Görsel Çevirmeni
10.000 yıl kadar önce atalarımız insanlık tarihindeki en büyük değişimlerden birini yaşadılar: Onlara çok uzun süreler boyunca birçok fayda sağlamış göçebe hayatı bırakmaya başladılar. “Neolitik Devrim” adı verilen bu değişimin kökenleri oldukça tartışmalıdır. Bir zamanlar cevap çok açık ve netti: yemek. Tarlacılık ve tarımla uğraşmak, avcı ve toplayıcılıktan çok daha verimliydi ve atalarımız da ister istemez bu yaşam tarzına doğru çekilmişlerdi. Şehirler, yazı ve organize din de bu yaşam tarzına geçişin bir sonucuydu.
Ancak geride bıraktığımız birkaç yılda, bazı yeni arkeolojik bulgular bu keşifleri sorgulamamıza neden oldu. Bunlardan en önemlisi de, ülkemizin insanlık tarihi açısından gözbebeği olan Göbekli Tepe’de bulunan arkeolojik bulgulardır. Göbekli Tepe, 11.000 yıllık binalara, heyecan verici heykellere ve diğer muhteşem mimari eserlere ev sahipliği yapan, Şanlıurfa’nın Örencik bölgesindeki bir arkelolojik kazı sahasıdır. Göbekli Tepe’deki yeni buluntular arasında yer alan bazı binaların dini seromoniler amacıyla yapılıp kullanıldığı düşünülüyor. Bu da, yerleşik hayata geçişin kökenlerine ve nedenlerine yönelik ilginç bir teorinin doğmasına (veya güç kazanmasına) neden oluyor: yerleşik yaşama geçiş, dini temellere sahip olabilir!
İşin ilginç tarafı, bu seromoni binası çiftçiler tarafından değil, göçebeler tarafından inşa edildi. İşte bu nedenle, şimdi ileri sürülen radikal görüş, Neolitik Devrim’in nedeninin tarım değil de din olabileceği yönünde… Elbette, bazı diğer arkeologlar bu fikre karşı çıkıyorlar. Onların görüşlerine göre bu binalar dini seromoni amaçlı değil, yaşam alanı olarak kullanılıyor olabilir. Benzer şekilde, geride oldukça az iz bırakmış olan bu binaların tam olarak ne amaçla kullanıldığını anlamamızı sağlayacak bazı ek binalar günümüze kadar korunamamış olabilir.
Tüm bu itirazlara rağmen, seromoni amaçlı yerleşik yaşama geçiş fikri hızla güç kazanıyor. Çünkü Orta Doğu’nun Levant bölgesinden elde edilen başka bulgular da bu fikri destekliyor gibi gözüküyor! Hatta ve hatta tamamen başka bir uygarlığın temellerinde de benzer izlere rastlandı: Maya Uygarlığı’nda… Mayalar’ın en eski şehri olan Ceibal’in avcı-toplayıcı atalarımızın dini festivaller için toplandığı bir bölge olduğuna dair bulgular da elde edildi.
Bu uygarlıkların yerleşik yaşama geçiş nedenleri arasındaki paralellikler oldukça çarpıcı ve merak uyandırıcı. Maya Uygarlığı Eski Dünya’dan (Afrika ve Avrasya’dan) izole bir yaşama sahipti ve hatta onlardan birkaç bin yıl sonra inşa edildi. Buna rağmen, eğer ki Mayalar da Orta Doğu’daki atalarımızla aynı nedenlerle yerleşik yaşama geçtilerse, bu durum insanların kültürel evrimiyle ilgili çok kıymetli bilgiler verebilir.
Bazı seküler bilim insanları, ruhani ihtiyaçların uygarlıkların yükselişinde itici rol oynadığı düşüncesinden rahatsızlık duyuyorlar. Çünkü dinin insan toplumlarında yeniden merkezi bir rol alacağı fikrini destekleyeceğini düşünüyorlar. Ancak unutmamak gerekiyor ki, bir şeylerin atalarımızın kültürel evriminde uygarlığın doğuşuna katkı sağlamış olması, bunun şu anda da devam etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Ancak aynı zamanda, ortada bir gerçek varsa, buna da sırt çevirmemiz gerektiği anlamına da gelmiyor. Eğer ki dinin insanlığın ilerleyişinde arkeolojik ve kültürel evrim açısından bir katkısı olduysa, bunu bilmeli, öğrenmeli, öğretmeli ve hepsinden önemlisi, ilerlemeye ve bilimsel gerçekleri öğrenmeye devam etmeliyiz.
- Türev İçerik Kaynağı: New Scientist | Arşiv Bağlantısı