— “Beni okumak isteyen okur tikelden tümele varmayı kabullenmelidir.” Bu öneri bendenize değil, Karl Marx’a ait. Önerisini ise Das Kapital’in müstakbel okurlarına yapıyor. “Muradımı anlamak istiyorsanız, (reddetmeden önce) nihaî tanım ve tesbitlere nasıl ulaştığımı adım adım izlemelisiniz” demeye çalışıyor. Doğurmayı göze almalısınız yani. Tekrar başa. En başa. Bir daha. Yeniden. Marx’ın ölümünden sonra Gründrisse adıyla basılacak bu defterler, gerçekte bir taslak mahiyetindeydi, ve yazarının, yürüdüğü karmaşık yolu tüm aşamalarıyla serimlemesi zaten mümkün değildi. Ne o zaman, ne de şimdi. Üstelik yazar bu talebinde haklı da değildi. Her tümevarım işlemi, doğası gereği, örtük bir tümdengelim biçimidir çünkü. Hiçbir akıl, gerçeklik sözkonusu olduğunda, tüme varmanın bir yolunu bulamamıştır. Marx da. Tümden geliyordu, ama okurundan o tümlüğe adım adım vardığını düşünmesini taleb ediyordu. Ne yazık ki doğada (ve toplumda) bütünün kendisini bulamayız, sadece zihnimizde bulduğumuz bütünlüğü ona yakıştırırız. Parçalar doğadan, bütünlük ise zihinden. Aradaki mutabakat (übereinstimmung) gösterilebilir hâle geldiğinde, yargıların ‘bilimsel’ olduğu söylenir, o kadar! Tâ ki yeni bir mutabakat keşfolununcaya kadar. Yeni bir mutabakat, demem o ki yeni bir bütün, yeni parçalar ve bu bütün ile parçalar arasında yeni münasebetler…
— “Siyasal iktisat kitabımı bitirmek için deli gibi çalışıyorum, çünkü böyle çalışmazsam ben kitabı bitirmeden sistem çökecek!”
Das Kapital’in müsveddelerini yazmakla meşgul olduğu o zorlu günlerden birinde dostu Engels’e böyle yazar Karl Marx.
1857-58’lerde…
Devrim yaklaşmaktadır ona göre. Devrim gerçekleşmeden devrim’in manifestasyonunu gerçekleştirmelidir. Başka bir deyişle, bilincin doğası doğanın bilincine tekaddüm etmelidir.
Önce aydınlatma, sonra aydınlanma ve en nihayet devrim!
Ekonomi-Politiğin bu cerbezeli filozofu, bir şekilde kitabını bitirmeyi başardı, ama sistem çökmedi.
Umut, doğaya karşı insanın en etkin silâhı!
Umutsuzluk ise, hezimetin diğer adı. Zira insan dünyayı her defasında umuduyla yendi.
1 Nisan 1865.
İtiraf, Hollanda’ya gittiğinde, Marx’ın, kuzeni Nanette ile gerçekleştirdiği bir cilveleşme biçimi. Bir tür aşk oyunu.
Genç Nanette sormuş, yaşlı düşünür de cevap vermişti.
Şimdi gelin, bu hoş cilveleşmeyi bir de beraber okuyalım.
Tercih edilen nitelik? / Sadelik
Erkekte? / Güç
Kadında? / Zayıflık
Karakterinizin en belirgin özelliği? / İnatçılık
En sevdiğiniz uğraş? / Nanette’e bakmak
Nefret ettiğini özelliğiniz? / Köle ruhluluk
En kolay affedebileceğiniz özellik? / Saflık
Mutluluk anlayışınız? / Mücadele etmek
Sefalet anlayışınız? / Boyun eğmek
En sevdiğiniz şairler? / Eschyle ve Shakespeare
En sevdiğiniz nesir yazarı? / Diderot
En sevdiğiniz özdeyiş? / “İnsana ait olan hiçbir şey bana yabancı değildir.”
Sloganınız? / “Her şeye şüpheyle yaklaş!”
En sevdiğiniz renk? / Kırmızı
En sevdiğiniz isimler / Jenny ve Laura
Mutluluğun tanımı? / Margaux Şatosu 1848
Mutsuzluğun tanımı? / Dişçiye gitmek
Erki erkeklere yakıştırır Marx. Tabiatıyla, zayıflığın da kadınlara yakıştığını düşünür.
Viktorya dönemi ahlâkı.
Şanslıdır, gelecek asrın devrimci (!) kadınlarıyla tanışacak kadar yaşamamıştır. Erkek gibi kadınlarla… Güçlü ama sevimsiz kadınlarla… Hillary Clinton’larla…
Sloganı ise, “Her şeye şüpheyle yaklaş!”
Ekonomi-politiğin eleştirisi için en vazgeçilemez ilke!
Elbette dünyamızda olup bitenleri anlamak isteyenler için…
Ve bir de Gazze’nin ekonomi-politiğini gözden kaçırmamak için…
Ah Gazze, yavrularını kanıyla emziren anne!