Suriye’deki cihatçıların zaferinin ardından Saray rejimi yeni bir illüzyon peşinde. Rejimi kalıcılaştıracak bu gösteride en büyük yasak sorunların konuşulması. Bu illüzyonu bozacak tek güç ise ülke gerçekleri. Bu gerçekler de yurdun dört bir yanında direnen milyonların elinde.
Öncü DURMUŞ
Saray rejimi 1 Ekim’den itibaren kurguladığı oyuna Suriye’de yaşananları da ekleyerek kendine yeni bir zırh örmeye çalışırken halk sokakta bu politikalara yanıt veriyor.
Yoksulluğun, geleceksizliğin, güvencesizliğin kıskacına alınan halkın yükselttiği itirazlar karşısında rejimin yol haritası ise senaryosu hazır olan yeni bir oyunu sahneye koymak.
Uzun bir süre öncesinde kurgulanan oyun ile AKP-MHP bloku, iç tahkimatı sağlayacak, muhalefeti arkasına dizecek, rejimi kalıcılaştırmanın yolunu sonuna dek açacak ve bu süre zarfında karşı çıkma cüreti gösteren tüm kesimlere de sopa gösterecekleri bir hattı ülkeye ilan etmiş oldu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin gerçekleştirdiği Öcalan çağrısıyla başlatılan ve Suriye’de cihatçıların Şam’ı ele geçirmesiyle ilan edilen zafer de yeni bir illüzyonun yaratılması olarak kurgulandı.
HTŞ’nin zaferi ile servis edilen bu illüzyon gösterisinin içerisinde ülke sorunları hariç her şey var. Sığınmacılar üzerinden verilen ‘insanlık dersi’, cihatçılarla birlikte söylenen özgürlük türküleri, iç siyasette en ufak eleştiri karşısında muhalefeti bütünüyle etkisizleştirecek şekilde Erdoğan’a bahşedilen koruma zırhı tüm bu illüzyonun içerisinde yer alan faktörler.
Kurgulanan oyunda istenmeyen tek şey ise halkın isyanı. Yükselen her bir itiraz karşısında yargısıyla, kolluk kuvvetiyle, gözaltı ve tutuklamalarla elinde sopa ile bekleyen bir rejim var.
Birleşik Metal İş’in Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası’na (MESS) bağlı işyerlerinde başlayan grev kararının Erdoğan’ın gece kararnamesi ile yasaklanması bunun son örneğini ortaya koydu. Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nda örgütlü işçilerin grevi “Milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
Milli güvenlik tehdidi olarak gerekçelendirilen yasağın asıl sebebinin ise milli mutabakat politikası ve iç cephenin tahkimatının önüne geçebilecek tek güç olan toplumsal muhalefeti bastırmak olduğu çok açık.
Partisinin Sakarya 8’inci Olağan İl Kongresi’nde konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sabır telkinleri de bunun başka bir işareti.
Erdoğan, Suriye ile beraber yeni bir döneme girildiğini, var olan sorunlar karşısında herkesin sabırlı olması gerektiğini söyledi. Çözmesi gereken sıkıntıların, engellerin farkında olduğunu söyleyen Erdoğan, “Milletimiz her mücadelede yanımızdaydı. Vatandaşlarımızdan biraz daha sabır, metanet, cesaret, gayret ve destek istiyoruz. Türkiye yeni kapıları, fırsatları değerlendiriyor” dedi.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir diğer aşaması olan ve emperyalistlerin paylaşım rekabetleri sonucunda Suriye’de gelinen noktayı kendisi açısından da kahramanlık hikayesi olarak sunan Erdoğan, istediği sabrı vermeyenleri de hedef alacağının işaretlerini verdi.
“Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” sorusu soranlara da seslenen Erdoğan, cihatçıların zaferine işaret ederek “Şimdi gördün mü bizim niçin oralarda olduğumuzu? Suriye’nin başındaki nerede?” diye sordu.
AMAN GÖSTERİ BOZULMASIN
Erdoğan’ın halka sabır telkinleri de yeni değil. 2011’de Suriye Devlet Başkanı Esad’a “Suriye bizim iç meselemiz sabrımız kalmadı” diye seslenerek savaşı körükleyecek politikalara yönelen Erdoğan, o dönemde de halktan sabırlı olmalarını istemişti.
Erdoğan’ın bir kez daha halktan istediği sabrın 13 yıl öncesiyle en önemli farkı ise artık ne kendisi eskisi kadar güçlü ne de MHP ortaklığı ile kurduğu rejimin ciddi bir toplumsal desteği kaldı. Ortaya koyulan illüzyon gösterisi de tam olarak bu şartlarda ortaya atıldı.
Sadece yerel seçimlerin ardından yaşananlar bile bu gerçeğin kanıtı. Ardı ardına atılan kayyumlar, muhaliflere yönelik baskı politikaları, sokakta direnen tüm kesimlere yönelik saldırılar hepsi bu gerçeğin ortaya çıkmaması için.
GERÇEK KAZANIR, YETER Kİ BİRLEŞİLSİN
Bu yüzden asıl mesele yaratılan bu illüzyonun nasıl bozulacağı. Rejimin karşısında duran ve bulundukları her alanda itirazlarını sürdüren tüm kesimler de şüphesiz bu sorunun muhatabı.
Bir illüzyonun ancak gerçekler karşısında bozulabileceği de kesin. Öyleyse bu gerçekleri haykıranlar nasıl sorusunun cevabını da bizlere veriyor.
KESK’in ‘Geçinemiyoruz’ sloganıyla düzenlediği miting, Erdoğan’ın yasak kararını tanımayacaklarını açıklayan metal işçileri, hakları için Ankara’ya yürüme iradesine gece gündüz sahip çıkan Polonez işçileri, özelleştirmelere karşı eyleme geçen madenciler, asgari ücret talebiyle alanlara dökülen Nakliyat İş’e üye işçiler, Trabzon Uzungöl’den, Kazdağlarına yaşamı savunan çevreciler, iktidar blokuna karşı bir araya gelen eğitimciler, sağlık emekçileri, kadınlar, gençler ve emekliler…
İşte ülkenin bu büyük çoğunluğunun ekonomik krize karşı yükselen talepleri, gelecek ve yaşam mücadeleleri, hak, hukuk, adalet arayışları Saray rejimine karşı en büyük güç. Tüm bu direnişlerin bir araya gelişleri de illüzyonu ortadan kaldıracak gerçekleri açığa çıkarmak için fazlasıyla yeterli.
∗∗∗
‘ERDOĞAN DEVRİMİ’ ÇÖZMÜŞ
Saray’ın danışmanı Mehmet Uçum sosyal medya hesabından Pazar yazısı yayımladı. Anayasa değişikliği tartışması üzerinden anadil mesajları veren Uçum, Türkçe’nin tek ve resmi dil olduğunu vurguladı.
‘Kürt sorunu’na dair mesajlar veren Uçum, Kürtçe konusunda Anayasa’da bir değişiklik yapılmayacağını vurguladı. “Yasaklar, inkâr ve ret politikaları 12 Eylül Faşizmi döneminde tavan yaptı” diyen Uçum, rejimin illüzyon gösterisinde el artırdı. Uçum, 12 Eylül döneminde zirveye çıktığını bu yasakların “Erdoğan devrimi” ile aşıldığını ileri sürdü.
Kendilerinin ülkeye özgürlük getirdiklerini iddia eden Uçum, “TDK tarafından Türkçe-Kürtçe sözlükler hazırlandığından, Anadillerde siyasi propaganda yapmanın serbest olduğundan, Kürtçe yayınlarla ilgili bütün sınırlamalar kaldırıldığından” örnekler verdi.
Uçum, “Sonuç olarak; Türkçenin egemen ve birleştirici tek dil olmasının zorunlu sonucu ve değişmez, değiştirilemez kuralı olarak Devletin dili, yani resmi dil Türkçe’dir. Eğitimde zorunlu tek dil de Türkçe’dir. Bunun dışında bu topraklarda kullanılan bütün anadil ile lehçeler, bu dillerin öğrenilmesi ve kullanılması devletin sağladığı özgürlüklerle güvence altına alınmıştır” ifadelerini kullandı.
∗∗∗
MUHALEFETTE KAFALAR KARIŞIK
Saray rejimi dış siyasette ‘Terör örgütüne müsaade etmeyeceğiz’ söylemleri ile içeride bekletilen Öcalan sürecini beraber götürürken yarattıkları illüzyonun bir diğer yüzünü muhalefetim sesini kısmak olarak kullanıyor. Rejimin bu hamleleriyle DEM Parti, bekle gör konumuna itilirken, CHP’de kafa karışıklığı sürüyor. CHP, Suriye meselesinde hala bir tavır geliştirebilmiş değil. Partiden yapılan açıklamalara göre CHP, ‘Suriyeliler artık gidebilir’, ‘Tüm paydaşlarla Suriye yeniden şekillenmeli’, ‘Sınırdaki YPG ve IŞİD’e karşı mücadele edilmeli’ söylemlerinin ötesinde bir muhalefet üretemedi. Şam’da açılan büyükelçiliğe ve cihatçılarla yürütülen sürece karşı da etkisiz kalan ana muhalefet bu haliyle iktidarın arkasına dizilmiş pozisyondan çıkamıyor.
∗∗∗
SARAY CİHATÇILARA EL UZATTI
Suriye’deki cihatçıların zaferini coşkuyla karşılayan iktidar, terör örgütü olarak da kabul ettiği Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) yönetimiyle askeri işbirliğine hazır olduklarını açıkladı.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, yeni durumun öyle ya da böyle kabul edilmesi gerektiğini söyledi. “Öncelikli konumuz PKK/YPG terör örgütünün tasfiyesidir. Bunu ABD’li dostlarımıza da açık ve net şekilde ifade ettik” diyen Güler, “PKK/YPG’nin ana gelir kaynaklarından biri olan ve petrolün ana bölgesi Deyrizor muhaliflerin kontrolüne geçti… Ferhat Abdi Şahin Suriye’de bulunduğumuz alanlarda yeni Suriye bayrağından başka bayrak dalgalandırılmayacak’ mesajı verdi. Bu mesaj, terör örgütünün yeni dönemde kendini kurtarmaya yönelik bir arayış içerisinde olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.