Son zamanlarda özellikle gazete ve dergilerde ‘’Gençler deizme ve ateizme kayıyor” benzeri sözleri çok duymuşsunuzdur. Türkiye’de özellikle AKP iktidarı döneminde dindar nesiller yetiştireceğiz dendiği halde gençlerin deizme ve ateizme kayma sebepleri araştırılıyor. Acaba böylesine bir iktidar döneminde nasıl oluyorda dindar nesiller yetişmiyor da, dinden kaçış gözleniyor? Bunun sebepleri üzerinde epey araştırma yapıldı, tartışmalar, konuşmalar oldu.
Bu topraklarda deizm ve ateizmden ne anlaşılması gerekir? Niçin gençlerde böyle bir eğilim gözleniyor? İslamiyet yetersiz mi kalıyor? Mevcut din anlayışı insanları İslam’dan mı soğutuyor? Şimdi bu sorular üzerinde durup sizlere bir şeyler söylemek istiyorum. Öncelikle bence gençler arasında deizm ve ateizme kayış söz konusuysa bu olumsuz değil, olumlu bir gelişmedir. Yani iyiye doğru gidiş söz konusudur. Bunun sebebi deizmin ve ateizmin veya dindarlığın kendisinden kaynaklanmıyor, gerçek İslam’ı öğrenme ortamı daha iyi oluştuğu için. Eğer gençler deizme ve ateizme doğru kaymışlarsa, gerçek İslam’ın ne olduğunu daha iyi öğrenme ve anlama noktasına yaklaşmış olurlar. Çünkü mevcut İslam anlayışı ile gerçek İslam’ın derinliklerine ulaşmak mümkün değil. Önce kafalarındaki İslam’ı silmeleri, mevcut dinden çıkmaları gerekiyor ki doğru dinin ne olduğunu öğrenebilme ortamı ve imkanı oluşsun. Yoksa bizatihi deizm ve ateizmin kendisini kötü gördüğümden dolayı değil.
Benim görüşüme göre aslında insanların inanç noktasında nerede durdukları fazlaca önemli değildir. Yani bir ateistle bir deist veya bir Müslümanla bir Yahudi, bir Hinduyla bir Agnostik benim nazarımda hepsi birdir. Bunlar inanç esas alınarak yapılan ayrımlardır ve netice itibariyle hepsi aynı noktaya çıkar. Belirli bir noktadan sonra inanmakla, inanmamak arasında bir fark yoktur. Neden peki? Çünkü bu değer ölçüsü değildir. İnsan inanıyor diye iyi bir insan, inanmıyor diye kötü bir insan, şu dine inanıyor diye iyi insan, bu dine inanıyor diye güzel insan yada hiç birine inanmıyor diye dürüst bir insan olmuş olmaz. Bunlar inanç noktasında bir takım ayrımlardır ve birbirimize taktığımız isimlerden ibarettir.
Peki aslolan nedir? Aslolan insanların davranışlarıdır. Yani çevreye, toprağa, suya, ekine, ağaca, canlılara, ailesine, beraber iş yaptıklarına, arkadaşlarına nasıl davranıyor ona bakılır. İyi insan veya kötü insan orada ortaya çıkar. Mesela benim yukarıdaki komşum ineğe veya soğana tapabilir. Yahudi, Hristıyan, Budist olabilir veya hiçbir şeye inanmıyor da olabilir. Bunların hiç birine karışamam. Ancak yukarıdan aşağıya kilim çırptığı an karışırım ve bozuşuruz. Yukarı çıkar ve kendisine derim ki; ‘’Yaşam biçimin, inancın veya inançsızlığın, soğana veya ağaca tapman hepsine eyvallah, bunlara asla karışmayız. (Sonuçta bunların hepsinde belirli bir noktadan sonra inanmakla inanmamak arasındaki fark kayboluyor.) Ama senin davranışın yanlış, yukarıdan aşağıya benim tepeme kilim çırpıyorsun, Böyle şey olur mu birader? ’’ deriz.
Deizm, Allah var ama dinlere inanmıyorum, benim Allah’a inanışım yeter demektir. Ateizm de, Allah da yok anlamına geliyor. Çünkü Allah’ı ne görüyoruz, ne de varlığını kanıtlayabiliyoruz. Burada da insanların davranışlarına bakılır. Bence deizm ve ateizmden daha insani olanı agnostik olmaktır. Agnostizm, Tanrı var mı yok mu bilmiyorum, şüphe içindeyim demek değil; bu konuda kesin konuşmaya bir tür tepkidir. Agnostik Deiste şöyle der: ‘’Tanrı vardır diye kesin yargı cümlesi kuruyorsun. Nereden biliyorsun, gittin kendisi ile görüştün mü? Laboratuvarda kesin verilere mi ulaştın? Nasıl böyle kesin konuşabiliyorsun?’’ Agnostik Ateiste de şöyle der: ‘’Sende Tanrı yoktur diye kesin yargı ifade eden cümleler kullanıyorsun nereden biliyorsun? Görünmüyor olması olmadığı anlamına mı geliyor? Nasıl böyle kesin konuşabiliyorsun? Ancak Tanrı’nın olmadığını düşünüyorum, Tanrı bana yokmuş gibi geliyor diyebilirsin. Fakat kesin yargıda bulunmak doğru değildir.’’ Her iki tarafı da daha mütevazi olmaya ‘’Ben olmadığını düşünüyorum ama belki de vardır emin değilim.’’ gibi kesin yargılar ifade etmeyen cümleler kurmaya ve yargılarda bulunmamaya davet eder. Bu nedenle bence agnostisizm en insani olanıdır. Hakikaten de baktığımız zaman vardır diyenler de, yoktur diyenler de bu yargılarını kesin bir şekilde ispatlayamazlar. Yokmuş gibi görünüyor ama belki vardır, varmış gibi görünüyor ama belki yoktur demek eşit iddiada olan söylemlerdir. Yani görünür dış dünyada varlığına ait deliller ile yokluğuna ait deliller yarı yarıyadır.
O zaman biz işimize dönelim. Birbirimize zarar veriyor muyuz, yukarıdan aşağıya kilim çırpıyor muyuz, yoldaki taşı kaldırıyor muyuz bunlara bakalım. Verdiğimiz vergiler nereye gidiyor, hakkımız yeniyor mu, çalıştığımızın karşılığını alabiliyor muyuz, mevcut nimetleri nasıl bölüşeceğiz, şehirlerde beraber nasıl yaşayacağız bunları konuşalım. Bunlar konusunda iyi şeyler söyleyenler, güzel işler yapanlar iyi insanlardır. Allah’ın varlığına ister inansın ister inanmasın, ister şu dinden ister bu dinden, ister eski dinden ister yeni dinden olsun fark etmez.
Demek ki insanları toplumsal bir aradılığı zedeleyici, zarar verici davranışlarda bulunup bulunmadığına göre tasnif ettiğiniz takdirde bu pratik anlamda çok yararlı oluyor. Şimdi bu cümleden bakarak söyleyecek olursak deizmin ve ateizmin bu topraklardaki anlamı Avrupa’daki gibi değildir. Türkiye gibi bir ülkede herhangi bir genç ‘’Ben Müslümanlıktan çıkıyorum ateist veya deist oluyorum.’’ dediği zaman bu ne anlama geliyor? Bunu demelerinin altında yatan gerçek nedir? Böyle yapmaları aslında bir tepkiyi ifade ediyor. Mevcut din anlayışını, mevcut Allah anlayışını reddettiğini gösteriyor. Belki de onlara ‘’Sence Allah nasıl bir şey?’’ diye sorsanız şöyle cevap vereceklerdir: ‘’Bence Allah şöyle şöyle bir şey ama bunlar böyle söylemiyorlar. Mevcut anlayışa ve uygulamalara bakıldığında, Allah’ın bunları söylemediğini, Peygamberin anlatıldığı gibi şeyleri yapmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Ben bu din anlayışını ve uygulamaları kabul etmiyorum. O yüzden bende deist oluyorum, ateist oluyorum’’ dediklerini görüyoruz. Allah, kitap adına yapılan uydurma aktarımlara, Kur’an’ın çarpıtılarak yorumlanmasına karşı ortaya çıkan bir durum. Bu şekilde tepki verip deist olan, ateist olan birçok kişi ile görüştüm ve konuştum. Sonuçta bu insanların neye tepki verdiği konusunda biraz deşildikleri zaman ‘’Din senin anlattığın gibi bir şey ise bunla bir sorunumuz yok. Benim inandığım Allah da zaten böyle bir şey’’ derler. Aslında deist veya ateist olmak, Allah’ın varlığı ve yokluğu konusunda, derin ızdıraplar ve acılar çekerek, varoluş sancıları içinde kıvranarak, ontolojik krizler yaşayarak ulaşılmış bir sonuç değildir. Var olana bir tepki, hatta yer yer şiddetli bir tepkiden dolayı bunların bu noktaya geldiğini görüyoruz.
Dolayısıyla bu olumsuz bir şey değildir, bilakis olumludur. Kaldı ki gerçekten deist veya ateist olunsa bile, benim görüşüme göre o da sorun değildir. Çünkü sonuç itibariyle anlattığım gibi inançlılık veya inançsızlık birdir. Biz davranışa bakarız, davranışı iyi olan bir ateist iyidir, davranışı kötü olan bir inançlı kötüdür. İnançlı ama davranışı kötü olan, inançsız ama davranışı iyi olan insanlar var. Kişinin davranışı iyi ise inancına veya inançsızlığına bakılmaz. Kur’an-ı Kerim buna salih amel diyor. ‘’İman edenler ve salih amel işleyenler cennete gidecektir.’’(Ra’d suresi 29) İman etmek, güvenmek demektir. Güvenenler yani salih amel işleyenler, iyi, doğru, düzgün, adaletli işler yapanlar, erdemli bir hayat sürenler inançlı veya inançsız olduğuna bakılmaksızın, hangi dilden olduğuna bakılmaksızın, yeryüzündeki 370 tane Tanrıya inandığına bakılmaksızın, hangi yöreden, aileden olduğuna, soydan olduğuna bakılmaksızın kişinin ameli, praksisi, davranışı esas alınacaktır ve bu ölçü kabul edilecektir. Şimdi o zaman dini değerlendirmeyi, dindarlığın ölçüsünü, davranışlara kaydırdığımız zaman inançların ve inançsızlığın bir önemi kalmıyor. O, kişinin içinde bir inançtır. İçinde inanç olabilir de olmayabilir de, davranışlarına tam olarak yansıyabilir de, yansımaya bilir de. Davranışlarının gücünü inancından aldığı gibi, vicdanından, irfanından, insanlığından da alabilir de, almayabilir de. Sonuçta biz davranışlara bakarız. Davranışların nereden ilham aldığına, güç aldığına değil bu kişiyi ilgilendirir. Kişi vicdanından kaynaklanarak iyi şeyler yapıyorsa o iyidir. Kişi inancından kaynaklanarak iyi şeyler yapıyorsa o da iyidir. Davranışları iyi olduğu için ikisi de iyidir. Davranışları biri inançsız olduğu halde vicdandan, öbürü de inançlı olduğu için inancından alıyor olabilir. Davranışların kaynağı bizi ilgilendirmez kişiyi ilgilendirir. Biz davranışın kendisine bakarız. Kur’an’da anlatılan Allah ezilenlerin Allah’ıdır, yoksulun sesi ve çığlığıdır. Kasas Suresi 5. ayetinde ‘’Biz yeryüzünde ezilenleri önderler yapmak istiyoruz. Böylelikle Firavun’un da korktuğunun başına gelmesini istiyoruz.’ denir. Bu da gösteriyor ki Allah yeryüzünde ezilen insanların yanındadır. Nerede zenginden, güçlüden, kudretliden yana bir Allah yorumu görürseniz bilin ki o uydurmadır, aslı astarı yoktur ve Kur’an’a terstir. Kur’an’ın hiçbir yerinde zenginlerin, güçlülerin, kuvvetlilerin övüldüğü görülmez. Daima yoksullar, mustazaflar, yani ezilenler, zayıf düşürülenler, yolda kalmışlar, boyunduruk altındakiler, köleler, alınıp satılan kadınlar hep kayırılır, kollanır, durumları iyileştirmeye çalışılır. z. Davranışı iyiyse o kişide iyidir.
Dolayısıyla gençler deizme, ateizme kayıyor diye paniklemenin bir alemi yok. Deizmin ve ateizmin yayıldığı, gençler tarafından benimsendiği bir ortam, mevcut çarpık, uydurma ve hurafeye batmış din anlayışlarının yaygın olduğu bir ortamdan daha iyi bir ortam olacaktır. Çünkü öylesi bir ortamda gençler, mevcut hurafeci, mitolojiye batmış, gerçek hayattan kopmuş, din çöplüğüne dönmüş, uydurma rivayetlerle aslı astarı kaybolmuş din anlayışının içerisinde debelenip duruyorlar. Böylesi bir ortamda gerçek İslam’ı bulmaları çok zor. Ama öbürün de hiç olmazsa bunlardan arınmış olacaklar. Kafalarında sadeleşme söz konusu olacak ve mitolojiden, hurafeden biraz olsun arınmış olup din çöplüğünden çıkmış olacaklar. Böylelikle ‘’Bakalım neymiş bu İslam’ın aslı?’’ diyerek öğrenme, görme, temas kurma imkanları daha sağlıklı hale gelecektir diye düşünüyorum. Bu nedenle de deizme, ateizme kayış meselesini olumsuz bir gelişme olarak görmüyorum. Zaten şu anki mevcut anlayış, benim anlatmış olduğum din yorumuna, bir tür deizm ve ateizm diyor. Biz de zaten mevcut din anlayışını bir noktadan sonra reddediyoruz. Bu dinin tahrif olduğunu, bozulduğunu, dindarların kafasının din çöplüğüne döndüğünü, bu mahalleyi terk etmek gerektiğini, yeni ve taze din, asıl dinin özüne ulaşmak için zihnen oraları terk etmek gerektiğini zaten biz de söylüyoruz.
Hatta ben birkaç yerde şöyle cümleler kullanmıştım: ‘’Ben de mevcut dinin ateistiyim.’’ Yani mevcut din anlayışını, Allah anlayışını kabul etmiyorum. Çünkü bu Allah’ı yeryüzündeki sömürünün, halkları uyuşturmanın, gerçeğe ulaşmanın önündeki bir engel olarak anlatıyorlar. Mevcut din anlayışına göre, Allah zengini zenginlikle, yoksulu yoksullukla imtihan ediyor. Maden ocaklarında ölenler Allah’ın kaderi ve takdiri ile ölmüş oluyorlar. Nerede bir zayıf, güçsüzün başına bir iş gelse Allah’ın takdiri oluyor. Nerede bir güçlü, zengin varsa o bir nimete kavuştuğunda Allah ona vermiş oluyor. Bu zengini kayıran, zayıfı güçsüzlüğü ile yapayalnız bırakan Allah anlayışı gerçek İslam anlayışı değildir. Kur’an’da anlatılan Allah bu değildir