İstanbul’un her yerinde lise çağında eğitimden kopmuş çocuklar var. 16 yaşındaki Tuğba da bu yıl bırakmış okulu. Bir güzellik merkezi olsun istiyor. 29 yaşındaki Ekin öğretmen, part time işler yapıyor ama hayali tiyatro.
Hazırlayan: Semra KARDEŞOĞLU
Sayıları 3.5 milyonu bulan ne istihdamda ne de eğitimde olan çocuk ve gençler ne düşünüyor, ne hissediyor? Gelecekten beklentileri neler? Onlara kulak vermek istedim. Beyoğlu’nda ilk gittiğim mahallede konuştuğum ve kendi dükkanını işleten 30’lu yaşlarındaki bir erkeğe “Mahallenizde okula da işe de gitmeyen çok kişi vardır” dedim. “Yok, benim bildiğim yok” dedi. Evliymiş, eşinin yaşını sordum 25’miş. Çalışıyor mu ya da okuyor mu? dedim. “Evliyiz. Benim işim var çok şükür. Çalışmasına ihtiyacımız yok, niye çalışsın” yanıtı verdi. İşte eşiniz bu grupta dedim. “Zaten çalışmak istese ne iş yapabilir. İlkokul mezunu. Çocuklarımıza bakıyor, eve bakıyor“ diyerek sonlandırdı konuşmayı. İşte Türkiye’de ne eğitimde ne de istihdamda olan 3.5 milyon içinde yer alan kadınlardan biri o kadın. Ama işin kötüsü ne kendileri ne çevresi bunun farkında.
UZİ’Yİ SEVİYOR, GÜZELLİK MERKEZİ OLSUN İSTİYOR
Beyoğlu’nda bir başka evin önünde gördüğüm kız çocuğuna sordum. Okula gidiyor musun? “Yok hayır bıraktım” dedi. Kaç yaşındasın “16”.
Sonra neden bıraktığını ve diğer soruları yönelttim ona. Anlattı:
Adım Tuğba. Kağıthane’de bir lisede okuyordum. Geçen haziranda birinci sınıf sonrası bıraktım. Okuldan annemi arayıp sordular, neden gelmediğimi. Sonra gelen olmadı. Çok sevmiyordum dersleri okumayı. Bir tek Türkçe dersini sevdim. Annem ilkokul 4’te bırakmış okulu. Annem babam kızdı ama işte. Benim isteğim bir güzellik merkezim olması. Neden güzellik merkezi? Seviyorum saç yapmayı, makyaj yapmayı. Mahalleden arkadaşlarım makyaj için bana gelirler hep. Ama biraz kas güçsüzlüğü var bende. Henüz tam teşhis konmadı. O da engelliyor beni. Bu konuda bana bir destek olunsa devletten. Ben en çok Rap müzik seviyorum. Uzi var şarkıcı onu dinlemeyi seviyorum. Eğlenceli benim için. Gezmeyi çok seviyorum. Arkadaşlarımla yürümek, mağazalara bakmak.
PART TIME GEÇEN HAYATLAR
Nazlı ve Ekin ile Beyoğlu’ndaki bir çayevinde karşılaştım. Tostlarının yanında çay içiyorlardı. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin en üst yaş sınırında yani 29 yaşında ikisi de. Nazlı, Marmara Üniversitesi resim öğretmenliği bölümünden mezun olmuş. Bir kursa girmiş yeni, KPSS’ye hazırlanıyor. Neden bu kadar beklediğini sordum, yanıtladı: Üniversiteye başladığımdan beri çalışıyorum. Genelde dönem dönem sigortalı bazen sigortasız. Garsonluk yapıyor şu an.
SÜREKLİ LEVEL ATLAMAK ZORUNDAYIM SANKİ
Nazlı 29 yıllık hayatını özetliyor: Sanki bir oyun ve biz sürekli level atlamak zorundayız. Orta sonda başladı bu. Lise sınavına hazırlandık, girdik. Sonra üniversite sınavı. Sonra felaketler geldi, darbe girişimi, pandemi, deprem, ekonomik kriz. Sokak köpeğini öldürebilmek için yasa çıkarılıyor. Ben bu ortamdan nasıl ve neyi umut edebilirim.
Öğretmenliğe atanan arkadaşlarım var. Ama onların da hayatı iyi değil ki. 35 bin lira civarı maaş alıp 25 bin lira kira veriyorlar. Öte yandan öğretmenler saygı duyulan kişilerdi. Mesela Hababam Sınıfı’nda izlediğimiz Mahmut Hoca vardı. Şimdi yok böyle bir şey. Çok şey istediğimi düşünmüyorum. Bir işim olsun, geçinecek para ve sosyal hayatıma ayıracak vakit olsun yeter. Ekin ise özel bir üniversitede okul öncesi öğretmenliği bölümünden mezun olmuş. O da 29 yaşında. Part time işlerde çalışıyor. Neden halen part time? Ekin anlatıyor: “Konservatuara gitmek istiyordum, tiyatro bölümüne, olmadı. Sonra bu bölüme girdim. Okul bitti. Alanımda bir iş bulamadım. Garsonluk, göz sağlığı merkezinde göz ölçümü, mağaza da tezgâhtarlık yaptım. Halen garsonluğa devam ediyorum, sigortalı değilim. Ama asıl olarak bir tiyatro atölyesindeyim. Aşamalı bir kurs gibi burası, oyunculuk eğitimi veriliyor. Kendi alanımla ilgili yani öğretmenlikle ilgili şu an bir şey yapmayı düşünmüyorum. Şansım olduğunu da sanmıyorum.
Geleceğe dair bir planım var mı? Yok aslında. Yurtdışında yaşamayı istiyorum ama çok kolay değil. Karadağ daha kolay gibi. Belki öyle bir şey yaparım. Kasımpaşa’da üç arkadaş ortak bir evde kalıyoruz. Güvenli bir şekilde eve gitmek istiyorum. Daha geçenlerde Taksim’de bir kadına sokak arasında saldırdılar. Bu hepimizi etkiliyor tabi.
∗∗∗
DEZAVANTAJLI MAHALLELERDE DURUM ZOR
İstanbul’da gündüz saatinde sık sık gençlerin oluşturduğu gruplara rastlamak mümkün. Ben de görüşecek kişileri ararken böyle bir gruba rastladım. Hepsi erkek, yaşları 15 ila 26 arasında. En büyükleri Yusuf. Adana’dan İstanbul’a göç etmişler. Eğitimi 9 yaşında bitmiş, söylediğine göre. Yusuf yanıtlıyor sorularımı: Gül satıyorum akşamları. Daha ilerisi yok benim için gerisi de yok bugün var sadece. 10 erkek kardeşiz biz. Pasaport alıp yurtdışına çıkmak istedim. Vermediler. En çok Haliç kıyısına gitmeyi seviyorum.”
Bilal 10’uncu sınıftan ayrılmış 16 yaşında 17’e yeni girmiş. Bilal dersleri kötüymüş bu nedenle okulu bırakmış. İki kardeşi kurye olarak çalışıyor. “Peki sen okulu bırakınca kimse gelip sormadı mı neden gelmiyorsun bu zorunlu eğitim” diye. Bilal “Yok olmadı. Ben kendi isteğimle bıraktım o yüzden bir şey yapamazlar” diyor. Sonrasını anlatıyor: Ben öğlen 3 -4 gibi kalkıyorum. Telefona bakıyorum. Mahallede arkadaşlarla görüşüyorum. Böyle geçip gidiyor gün.”
YANI BAŞIMIZDA YAŞAYAN HAYALETLER
Daha yazıp anlatacak çok şey var ama… Bir ülke çocuklarına okul değil eğitim veremiyorsa, kitap okumayı sevdiremiyorsa, okulunu sevip mezun olana iş sağlayamıyorsa engelli gencine uygun eğitim veremiyorsa ne olabilir? Bu gençlerin bir bölümü o dezavantajlı mahallelerde para basan çetelerin pençesinde un ufak oluyor. En önce onlar harcanıyor. Önce onlar düşüyor. Sonra, sonra diğerleri domino taşı gibi. Herkesin geleceği bir yanda birbirine bağlanıyor, çünkü kurtulmak yok tek başına gerçekten….
∗∗∗
BİTTİ.