbusu oldu. “Dört yıl daha iktidarda kalmak” hedefi Erdoğan, kurmayları ve yandaş gazeteciler tarafından sürekli kamuoyuna pompalanıyor. Bir yandan 3. Dünya Savaşı, bölgesel krizler, sözde düzelmeye başlayan ekonomik sorunlar anlatılırken diğer yandan da milletvekilleri “Sonucuna katlanırsınız” denilerek tehdit ediliyor. Erdoğan’ın “Dört altın yıl” diye ifade ettiği bir sonraki seçime kadar olan süre AKP’nin belki partneri MHP belki yeni ortakları ile altın günler vaat ediyor olabilir ama açlıkla sınanan milyonların bu süreyi beklemeye tahammülü olup olmadığı temel belirleyici.
HUZURLU DÖRT YIL CHP’DEN GELMEDİ
Erdoğan’ın 31 Mart Yerel Seçimleri sonrası süreçte CHP ile yakınlaşmasına damga vuran “Huzur içinde dört yıl arayışı” istediği gibi sonuçlanmadı. Normalleşme/yumuşama arayışı ile geçen iki ayın sonunda iktidar ile anamuhalefet olması gereken mevzilere çekildi.
CHP Lideri Özgür Özel halkın 31 Mart’ta oylarıyla verdiği “Rejimi değiştirme” görevinin gecikmeli olarak da olsa gereğini yerine getirerek, “İki ay sonra seçim, en geç 1.5 yıl sonra seçim” çağrısında bulundu. Memur ve emekli aylıklarına yapılan zammın resmi enflasyonu bile karşılamayan bir oranda olması, TBMM’nin birbiri ardına iktidarın despotik, gerici, sermaye yanlısı ajandasını hayata geçiren düzenlemeleri yasalaştırması, Sinan Ateş davası ile ülkenin bir suç ortaklığına teslim edildiğinin deşifre olması erken seçim talebini vazgeçilmez bir zorunluluk olarak hem anamuhalefetin hem iktidarın önüne koydu.
Özgür Özel’in açıklaması gelmeden bunun işaretlerini gören iktidar çok iyi bildiği manipülasyon aygıtlarını hemen devreye soktu. Önce Erdoğan’ın varislerinden biri olarak görülen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan katıldığı bir televizyon programında 3. Dünya Savaşı ihtimalini dillendirdi.
Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde MÜSİAD Yönetim Kurulu’nu kabulünde yılın ikinci yarısından itibaren enflasyonun düşmesini sağlayıcı politikaların sonuç vereceğini iddia ederek, “1 Nisan sabahı itibarıyla seçim gündemini tamamen geride bırakmış olduk. Türkiye’nin önünde 4 yıllık hazine değerinde seçimsiz bir süre var. 85 milyon olarak bu dönemi çok iyi değerlendirmemiz, gerilim siyaseti, popülist dayatmalarla heba etmemiz gerekiyor. 4 yıllık sürede inşallah ekonomi başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanabileceğiz” dedi.
Muhalefetin erken seçim talebini halkın gündeminden kopartmayı amaçlayan şu açıklamayla stratejisini açıkça gösterdi:
“Türkiye son bir yılını seçim gündemiyle geçirmişken bölgemizde her gün yeni bir kriz ve çatışma patlak verirken milletimizin çözülmesi gereken bunca meselesi varken sırf eski ve yeni takım arkadaşlarına çalım atmak için bu tür tartışmalara meyledilmesini doğru bulmuyoruz. Muhalefet iç hesaplaşmasını ülkeye, millete ve ekonomiye zarar verecek şekilde yürütmemelidir.”
MİLLETVEKİLLERİNE TEHDİT
Ülkenin karşılaştığı her güçlükte gündem saptırmaya dönük olarak kullanılan tüm enstrümanlar sahneye sürüldü. Fidan’ın Dünya Savaşı söyleminin bugüne kadar söylenenlerin zirvesi olduğunu da belirtelim.
Tek eksik erken seçim kararı alma yetkisine sahip milletvekillerinin korkutulması kalmıştı ki orada da Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum sahneye çıktı. Bir analiz yayımladı Anadolu Ajansı bültenlerinde Uçum.
Seçimlerin yenilenmesi kararını Meclis verecekse 360 milletvekilinin oyu gerektiğini belirten Uçum, “Elbette bu kararı verecek milletvekilleri de yeniden seçilmek isterlerse siyasi ve toplumsal riskleri göze almak zorundadır” korkutmasında bulundu.
Erdoğan ve kurmayları kendi istekleri doğrultusunda gereken uyarıları yapıp ülkenin önüne bir rota koydu: Seçimsiz geçirilecek dört yıl, üstelik de altın dört yıl…
Oysa ki 31 Mart Yerel Seçimlerinde ortaya çıkan iktidar karşı iradenin gerekçeleri hala orta yerde duruyor, üstelik de ağırlaşarak. Milyonlar insanca yaşamaya yetecek ücretin daha uzağında, enflasyondaki düşüşün memur ve emekli zamlarının belirleneceği aydan hemen önce düşüvermesi hiç kimseyi ikna etmiyor, adalet arayışı yakıcı bir gündem olarak orta yerde duruyor, TBMM’den iktidarın gerici ideolojisini, sermaye yanlısı tercihini yansıtan düzenlemeler birbiri ardına geçiyor… Yenileri Meclis’e sunulmak için sıraya girmiş durumda.
İktidarın ülkeyi açlığa, karanlığa boğup seçim yaklaşırken göz boyayıcı icraatlarla seçim kazanma alışkanlığını sürdürmeyi amaçladığı ortada. Ancak bu kez vadedilen altın yılların parıltısı çoktan söndü. 31 Mart bu parlaklığın geniş halk kesimleri için bir illuzyon olduğunun artık görüldüğünü gösterdi. İktidar son barutlarını kullanarak, kitabı bildiği yerden okuyarak yeni bir zafer hayal ediyor. Ancak bu kez olacak gibi durmuyor. Seçim yoluyla iktidarı değiştirmek dışında bir kurtuluş umudu olmadığı görülüyor.
CEPHEYİ TAHKİM ARAYIŞI
İktidarı zorlayan tek gerçek erken seçim dayatması da değil elbette. Ortağı MHP ile kurduğu zoraki evlilik güçlükle sürüyor. Bu ortaklık şimdi de Sinan Ateş suikastının testinden geçiyor.
Yargılama sırasında ortalığa dökülen ve MHP ile Ülkü Ocaklarını adres gösteren deliller, hazırlandığı ortaya çıkan sahte tutanaklar iktidar ortaklığını tehdit eden yeni gelişmelere yol açtı. Dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdür Yardımcısı Kerem Gökay Öner’in, Sinan Ateş cinayetinin ardından kaçan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın sokakta değil MHP eski Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alındığına ilişkin suç duyurusunda bulunması başka sürpriz gelişmelerin de yaşanabileceği beklentisini artırdı.
Buna paralel Erdoğan’ın, MHP ile ortaklığı bozma durumunda eski yol arkadaşları ile barışma yoluna gidebileceği henüz çok ham bilgiler olarak konuşuluyor.
Tüm bunları tek bir çerçeveye oturtacak olursak, Erdoğan kendi için altın yıllar hayal ediyor. Bunun için erken seçim istemiyor, ortağı ile gündeme gelebilecek sorunların iktidarı kaybetmesini önlemek için de yeni partnerler arıyor.
Burada anahtar yoksul çoğunluğun elinde, 31 Mart’ta gösterdiği iradeye sahip çıkıp çıkmaması bundan sonraki sürecin belirleyicisi olacak.