Bayazıt İlhan
6 Şubat depremlerinin üzerinden iki yıl geçti. Antakya’da bir kadın uzatılan mikrofona enkazdan kurtarıldığını söyleyip ekliyor “keşke kurtarılmasaydım”. Başka bir kadın Malatya’da konteynerde süren yaşantısı sorulduğunda “ölenler kurtuldu” diyor. Bu durum ülkeyi yönetenlere dert olmuyor, icraatlarını “asrın ihyası” olarak tarif ediyor. Sözle, yazıyla anlatılabilecek bir durum değil. Hayatta kalabilmek, insanca yaşayabilmek başka bir mücadeleyi gerektiriyor.
BirGün Pazar gazetesi iktidar ve muhalefetin politikalarını, ülkenin içine düştüğü karanlıktan çıkış için yapılabilecekleri tartışmaya açıyor. Çok güzel, bundan sonrasına dair yol gösteren tartışmalara ihtiyacımız var. Çok uzatmadan, şu tespiti yapalım: Mevcut siyasal iktidar Cumhuriyet tarihinin gördüğü en sermaye yanlısı, emek düşmanı politikaları hayata geçirebilmiştir. Sınıfsal dayanakları nedeniyle daha fazlasını yapmak durumundadır. Bunları farklı ideolojik ve politik argümanlarla, kontrolündeki yaygın propaganda aygıtlarıyla ve yaşamın tümünü kuşatarak yapıyor. Yoksulluğun bu kadar derinleştiği, insanların beslenemediği, barınamadığı, gelir adaletsizliğinin alabildiğine arttığı, işsizliğin sıradanlaştığı, yoksuldan alıp zengine veren bu bölüşüm düzeninin devamı sertlik politikalarıyla mümkündür. İktidar demokratik, adil, kurumların doğru biçimde işlediği bir yönetimle bunları yapamayacağını biliyor. Kayyım atamaları, belediye başkanlarının ve parti başkanlarının hapsedilmesi, teğmenlerin atılması, ülkenin en temel meselelerinin perde arkasında pazarlıklarla yürütülmesi, Gezi’nin suç sayılıp soruşturma-tutuklama-mahkûmiyet dalgalarına dönüşmesi hep bu düzenin devam edebilmesi içindir.
Siyasal iktidarın önemli bir gücü gündemi belirleyebilmesi ve muhalefetin siyaset yapma alanını sınırlandırabilmesi. En güncel örneği ana muhalefet partisini cumhurbaşkanı adayı belirleme üzerinden tartışılır hale getirmesi. Bu tartışmalar önemli, ancak buralara hapsolmayan, ezberlerin dışına çıkan bir şeyler yapmak, güçlü ve birleşik muhalefeti örgütlemek gerekiyor. Üzerinde düşünmeye değer bulunursa, 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra yaptığım çağrıyı, sonrasında yaşananların da etkisiyle, yazdıklarımdan alıntılarla yinelemek istiyorum. Yaptığım, TBMM’ye ve bu seçim düzenine sıkışmayan, geniş kesimleri kapsayıp harekete geçirebilmek, birleşik toplumsal muhalefeti örgütleyebilmek için bir zemin önerisidir, taslaktır her türlü eleştiri ve katkıya açıktır.
BARAJSIZ, DEMOKRATİK BİR MECLİS
Açıklayayım. Hatırlayacaksınız, 14 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte yapılan TBMM seçimlerinde Türkiye’nin dört bir yanından değişik sol, sosyal demokrat, sosyalist, cumhuriyetçi kesimlerden binlerce yurttaşımız aday oldular. İçlerinde öğrenciler, kadınlar, işçiler, beyaz ve mavi yakalı emekçiler, akademisyenler, her çevreden yurttaşımız var. Pek çoğu antidemokratik seçim sistemi nedeniyle seçilemeyeceğini bildiği halde bu baskıcı, kötü düzene itirazını açıkça göstermek için oy pusulalarına adlarını yazdırdı, sorumluluk aldı. Siyasal partiler de bu listeleri oluşturabilmek için çaba harcadı. Bir metreyi bulan oy pusulası nedeniyle kimileri bunca değerli ismi “gereksiz kalabalık” olarak gördü. Öyle değildir. Hele bu dönemde heba edilmemesi gereken bir birikimi temsil etmektedir. İşte bu isimlere yapılacak bir çağrıya olumlu yanıt verenlerden oluşan bir meclis, adı düşünülür, Türkiye’nin demokratik meclisi olarak kabul edilebilir. Bu Meclis Türkiye’nin çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının, emekçilerinin, aydınlık gelecek isteyen herkesin barajsız, gerçek demokratik meclisi olabilir.
Seçimde muhalefetteki ittifaklarda yer alan CHP (altılı masa nedeniyle yazılanlar dışında), YSP (şimdi DEM Parti), TİP, Sol Parti, TKP, TKH listelerinden seçime giren, TBMM’ye giren ya da giremeyen tüm adaylara bu mecliste yer almaları için bir çağrı yapılabilir. Yapılan değerlendirmelerle çağrı genişletilebilir. İşleyiş mekanizmalarının detaylarını kendisi belirler.
NEDEN?
Çünkü Türkiye’nin meseleleri sadece seçim dönemlerinde, sandığa odaklı tartışmalarla ele alınacak gibi değil. Dinamik, kapsayıcı, asgari hedeflerde ortaklaşmayı becerebilen birleşik toplumsal muhalefete ihtiyaç var. Herkes kendi örgütlülüğünü ve hedeflerini koruyarak, ortak mücadele için bu zemini değerlendirebilir. Bu meclis Türkiye’nin gerçek gündemlerinin görüşülebildiği, siyasal iktidarın dayatmalarına sıkışmayan bir kararlılıkta olmalıdır. Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı, Anayasa tartışmaları dahil pek çok gündem burada ele alınabilir.
Meclis kendini sadece son seçimlerde milletvekili adayı olmuş kişilerle sınırlamamalı, kurduğu mekanizmalarla halkın katılımına açık olmalıdır. Değişik konuların görüşüldüğü komisyonları, danışma heyetleri olmalıdır. Buralarda meslek örgütleri, sendikalar, dernekler, akademisyenler, alanın uzman kuruluşlarından katkılar alabilmeli, halkın birikimlerini meclise yansıtabilmelidir.
Meclisin temel bir hedefi merkezdeki örgütlenmenin yerel ağlarını kurup geliştirmek olmalıdır. Vekiller ve katkı verenler, şehirlerde, mahallelerde, işyerlerinde, her alanda kurdukları meclisler ve forumlarla katılımı artırmanın ve demokratik mekanizmaları geliştirmenin, yerel sorunları gündem yapabilmenin olanaklarını geliştirmelidir. Meclis merkezde ve yerellerdeki çabaları ve oluşturacağı heyecanla geleceğin örgütlenme ve mücadele olanaklarını geliştirebilmeli, ön açıcı tartışmaların ve çözüm önerilerinin merkezi olmalıdır.
Dikkatinizi çekmiştir, burada önerdiğim siyasal partilerin ittifak ya da birleşme çalışmaları değil. Bunun yanında, tarif edilenlerin başarılabilmesi için adı geçen siyasi partilerin olumlu yaklaşımının gerekli olduğu çok açık. Milletvekili adaylarının içinde yer alabilmesi ve dayanışmayı artırabilmesi için partilerin katılım konusunda teşvik edici olması Türkiye için çok değerli olur.
İhtiyaç var mı? Yoksa üzerinde düşünmeyebilirsiniz. Varsa, umarım tartışmaya değer bulunur, Türkiye’de kötü gidişe karşı ortak mücadele yolları açık tutulur.