Her hafta cuma günü yayımlanan bu ajandada, o hafta İstanbul, Ankara ve İzmir’de yapılacak sanat etkinlikleri derleniyor
Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta sekizinci sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı sergiler ve tiyatro oyunları yer alıyor. Bu haftanın sayısında; İstanbul’daki birbirinden farklı festival ve sergiler, Ankara’da film festivali ve İzmir’in ise kaçırılmayacak sergileri yer alıyor.
Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası’nda bu hafta 16-22 Kasım tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.
İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:
İstanbul’da bu hafta:
-Beyoğlu Caz Festivali
Beyoğlu, ilk kez kendi adını taşıyan “Beyoğlu Caz Festivali”ne ev sahipliği yapıyor.
Beyoğlu Belediyesi’nin yanı sıra pek çok konser mekanı, sanat kolektifi, plakçı, sanat galerisi ortaklığında gerçekleşecek festival, Beyoğlu’nun eşsiz ritmine karışarak, kültürel mirasına ayna tutuyor.
Ana mekan konserlerine ek olarak, yüzde 80’den fazlası ücretsiz gerçekleşecek plakçı etkinlikleri, dans performansları, atölyeler, paneller ve bağımsız sahneleri ile erişilebilir ve sürdürülebilir olmayı amaçlayan “Beyoğlu Caz Festivali”, Galata’dan Hayyam’a ve Çukurcuma’dan Taksim’e sanatseverlere kapılarını açacak. Beyoğlu’nu geçmiş, şimdi ve gelecek ekseninde, çeşitli konular özelinde konuşmalar ve paneller ile öne çıkarmayı amaçlayan festival; aynı zamanda kuşaklar ve semtlerarası bütünlüğü öngören, nostalji ve mahallecilik gibi kavramlara yakalanmadan yapıcı bir gelecek tahayyülü oluşturan, sanatın ve müziğin önemini vurgulayan bir “Kent Şenliği” olma özelliğini taşıyor.
-Farz Et ki Sen Yoksun
Arter’de gerçekleştirilen ilk özel koleksiyon sergisi olan Farz Et Ki Sen Yoksun, geçtiğimiz ocak ayında ziyarete açıldı.
Sergi, Ömer Hayyam’ın Rubailer’inde yer alan bir dizeden esinle isimlendirilen ve farklı dönemlerde üretilmiş 600’ün üzerinde sanat yapıtı, işlevsel nesne, nadide eser, mobilya ve kitaptan oluşuyor
Selen Ansen’in küratörlüğünü üstlendiği Farz Et Ki Sen Yoksun başlıklı sergi, bir koleksiyonerin hayalleri ve hayata geçirdikleri neticesinde farklı nesneler arasında kurulan yakınlıkların ve oluşturulan gövdenin bir mekân olarak ev içinden müzeye taşınmasının imkânlarını araştırıyor.
400’e yakın sanatçının yapıtlarının yanı sıra anonim eserler, seri üretimler ve muhtelif öğelere yer veren sergi, Arter’in 4. ve 3. kat galerilerine yayılıyor. Özel alanda tekil bir yaşama eşlik etmek üzere düzenlenmişken bir sanat kurumunun aracılığı ve küratoryal bir bakışla kişisel bir koleksiyondan kamuya açılan seçki, tasnif mantığına meydan okuyan zamanlar ve formlar arası bir dünya yaratıyor. Koleksiyonerin eserlerle etkileşim içerisinde soyut bir kimlik kazanarak var olduğu bu dünya, şeylerin özel alandan ayrılıp kendi özgünlüklerini yeni bir bağlamda sürdürmesiyle hem gerçek hem de kurmaca bir deneyimin kapısını aralıyor. Farz Et Ki Sen Yoksun, koleksiyonu çok yönlü ve yaşayan bir beden olarak ele alarak, alelade olanın olağanüstü olanla yakınlıklarının yanı sıra toplama/koleksiyon yapma pratiği ve gündelik yaşamımızı çevreleyen nesneler üzerine de düşünmeye teşvik ediyor.
-Herkesin Öyküsü
Herkesin Öyküsü sergisi, beş sanatçının toplamda 32 eseri Şinasi Baştüzel Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşuyor. Her sanatçının kişisel anlatım dillerini yansıttığı eserler, öznel anlatımlar, kültürel kodlar ve kimlik sorunları çerçevesinde izleyiciyi, bu deneyimi sorgulamaya davet ediyor. Sergide T24 yazarı Cebrail Ötgün’ün yanı sıra Erol Batırberk, Sibel Ünalan, Mehmet Yılmaz, Sinan Ayber’in eserleri yer alıyor.
Şinasi Baştüzel Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşacak sergi, 21 Aralık 2024 tarihine kadar görülebilecek.
-Küçük Kara Işık / Burcu Yağcıoğlu
Burcu Yağcıoğlu’nun Galerist’te gerçekleşecek üçüncü kişisel sergisi Küçük Kara Işık, 15 Kasım – 21 Aralık 2024 tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşuyor. Sanatçı, kolaj, desen, porselen ve mekâna özgü yerleştirme gibi çeşitli teknik ve malzemeleri bir araya getirdiği çok katmanlı eserlerinde ataletin kökenlerine odaklanıyor.
İsmini Ursula Le Guin’in Tao Te Ching çevirisindeki bir bölümden alan Küçük Kara Işık, hiç durmadan ilerleme arzusunun gezegenimizi tükenişe götürdüğü bir dünyada durmayı, rehaveti ve ataleti radikal varoluş biçimleri olarak ele alıyor. Günümüzün ilerlemeci ve gelişim odaklı gelecek tahayyüllerine karşı, durmayı ve yapmamayı yapmayı öneriyor. Yağcıoğlu, psikanaliz, fizik, biyoloji, bilim-kurgu ve mitolojiden beslenerek üretim ve büyümeyi merkeze alan düşünce biçimlerini yeniden kurguluyor.
Hareketin ve durmanın bilimi olan termodinami serginin üzerine temellendiği zemini oluşturuyor. Termodinamiğin birinci yasası enerjinin yok edilemeyeceğini, sadece dönüştürülebileceğini belirtirken; ikinci yasa, yani atalet yasası, enerjinin geri döndürülemez biçimde kaybedileceğini söyler. Bu yasaya göre, tüm sistemler er ya da geç durma noktasına gelir: Enerji kaybolur, organizmalar yaşlanır, yıldızlar ölür, makineler eskir ve tüm hareketler nihayetinde sona erer.
-Fosforlu Cevriye
Anne babasını tanımadığı için gökteki yıldızlardan doğduğuna inanan, denizin kucağında bir sokak çocuğu olarak büyüyen, Galata mevkiinde karnını doyurabilmek için “icra-i sanat” eyleyen Cevriye, sıradan bir sokak kızı değil aslında İstanbul sokaklarının ta kendisidir. Hastalık ve soğuktan ölüme yaklaştığı o gece, karşısına çıkan esrarengiz bir Adam sayesinde hayata ve kara sevdaya tutunur. Cevriye’nin daha önce tanıdığı erkeklere hiç benzemeyen ve ona “siz” diye hitap eden bu Adam aslında gizli yaşayan bir idam mahkûmudur. Cevriye onu tanıdığı günden sonra artık bambaşka bir “insan” olmuştur. Hapis, sürgün, aradan geçen zaman ve türlü belalara rağmen bu aşktan vazgeçmeyen Cevriye, sevdiği için her şeyi göze alacaktır.
Oyunda 1930-40’lı yılların İstanbul’u zengin tasvirleriyle sunuluyor. Mahallelerin arka sokaklarında, hapishanelerinde, batakhanelerinde hayata tutunmaya çalışan kadınların, annelerin, çocukların ve afilli delikanlıların otoriteyle olan ilişkisi çarpıcı öykülerle aktarılıyor. Oyun 15 ve 16 Kasım tarihlerinde Ümraniye Sahnesi’nde olacak.
-Dublörün Dilemması
Murat Menteş’in aynı isimli romanından uyarlanan bu oyun, Nuh Tufan isimli karakterin başından geçen absürd ve trajikomik bir öyküyü konu edinir. Konservatuvarı terk ettikten sonra para kazanmak için çeşitli işlere girişen ancak bir türlü dikiş tutturamayan Nuh, yakın arkadaşı İbrahim Kurban’ın buluşuyla kendisini hiç beklemediği olaylar silsilesinin içinde bulur. Bu sürükleyici tiyatro oyunu 15-16 Kasım tarihlerinde Moda Sahnesi Büyük Salon’da izleyicileriyle buluşacak.
-Shirley Valentine
Sumru Yavrucuk’un ses getiren tek kişilik komedi oyunu “Shirley”, tiyatro tutkunlarına unutulmaz dakikalar yaşatacak. Günlük hayatının sıkıcılığı içinde kaybolmuş ve birçok kadın gibi artık hayallerini bile unutmuş olan Shirley Valentine’nin öyküsü… Komik ve eğlenceli bir kendini keşfediş hikayesi olan ‘Shirley’, başarılı oyuncu Sumru Yavrucuk’un yorumuyla hayat buluyor. Usta oyuncu Sumru Yavrucuk’u Shirley karakterinde izleyeceğimiz bu oyun 18 Kasım Pazartesi günü Torium Sahne’de olacak.
Ankara’da bu hafta:
-Astim Kolektifi Sergisi
Sanatta 15. yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye’nin önde gelen kültür sanat merkezlerinden olan CerModern, 16 Kasım – 15 Aralık tarihleri arasında Astim Kolektifi’ni ağırlayacak. Kolektifin oluşturduğu sergide Hakan Yılmaz, Süleyman Yılmaz, Kerem Meriç, Volkan Babaotu, Mustafa Akkaya, Berkin Günsay ve Erdal Duman eserleriyle yer alacak. Bu sergi, sanayi ve çevresel etkilerle biçimlenen bir çağdaş sanat anlayışını dijital medya, immersive teknolojiler ve ileri dönüşümle harmanlayarak ziyaretçilere sunmayı amaçlıyor.
Son yıllarda Çanakkale’ye göç eden Hakan Yılmaz, Süleyman Yılmaz, Kerem Meriç ve Volkan Babaotu tarafından kurulan Astim Kolektifi’nin yaratıcı bir dalga olarak yükselmesinin temelinde, sanayinin göbeğinde şekillenen, hem çevresel hem de toplumsal etkilere yönelik duyarlı bir yaklaşım yer alıyor.
Astim, çağdaş sanatın dinamik unsurlarına, özellikle dijital medya ve immersive teknolojilere odaklanarak, endüstriyel üretimin çevresel ve toplumsal izlerini sanatsal bir deneyime dönüştürüyor. Bu sanat anlayışı, izleyiciyi sadece gözlemci değil, aynı zamanda aktif bir katılımcı olmaya davet ediyor.
Astim Kolektifi’nin eserleri, dijital ortamlar ve teknolojilerin sunduğu etkileşimli olanakları kullanarak, bireylerin yaşadığı çevreyle ilişkisini sorgulayan, kamusal alanda anlam bulan sanatsal projeler üretiyor. Bu projeler, hem izleyiciyi sanatla daha doğrudan bir deneyime yönlendiriyor hem de toplumsal ve çevresel sorumlulukları yeniden tartışmaya açıyor. Kamusal sanat anlayışını bu bağlamda dönüştüren Astim, sanatın toplumla kurduğu ilişkiyi sadece görsel bir biçim değil, aynı zamanda duyusal ve entelektüel bir etkileşim olarak sunuyor.
-Haziran – Bir Gezi Parkı Karşı-Masalı
“Gece leylâk, tomurcuk kokmuyor baba. Masallar insanı uyutmuyor. Canım çok yanıyor. Neredesin?”
Haziran, bir karşı-masalın adı. Haziran, amcasının örgü atölyesinde çalışan emekçi bir kızın Gezi Parkı Direnişi zamanlarında geçen umut ve bilinç yolculuğunun hikâyesi. Haziran, adını babasının ona masallar anlattığı güneş dolu yaz mevsimlerinden alan gencecik bir hayalperest. Onun etrafında masallar, hikâyeler, şiirler ve şarkılar var. Dışarda ise sımsıkı itirazlar. Gezi Parkı eylemlerinin yansıtıldığı bu oyun 17 Kasım Pazar günü Kulis Sanat Tiyatrosu Panora’da olacak.
-Scapin’in Dolapları
Argante ve Geronte, birlikte uzun süreli bir iş seyahatine çıkarlar. Bu seyahati fırsat bilen Argante’ın oğlu Octave, Hyacinte isimli fakir bir kızla, babasından gizli evlenir. Aynı zamanda Leandre da babası Geronte’un evlenmelerine onay vermeyeceği bir çingene kızı olan Zerbinette’e âşıktır. Octave, uşağı Sylvestre’den babasının onu başka bir kızla evlendirmek istediğini öğrenir. Kendisini bu çıkmazdan kurtarması için arkadaşı Leandre’ın uşağı Scapin’den yardım ister. Zerbinette için de Leandre Scapin’den yardım ister. Scapin, gençleri çıkmazdan kurtarmak için bir dizi dolap çevirir. Fakat farkında olmadıkları gerçek: Scapin hilekar, düzenbaz ve… oldukça kendini beğenmiş bir uşak ve çırağı Silvestre da onu pek de aratmayan biridir. Hyacinte’in aslında Geronte’un kızı olduğu, Zerbinette’in de aslında bir çingene kızı olmadığı ve Argante’ın yıllar önce kaybettiği kızı olduğu ortaya çıkar. Scapin’in çevirdiği dolapların ortaya çıkmasına rağmen o da affedilir ve oyun mutlu bir şekilde sonlanır.
-Ölümcül Oyun
Bazen aynaya baktığınızda sadece yüzünüzü değil, dününüzü de görürsünüz. Ve o ayna bazen geçmişinizden biri olup ansızın çıkar karşınıza… Size, unutmak istediğiniz sizi hatırlatır. Tam dibe vurmuşken biri size ip uzatır… Ve ‘’hayatlarımızı seçimlerimiz belirler…”ama “birini köşeye sıkıştırmak… her zaman tehlikelidir!”. Ölümcül Oyun aslında geçmişle bugünün hesaplaşmasıdır. Kariyerinin zirvesinde, şehrin gözdesi bir kadın (Camille Dargus), hedeflerine sadece bir gecede ulaşmak isteyen genç bir adam (Billy ve tek derdi düştüğü bataklıktan kurtulmak olan, her şeyden habersiz bir güvenlik görevlisi (Ted). Psikolojik/gerilim türündeki bu oyunda ipler kimin elinde olacak? “Kim bilebilir?”
-Suç ve Ceza
Edebiyatın başyapıtlarından olan Dostoyevski’nin yazdığı Dünya genelinde en çok okunan ve satılan eseri olarak bilinen Suç ve Ceza da insanı tüm yönleriyle tahlil eder. Romanın baş karakterleri Raskolnikov ve Petroviç’i ele alarak tiyatroya uyarlanmıştır. Bu iki kişilik muhteşem oyunda, Suç ve Ceza kavramını tüm yönleriyle ele alınmıştır. Suç nedir? Ceza nedir? Nerede başlar? Nerede biter? Tüm bunlar sıradan insanlar ve dahi insanlar örnek verilerek anlatılır. Türkiye’de bir ilk olan bu oyunun yapımını Sek Production, organizasyonunu ise Chaplin Sanat üstlenmiştir.
İzmir’de bu hafta:
-10. Yıl Retrospektif Fotoğraf ve Heykel Sergisi
Fotoğrafçı, heykeltıraş Metin Tütün, 10. sanat yılını Ankara, İstanbul ve İzmir’de üç retrospektif sergiyle kutluyor. Sanatçı hem fotoğraf hem de heykelleriyle bir form olarak kadın bedenine farklı bakış açıları getiriyor.
Metin Tütün, 10. yılında ilk sergisini 16-26 Eylül tarihleri arasında Ankara Soyut Galeri’de açtı. İkinci sergi ise “hikâyenin başladığı”, sanatçının 10 yıl önce ilk sergisini açtığı İstanbul Gama Galeri’de. Bu sergi 17 Ekim-9 Kasım tarihleri arasında açık kaldı. İzmir Galeri A’daki sergi ise 15 Kasım’da açılacak ve 9 Aralık gününe dek sürecek.
Metin Tütün, kişisel sergilerinde aynı temada buluşturduğu fotoğraf ve heykelerle izleyici önüne çıktı. Sergilerinde nü fotoğraflara farklı malzemeler kullandığı heykelleri eşlik ediyor. Sanatın çeşitli imkânlarını, farklı malzemeleri birlikte kullanmayı heyecan verici buluyor. Metin Tütün 10 yıllık serüvenini anlatırken “Ben elektrik mühendisiyim, profesyonel iş hayatım bitttikten sonra fotoğraf ve heykel üzerinde yoğunlaştım. Aslında 40 yılı aşkın süredir fotoğraf çekiyorum, sanatla hep ilgilendim ama izleyici önüne çıkmam zaman aldı”diyor. Bu yolculuk hikâyesinin satır başlarını da şu sözlerle özetliyor:
“Serüvenim 2014 yılında İstanbul Gama Galeri’de ‘Gölgeler Çekildiğinde’ sergisiyle başladı. İlk sergimde daha çok bazen ışıkla gösterip gölgeyle sakladığım, bazen gölgeye saklanana ışık tutttuğum siyah beyaz fotoğraflarım vardı. Bunların bazılarına heykelleri de eşlik etti. Sonra, bazen sadece bir siluet olarak uzaklara götüren, bazen derin maviliklere çağıran fotoğraf ve heykellerle arayışlarım sürdü. Yurt içi ve yurt dışında birçok sergi açtım, çağdaş sanat fuarına katıldım. Sonra bir gün baktım, 10 yıl olmuş. O zaman biraz geriye bakma, macerayı anlamlandırma, özetleme zamanı, diye düşündüm. On yılımın özetini retrospektif sergilerle izleyicilerle paylaşmak, bu yolculukta hep yanımda olan dostlarıma ve sanatseverlere teşekkür etmek istedim.”
-Kısa Bir Komşuluk
Zeytinköy (Selçuk, İzmir) ve Misi (Nilüfer, Bursa) köylerinde üç hafta boyunca konuk olan sanatçılar, geldikleri yerle misafir oldukları yer arasındaki ilişkiye geçici komşuluk, misafirlik kavramları üzerinden bakarken, birlikte geçirdikleri zamanı ve köy sakinleriyle yaşadıkları etkileşimi toplumsal cinsiyet, yabancılık hali, göç, kültürel farklılaşma, bilinçaltı, bellek, ritüeller ve doğa ekseninde ele alıyor. Program sürecinde çocuk ve kadınların katılımıyla düzenlenen atölyelerden elde edilen çıktılarda sanatçıların somut olmayan kültürel miras değerlerinden esinle ürettikleri yapıtlarla beraber sergileniyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Avrupa Birliği desteğiyle hayata geçirdiği Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı’nın verdiği hibe ile finanse edilen, Teos Kültür Sanat Derneği’nin Nilüfer Belediyesi ve Efes Selçuk Belediyesi ile ortaklaşa yürüttüğü KONSERVE: Kentler Arası Misafir Sanatçı Programı Ağı’nın 2024 edisyonu, yerel yönetimleri, hak temelli sivil toplum kuruluşlarını, bağımsız kültür sanat ekosistemlerini bir araya getirirken verili durumu iyileştirmeye yönelik, katılımcı, kapsayıcı, sürdürülebilir bir kültür politikası yaklaşımı geliştirmeyi hedefliyor.
Sanatçılar: Ali Yılmaz, Aşkın Ercan, Ayça Su Değirmenci, Çiğdem Üçüncü, Damla Yalçın, Fevziye Özocak, Hüseyin Aksoy, Melisa Geçalp, Merve Kubat, Merve Özel, Nuveyba Tahmaz, Yekateryna Grygorenko, Zeynep Deniz Çalışkan
-Kim Bu Ben
Yetimhanede beraber büyümüş Daphne ve Adam, bir gün sanal kimliklerinin çalındığını fark ederler. Çalınan kimliklerle işlenen suçlar hayatlarını karartmaya başlar.
Tüm dünya onların bir canavar olduğunu düşünürken, onlar hayatlarını karartan bu büyük gizemi çözmeye karar verirler. Dünyaya kendilerini dinletebilecekler miydi? Birbirlerine güvenebilirler miydi? Ya da gerçek kimlikleri hiç var olmuş muydu?
Oyunun yazarı Rose Leilani, büyük bir kumarhane zincirinin dijital teknolojilerinden sorumlu bir veri analisti. “Kim Bu ben” yazarın ilk ve tek oyunu.
Tiyatro İN’nin “Anne” oyunundan sonraki tercihi olan 2022 yazımı “Kim Bu Ben”; küresel iklim krizi, pandemi, neoliberalizm, bireyselleşme, dijitalleşme ve gözetleme kapitalizminin şifreleriyle uğraşan, aşk dolu kriminal bir gerilim.
-Cemile Abla Ben Beyaz Sevmiyorum
Dersimli Cemile Abla’nın Kara Kışlık Kara Komik Hikayesi…Ergenliğe girdiği gün anne ve babasını kaybeden Cemile, o gün ölümden dönen komşusu Xece’ye bir söz vermiştir. Ölüp ölüp dirilen Xece bugün yine ölmüş (!) Cemile doğduğu köye geri dönmüştür. Bir köy odasında yedi renk kefen hazırlayan Cemile, o odada geçmişinden neler hatırlar neler… Cemile Abla’nın hatırlarında bir yolculuğa çıkacağınız bu oyun; 18 Kasım’da Çiğli Fakir Baykurt Konferans Salonu, 19 Kasım’da ise Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde olacak.
-Darmaduman
Bir şehirde, birbirinden her şeyiyle farklı hayatlar süren iki kadın ve erkeğin ilişkilerinden yola çıkarak, hayattaki toplumsal değerlere ve dengelerin değişimine tanık olacağız.Güvercin, tasarım işiyle uğraşan aynı zaman da kadın hakları ile çalışmalar yürüten Güliz’in evinde yardımcı olarak çalışmaktadır. Güliz ile Güvercin arasında iş haricinde de bir dostluk mevcuttur. Güliz, Güvercin’in hasta kızının tedavisi için bir yardım yapmış, ama Güvercin’in eşi Müşteba bu parayı tedavi için kullanmamıştır.
Güvercin bunu Güliz’e söyleyememiştir ve bununla ilgili vicdan azabı duymaktadır. Bu olaylar zincirinde, Güvercin ve Müşteba’nın aralarında yaşadıkları sorunlara, karısının bildirimi sonucunda Güliz’in eşi Mehmet’te müdahele eder. Bu döngü için de birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde, tüm karakterler aslında kendi sorunları, hayata bakışları,travmaları ve geçmişleri ile de yüzleşmek zorunda kalır.
Olaylar beklenmeyen bazı gelişmelerle sürerken, tüm karakterlerin geçmişlerinden izler taşıyan “rüyalarına” şahit olunur. Bu ürkütücü rüyalar karakterlerin içinde ve geçmişte kalan yaşanmışlıklarını seyirciye farklı bir anlatımla sunar. Çocuklukları, yaraları, aile ilişkileri ve şimdiki halleri ile ilgili bir çok rüya… Oyun; farklı rejisi ve iç içe geçen anlatımıyla, Güvercin, Güliz, Mehmet ve Müşteba’nın geçmişleri ve yaşantıları üzerinden ,iyi insan olmak, kadın olmak, erkek olmak, vicdan, doğruluk ,adalet ,etik gibi kavramlara uzanarak rüyalarla süslü bir ayna sunmaktadır.