Gürsel Köksal
Fransa’da gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminin güçlü adayı aşırı sağcı Marine Le Pen’in yargı kararıyla beş yıl boyunca siyaset dışına itilmesi, hem bu ülkede, hem de tüm dünyada yaşanan faşizmin tırmanma sürecine yeni bir ivme kazandıracağı yorumlarına yol açtı.
Le Pen ve partisi Ulusal Birlik (RN) tabii ki mahkemenin kararlarının hukuki değil, siyasi olduğunu savunuyor. Bir yandan çeşitli hukuki süreçleri başlatarak kararları karşı mücadeleyi sürdürüyorlar, diğer yandan da kitlesel protestolara hazırlanıyorlar. Dışarıdan da destek var. Trump, yol arkadaşı Elon Musk, Putin’in sözcüsü Dmitri Peskov ya da Viktor Orban, Matteo Salvini, Giorgia Meloni ve Geert Wilders gibi çeşitli Avrupa ülkelerindeki aşırı sağcı hükümetlerin, partilerin önde gelen isimleri de Le Pen’in yanında olduklarını açıkladılar.
BU SEFERKİNİN FARKI NE?
Aslında üst düzey politikacıların – ki bunların arasında iki de eski cumhurbaşkanı var – yolsuzluk, rüşvet gibi suçlamalarla yargılanıp cezalandırılması Fransa için yeni bir şey değil. Geçmişte bunlar oldu, siyasi gündemi fazla meşgul etmeden sonuçlandırıldı ve unutuldu. Ancak şimdiki durum çok daha farklı. Kamuoyu yoklamalarına göre arkasında büyük kamuoyu desteği olan ve şu anda anketleri önde götüren Le Pen‘e verilen cezanın ağırlığı Fransa’daki “yargı bağımsızlığını” tartışılır hale getiriyor. Siyasi olarak Le Pen’in karşısında olan politikacılar bile verilen hapis ve para cezalarına eklenen “beş yıl boyunca kamu görevlerinden men” cezasını savunmakta zorlanıyorlar. Çünkü bu ceza onun bu süre içinde başta cumhurbaşkanlığı olmak üzere hiçbir seçime katılamayacağı anlamına geliyor.
Gerçi kamuoyu yoklamalarına göre Fransa’da halkın çoğunluğu (yüzde 57) Le Pen’e “yolsuzluk” suçlaması nedeniyle verilen cezayı “normal bir yargı kararı” olarak görüyor. Beş yıllık seçim yasağını “adil” bulanların oranı da yüzde 68’i buluyor. Ama sadece mahkeme kararlarının temyiz süreciyle ilgili birkaç günlük gelişme bile bu konudaki tartışmaların aşırı sağcı politikacıya her geçen gün biraz daha güç kazandıracak bir doğrultuda sürebileceğini gösteriyor.
Halen Ulusal Meclis’te milletvekili olarak RN Grubu‘nu yöneten Le Pen ile partinin sekiz eski Avrupa milletvekili ve 12 çalışanı, 2004-2016 yılları arasında Avrupa Parlamentosu’nun (AP) kaynaklarından dört milyon avroyu hortumlamak suçlamasıyla bir süredir yargılanıyorlardı. Savcılık resmen AP’de çalışmak üzere işe alınan ve aylıkları Avrupa Birliği bütçesinden ödenen personelin, Brüksel’de değil, partinin Fransa’daki başka birimlerinde çalıştırıldığını ve uzun süredir bir “sistem” haline getirilmiş olan bu yasadışı pratiğin yolsuzluk olarak cezalandırılmasını istiyordu.
Bu hafta başındaki son duruşmada mahkeme Le Pen‘e dört yıl hapis ve 100 bin avro para cezasının yanı sıra, “demokrasinin kurallarına yönelik ağır ve sürekli ihlal” nedeniyle beş yıl kamusal görevlerden men cezası verdi. Yargılanan diğer aşırı sağcılara da benzer cezalar verildi. Le Pen’in şu anki milletvekilliği bu yasama döneminin sonuna kadar devam edecek. Yani hemen hapse girmeyecek, ilerde de hapis cezasının bir bölümünü evinde, elektronik kelepçeyle geçirmesi söz konusu. Ancak mahkeme beş yıllık kamu görevlerinden men cezasını, “sanığın aynı suçu tekrar işleme riski yüksek“ olduğu gerekçesiyle hemen başlattı ve temyiz süresi içinde de geçerli olacağına karar verdi.
‘ZAFER’ DEVŞİREBİLİR
Kendisi de bir hukukçu olan Le Pen, avukatları aracılığıyla temyiz sürecini hemen başlattı ama konuyla ilgili ilk haberlerde 2027’deki seçimlerden önce buradan bir sonuç çıkmasının mümkün görünmediği, dolayısıyla cumhurbaşkanlığı aday olarak seçime katılmasının da mümkün olmadığı belirtiliyordu. Seçime girebilmesi için tek yolun Cumhurbaşkanı Macron tarafından affedilmesi olduğu, ancak onun da böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceği spekülasyonları yapılıyordu. Ancak aradan bir gün daha geçtikten sonra durum değişti. Üst mahkemenin temyiz işlemlerini seçimden bir yıl önce ele alabileceği ve sonuca bağlayabileceği duyuruldu.
Tabii ki temyizde ilk mahkemenin verdiği karar onaylanabilir ve Le Pen’in seçimlere girmesi yine önlenebilir. Ancak tersi de mümkün. Karardan sonraki ilk açıklamasında temyiz sürecine güvenmediğini açıklayan Le Pen’in bu son gelişmeyle ilgili tepkisi “çok güzel bir haber” oldu. Şimdiye kadar üç kez cumhurbaşkanlığına aday olan, bunların ikisinde ikinci tura kalan, uzun yıllar partisinin genel başkanlığını, AP’de ve Ulusal Meclis’te milletvekilliğini yürüten Le Pen’in dördüncü kez devletin en yüksek makamına adaylığının yolu artık yeniden açılmış gibi…
Bu arada temyiz sürecine paralel olarak hakkındaki cezayla “anayasadaki seçme hakkının ihlal edildiği” gerekçesiyle Fransa Anayasa Mahkemesi’ne, “giderilmesi mümkün olmayan zararlara neden olacağı” gerekçesiyle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) de başvurmuş durumda.
Ağır bir hak ihlaliyle karşı karşıya olduğu iddiasıyla bir yandan hukuk sistemine savaş açarken, diğer yandan da aynı sistem içinde de direnişi sürdüren Le Pen’in bunlardan sadece birinden bile kendi lehine sonuç almasının Fransa’daki aşırı sağın daha da güçlenmesine yol açacağı ortada. Geçmişte başkan seçilmesi halinde özellikle sığınma hakkıyla ilgili kararları nedeniyle AİHM’yi tanımayacağını açıklayan Le Pen’in bu mahkeme aracılığıyla hak arayışına gidişi ilginç.
Öte yandan bu arada Anayasa Mahkemesi’nin yeni başkanıyla ilgili Ulusal Meclis’teki oylamada Le Pen’den de destek aldığına dikkat çekip, yeni mahkeme başkanıyla Le Pen arasında bir “gizli anlaşma” olduğunu ileri sürenler de oldu. Yani aşırı sağcı politikacı “anayasal hak mücadelesinden” de kendisi açısından “zafer” olarak yorumlanabilecek bir sonuçlar alabilir.
FAŞİST TEHLİKE BÜYÜK
Paris’ten gelen ilk haberlere bakıp yolsuzluk gerekçesiyle verilen cezaların Fransa’daki aşırı sağın yükselişini önlemekten ziyade, daha da güçlenmesine neden olabileceği kuşkularını dile getirenler haklı çıkabilir.
Almanya’da bir grup milletvekilinin son yıllarda giderek güçlenen aşırı sağcı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması için başlattığı dava girişimi de bu nedenle fazla destek görmüyor. Buna itiraz edenler “Tabii ki yasaklanması gerekiyor, ancak bunun için artık çok geç kalınmış durumda. Mücadeleyi siyasi yollardan sürdürmek gerekiyor” diyorlar.
Çok değil birkaç yıl sonra Fransa’da da ABD’de olduğu gibi sabıkalı bir politikacının seçmenlerin oyuyla devletin başına geçme olasılığı hiç de az değil. Burada söz konusu olan ideolojik kökleri Hitler’le işbirliği yapan Fransız faşistlerine kadar uzanan bir partinin, yolsuzluktan yargılanıp mahkûm olan lideri. Tehlike büyük…