Semra KARDEŞOĞLU
Bizim kuşağın büyüdüğü İstanbul’da sinema çok şey demekti. Mahallece gidilirdi Küçükyalı’da İhya Sineması’na, 63’e… Olmadı hafta sonları ilkokulun simit ve gazoz kokan salonunda izlenirdi. Ve izlediğimiz tüm filmlerde “fakir ama onurlular” kazanırdı sonunda. Zengin müteahhidin gücü, bond çantanın kapağını açıp gösterdiği para desteleri, mahallenin en kimsesizinin ve yoksulunun evini almaya yetmezdi. O filmlerde sanıldığının aksine boyun eğmeyi değil en çok yan yana durmayı öğrendik. Paramız, pulumuz olmasa da yan yana durursak ‘güçlü’ olanı yenebilirdik.
Yıllar film şeridinden hızlı akıp giderken orada öğrendiklerimiz de toz oldu. Hep fakirlerin yanında yer alan onurlular da mahalleden bir bir götürüldü bir sonbahar günü. Çoğu dönmedi bir daha. Boş kalan o mahallelerde önce üç, dört katlı sonra 8-10 katlı apartmanlar boy verirken film tamamen koptu.
TESPİH, YELEK SONRA TÜFEK
Yeni çekilen filmde artık ne iyi kalpli fabrikatörler vardı ne de yan yana duran yoksullar. Yanındaki sıra arkadaşı özenir alamaz diye beslenme çantasına bir parça sucuk koymanın bile çok ayıp sayıldığı günlerden, hani kokusu komşuya ulaşan her yemeği neredeyse 20’ye bölerken, her kocaman tabağın herkesin gözüne gözüne sokularak paylaş paylaş edildiği, düğünlerin, derneklerin, konserlerin, çocukların gönderildiği en özel okulların, en şaşalı giysilerin, gittiğimiz en ‘şahane’ tatillerin fotoğraflarını böyle boy boy, öyle yatay yatay, şöyle de müzikli, soslu paylaşırken ne bekliyorduk sonunda. Dizilerde hep o kara gömlekli, beyaz gömlekli, ceketli ve üzerine varsa yelekli, tespihli, bıyıklı, sakallı ille de kocaman kocaman arabalılar ekranda cirit atarken bu işin bir son olacaktı elbette. Hem en güzel, en bakımlı, en gösterişli kadınlar da onların peşindeydi. Fazla da yaşlanmadan filmin esas oğlanı olma vaktini kaçırmamalıydı.
Bunun için yıllarca okul okumaya gerek yoktu. Mesela zengin de olsa yurt dışına tahsile giden ve dönüşte uçağın merdivenlerinde selam çakan mühendis çıkmış Ediz Hun’a özenmeye ne gerek vardı. Zaman hızlı akıyordu, THY seferini beklemek zaman kaybıydı. Hemen bir uçak alınırdı öyleyse. Nasılsa değirmenin suyunun, uçağının yakıtının nereden geldiğini soran yoktu.
Diyeceğim o ki… Tüm bu mahalleler hunharca yok edilirken, tüm ağaçlar bir bir kesilirken, bu şehirde, bu ilçede bizi tanıyan tek bir ağaç dahi kalmazken doğan çocuklar ne olabilirdi? O kurak, çorak, bozkıra çevrilen mahallelerde en çok hoyratlığı öğrenen çocuklar… “Büyüklerin” kasaları daha çok dolsun, kara paralar bi güzel yıkansın.
O GENÇLER EVDE DE DEĞİLMİŞ MEĞER
“Ne işte, ne eğitimde” dediğimiz, “Ev genci” dediğimiz çocukların bir bölümü meğer evde değilmiş. Onlar çoktan uyuşturucu baronlarının ‘kullan at’ malzemesine dönmüş bile, oldukça pratik değil mi?
Çetelerin küçük taşeron işçileri vura vura, kıra kıra, çala çala büyümüşler. Tabancayla başladıkları kovboyculuk oyununda önce gerçek tabancaya, sonra uzun namluluya geçişleri pek de çabuk oldu. İnternetten silah bile alınıyor hatta kurye ile eve teslim. Tüm bunlardan haberiniz yok muydu?
ARADIĞIN YANIT GOOGLE’DA YOK
Şimdi “Yunus Emre Geçti Kürt mü?” google’aması ile sonuç arıyorsun? Evet, geçti. Kaynağı belirsiz paranın hesabını sormazken, boy boy silahlarla çekilen üzerine müzik döşenmiş videolar tik tok akarken, durmadan usanmadan pırıl gıcır arabalar yan yana dizilirken, baronlar ortada cirit atarken, her türlü hoyratlığa ses etmezken, partisi benden farklı olan, dini benden farklı olan, mezhebi benden farklı olan ölsün derken ve bunu her gün her gün 345 kanaldan bangır bangır yayınlarken geçti.
Her yıl ‘suça sürüklenen çocuk’ sayısı artarken ve “bu beslenme çantası boş çocuklar ne yaptı” diye bi dönüp bakmazken, bir otomobili bile olmadığı için “üç diploması var ama bi b.. olamamış” derken geçti. Yanı başındaki komşunun oğlu kendini astığında, sıkılı yumruğunun içinde parça pinçik edilmiş iki diploma bulunduğunda geçti. Şimdi kalkmış çöp mü çöp torbası mı diyorsun. Geri dönüşümü mümkün olmayan bu ürün neyin eseri biliyorsun…
TARIK AKAN MAHALLEYE DÖNSÜN
Mahalleler demiştim ya, “Fakir ama onurluların” evlerinin kocaman vinçlerle yıkılmasıyla değişti senaryo. Artık bu ülkeden mahalle dizisi çıkmaz. Öyleyse senaryo yeni baştan başlasın yazılmaya… Açılış Tarık Akan’ın mahalleye gelişiyle başlasın ama…