Aklı başında bir ülke hesaplarını çok önceden yapmış olurdu ve Golan tepelerini elde tutmakta ısrar ettikçe, çatışma ihtimalinin gittikçe büyüyeceğini anlardı.
İşte size basit bir hesaplama. Hizbullah’ın Scud füzelerini ve Katyusha roketlerini alın, buna İran yapımı Zilzal füzelerini ve Shibab-3’lerini ekleyin, sonra da 7.5 milyona bölün. Acaba bir İsrailli başına kaç füze düşüyor?
Ve biraz da geometri. Tel Aviv çevresine 3 daire çizelim; birincisi Shihab füzelerinin menzilini göstersin; ikincisi Scud’larınki ve üçüncüsü de Katyusha’larınkini.
Diyelim ki İran, Hizbullah ve Suriye İsrail’e karşı bir saldırı düzenlediler; Hizbullah’a sadece Scudları ateşlemesini Katyushaları saklamasını isteyebilir miydiniz? Ya da İran’a sadece Shahabları ateşlemesini ve Hizbullah’ın Katyushaları saklamasını? Cevaplarınızı bulunduğunuz yerin atış menziline göre verin!
İçimize korkuyu düşüren askeri istihbarat şefimiz Yossi Baidatz ve ‘Hizbullah çoğu resmi hükümetten daha çok füzeye sahip’ şeklinde açıklama yapan Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates oldu.
Ürdün Kralı Abdullah da ‘Bu yaz bir savaş çıkabilir’ dedi. Bu durumda birçok askeri analist İsrail’in önleyici bir saldırı yapmaktan başka çaresi kalmadığını söylüyor. Birden İran’dan gelen nükleer tehdit önemini kaybediyor ve dikkatlerimiz çok çeşitli füzelerden gelecek tehdide yoğunlaşıyor. Korkuya kapılan hükümet de kamuoyunu ve ordusunu yeni bir savaşa hazırlamaya başladı bile.
Aslında, İsrail ve komşuları arasında, caydırmaya yönelik bir terör dengesi söz konusu. Kendisine yönelik bir tehdit hissettiğinde ve askeri olmayan başka önlemler alamayacak durumda olduğunda bunu her ülke yapar.
Şüphesiz ki, İsrail tehdit altındaysa, Suriye, Lübnan, Gazze Şeridi ve Batı Şeria da tehdit altında. İsrail’in ‘Suriye’yi Taş Devri’ne geri döndüreceğiz’ ya da ‘Lübnan’ın altyapısını yok edeceğiz’, veya ‘Hamas’ı mahvedeceğiz ve bu İran’a ibret olacak’ şeklindeki tehditlerini öyle çok duyduk ki bıktık. Eğer birileri korkudan soğuk terler dökecekse, bu Lübnanlılar, Suriyeliler ve Gazzeliler olabilir, İsrailliler değil.
Yine de, Suriye İsrail’den askeri bir darbe alsa bile, bu kabalığını aynen sürdürür. Tıpkı savaş sırasında bombaladığımız Lübnan’ın tehditlerinin daha da artmış olması gibi. Veya Dökme Kurşun Operasyonu’nun Hamas’ın yeniden silahlanmasına engel olamaması gibi. Batı Şeria’da da işgal güçleri de henüz mevcut tehdidi sonlandırabilmiş değil.
Ancak tehdidi gören; fakat bunu hızlandıran şeyi unutan İsrail’den farklı olarak, her komşusunun İsrail işgali altında olan toprakları var. Hepsinin de işgal edilmiş topraklarını geri almak gibi meşru ulusal bir sebebi var. Şiddet içermeyen bir yol düşünen biri bu sebebi kullanıma hazır bir şekilde bulabilir; ama şu an kimsenin buna aldırdığı yok.
Baidatz, İsrail Meclisi Dışişleri ve Savunma Komisyonu’na (Suriye Cumhurbaşkanı) Esed’in barışı istediğini fakat (Başbakan Benjamin) Netanyahu’ya güvenmediğini söyledi.
Fakat söz Hizbullah’ın elindeki füzelerin korkunç rakamlarına gelince diğer söyledikleri arada kaynayıp gitti. Çünkü gerçek şu ki, ne kadar silahlardan anlasak da, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın adını evimizden biri gibi benimsesek de, odaklandığımız noktalar her gün değişiklik gösterse de; iş barış sürecini geldiğinde yolumuzu hep kaybediyoruz.
Baidatz, Esed’in güveninin nasıl kazanılabileceğini hiç anlatmadı ve bu sorulmadı da. Tıpkı Golan Tepeleri’ni kararlaştırılan şartlar altında Suriye’ye geri vermenin Suriye-Lübnan-Hizbullah tehdidini sonlandırıp sonlandırmayacağı sorusu sorulmadığı gibi. Bu tarz soruları ordudan birine sormak çok tehlikelidir tabii- bakarsınız size diplomatik bir çözüm öneriverir.
Fakat onun yerine cevap vermek mümkün. Suriye’yle yapılacak bir barış o ülkeden gelecek askeri bir tehdidi sonlandırabilir, Hizbullah silahlanmasını durdurabilir ve Suriye’yle ilişkilerini kesmeyecek olsa da; İran’ı kararsız bir duruma sokabilir.
Suriye ve Filistinlilerle barış yapmak Türkiye’nin yaklaşımını da değiştirebilir ve İsrail ile diğer Arap ülkeleri arasındaki düşmanlığı etkisiz hale getirebilir.
Özetle, hal böyle olsaydı askeri tehdit ciddiyetini büyük oranda kaybederdi. Aklı başında bir ülke, barış peşinde koşmasa bile –ki gayet açık ki, İsrail bunun peşinde değil- hesaplarını çok önceden yapar ve Golan Tepeleri’ni elde tutmakta ısrar ettikçe, çatışma ihtimalinin gittikçe büyüyeceğini anlardı.
Anlardı ki tehdit atış menzillerini belirten çizgilerden ziyade, işgal etmeyi sürdürdüğü topraklarda yatıyor.