Birçoğumuz daha iyi bir yaşam tarzı edinme umuduyla kendimize dönük Yeni Yıl planları yaparız. Bazılarımız daha çevre dostu olmak isteyebiliriz. Bir kısmımız daha iyi beslenmek, sigarayı bırakmak ya da benim gibi daha çok spor yapmak için planlar kurabiliriz.
Bu kararları almak ve planlar yapmak alışkanlıklarımızı değiştirebileceğimiz inancına dayanır. Bunlar, bir sonraki yıl neler olacağının henüz belirlenmediği fikrine dayanır. Sonuçta bir kutu kahve mi, yoksa bir çift yeni spor ayakkabısı mı alacağımız bize bağlıdır, öyle değil mi? Geleceğin henüz belirlenmemiş olduğuna inanırız.
Peki her şeyin önceden belirlenmiş olması mümkün mü? Bu fikir Orta Çağ teolojisinden modern fiziğe kadar pek çok farklı disiplin içinde ele alınmıştır.
Hepimiz zamanı; geçmiş, şimdiki ve gelecek olarak tahayyül ederiz. Ancak bu anlayış, 1900’lerin başında Albert Einstein’ın ünlü görelilik kuramını ortaya atmasıyla sarsılmıştır.
İlgili konu: İzafiyet teorisi nedir?
Einstein’dan önce “şimdi” evrendeki herkes tarafından paylaşılan bir zaman kategorisiydi. Einstein’dan önce saate bakabilir, saatin örneğin öğle 12’yi gösterdiğini görebilir ve benden çok uzaktaki insanlar için bile pek çok şeyin “şimdi” gerçekleştiğini söyleyebilirdim. Örneğin ben ofisimdeki saate bakarken Ankara şehir merkezindeki saatler öğle namazının saatini gösteriyor, İstanbul’daki bir kişi gökyüzündeki bir kuşa bakıyor ve ışık yılı uzaklıktaki bir galakside gezegenler birbiriyle çarpışıyor. Hepimiz tüm bunların gerçekleştiği tek bir şimdiyi paylaşıyoruz.
Einstein’ın ortaya koyduğu görüşten sonra bu artık doğru olmaktan çıkmıştır. “Şimdiki zaman” hakkında artık yalnızca kendi evren perspektifimden, kendi ‘referans çerçevemden’ konuşabilirim. Tüm evren boyunca uzanan bir tek bir şimdi, artık yoktur. Benim bakış açımdan “şimdi” gerçekleştiğini gözlemlediğim şey, bir başkasının bakışından çok farklı görünebilir. Örneğin, bir uzay gemisiyle Dünya’nın yakınından ışık hızına yakın bir hızla geçen bir Marslı, kendi “şimdi”sinde saatin Ankara için öğle namazı vaktini gösterdiğini görebilir; ancak Ankara’da öğle ezanının henüz okunmadığını da fark edebilir. Benim “şu anım” Marslı’nın “şu anından” farklıdır ve neyin “şu an” sayılacağı bireysel bakış açılarımıza bağlıdır.
Bir benzetme yapmak gerekirse, “şu an” ya da “şimdi” tıpkı “bura” gibidir. “Bura” haritada bulabileceğiniz bir yer değildir; sadece sizin çevrenize göre konumunuzu tanımlar. Benim “bura” dediğim yer şu anda Ankara’yı içerir; ancak sizin “bura” dediğiniz yer muhtemelen başka bir şeyi içeriyordur. Tıpkı benim “şimdi”min Marslı’nınkinden farklı olması gibi…
Benim “şu anım” Marslı’nınkinden ya da herhangi bir başkasınınkinden daha özel değildir. Eğer “şimdiki zaman” sadece bir perspektif meselesiyse o zaman tüm zamanlar eşit olmalıdır. 1 Ve eğer hepsi eşitse hepsinin var olması gerekir; tıpkı Almanya’daki tüm şehirlerin, “bura” olarak sayılan şey bir gözlemciden diğerine değişse bile var olması gibi. Burada gözlemlediğim için sadece Ankara2nın var olduğunu söylemek saçmalık olacaktır.
Ancak bu durum “açık gelecek” inancımıza karşı durur. Eğer zamanın tüm anları mevcut ise bu benim 2025 yılında her gün spor yapmak yerine yatakta kalmamın da var olacağı anlamına mı gelir? Gelecekteki olaylar ben onlar hakkında bir şey yapamadan da zaten “orada” mıdır?
Bunu düşünmenin bir başka yolu da Tanrı’nın geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekteki her şeyi bildiği şeklindeki dinsel anlayıştır. Peki ama Tanrı geleceği nasıl biliyor? Tanrı’nın Ocak 2025’te spor yapıp yapmayacağımı bilmesinin temelinde ne yatıyor?
Boethius, buna bin yıldan fazla bir süre boyunca doğru kabul edilecek bir yanıt vermiştir. Ona göre geçmiş, şimdi ve gelecekteki her şey Tanrı için zaten vardır ve Tanrı’nın varlığının nedeni de Tanrı’nın bizatihi kendisidir. İnsanları bir vadide yürüyen yolculara, Tanrı’yı ise vadiyi çevreleyen dağların en yüksek tepesinde duran bir gözlemciye benzeten Boethius, bizim önümüzde uzanan yolun parçalarını gördüğümüzü ve fakat Tanrı’nın dağın tepesinden, bizim önümüzdeki yolun tamamını gördüğünü ifade eder. Yolun tüm bölümleri, biz henüz görmesek de Tanrı için mevcuttut. Benzer şekilde, Tanrı benim doğumumu, şu anda bu makaleyi yazmamı ve 2025’te ve sonrasında yapacağım her şeyi ebediyen bilir.
Bu bizi Einstein’ın göreliliğinin ima ettiğine benzer bir sorunla karşı karşıya bırakır ki Aquinas ya da Scotus gibi pek çok Orta Çağ filozofu bu sorunu fark etmiştir. Tanrı’nın bilgisi şüphe götürmez olduğundan, eğer Tanrı bir şeyin olacağını biliyorsa o şey olmak zorundadır. Eğer Tanrı yolcunun yolda hangi dönemece sapacağını görüyorsa bu yolcunun yolculuğunun zaten belirlenmiş olduğu anlamına mı gelir? Ocak 2025’te spora gitmek yerine yatakta kalmam Tanrı’nın görüşünde zaten mevcutsa bu, öğleden sonra spor ayakkabısı almak için zahmet etmemem gerektiği anlamına mı gelir?
Tanrı geleceği görüyorsa ve tüm zamanlar zaten onun için mevcutsa olanı biteni değiştirmeye çalışmanın ya da bir çözüm aramanın ne anlamı vardır?
Orta Çağ düşüncesiyle ilgilenenler ve Einstein’ın göreliliğiyle boğuşan modern filozoflar, dilin bu sorunun ana müsebbibi olduğunu kabul ederler. Örneğin, az önce geleceğin “şimdiden” var olduğunu söyledik. Ancak “şimdiden” kelimesinin “şimdi” ya da “burada” kadar göreceli olduğunu kabul etmeliyiz.
Fizikte tüm zamanlar var olabilir; ancak bizim “şimdi”mize göre olan zamanlarda ne olacağı hâlâ bize bağlıdır. Evrendeki tüm olaylar zinciri var olabilir; ancak biz hâlâ bu zincirin aktif aktörleri konumundayızır ve bunların hepsi “bir anda” ya da “şimdiden” var değildir. Bunlar sadece ihtimal dâhilinde mevcuttur ve hâlâ benim şu anda, bana göre şimdiki zamanda nasıl hareket ettiğime bağlıdır.
Benzer şekilde, Orta Çağ teologları için Tanrı beni 1 Ocak’ta kalkıp spora giderken görebilir; ama aynı şekilde 31 Aralık’ta alarmımı kurarken, 20 Aralık’ta arkadaşıma onunla birlikte spora başlayacağıma dair söz verirken ve şu anda spor ayakkabısı almak için mağazaya giderken de görebilir. Tanrı için geleceğin var olup olmadığına bakılmaksızın, gelecekte ne olacağı yine de bana bağlıdır; çünkü Tanrı geleceğin bütün suretine sahiptir.
Bu, paradoksal bir şekilde, gelecek var olsa da “şimdiden” var olmadığı anlamına gelir. Bu da gelecekte ne olacağının benim şu anda ve burada ne yapacağıma bağlı olduğunu gösterir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Hilary Putnam (1967), Time and Physical Geometry. The Journal of Philosophy, 64 (8), s. 240-247, https://doi.org/10.2307/2024493