İsrail’de insanlar kendilerinin kurban, dünyanın saldırgan olduğuna inandığı için ülkenin her şeyi yapma hakkı olduğunu ve her soruşturma talebinin anti-Semitizm içerdiğini düşünüyor. Bir ülkenin geleceği böyle inşa edilmez.
Filo olayı, uzun bir çuvallamalar zincirinin son halkası olmasaydı, böylesine beklenmedik bir krize dönüşmezdi. Bu hareketler İsrail’in sorumlu ve mantıklı bir güç olarak konumuna gölge düşürüyor. Haklı eleştirilere kör nefretin karışması İsrail’in masum olduğunu iddia etmesine imkân vermiyor. Kuruluşundan beri İsrail’e neredeyse sınırsız ahlaki kredi tanındı. Liderleri maceralara atılmak konusunda dikkatli olan ve hükümlerine güvenilebilen sorumlu bir ülke olarak görüldü. Yom Kippur Savaşı sırasında Golda Meir, bir işgali korumak için özel bir tür silah kullanmayı reddetti. İzak Şamir Körfez Savaşı’nda lüzumsuz bir karmaşayı önlerken, İzak Rabin İsrail’in fetihlerinin kölesi haline gelmemesi gerektiğini kararlılıkla ifade etti.
Dünya çapındaki tanınma sayesinde İsrail, sahip olduğu iddia edilen bu nihai savunma şemsiyesini engele takılmadan geliştirilebildi. David Ben-Gurion, Levi Eşkol ve Golda Meir’in İsrail’inin Dimona nükleer tesisini sessizce geliştirmesine göz yummak mümkündü. Menahem Begin’in İsrail’inin, Irak’ın nükleer tesisini hiçbir kırmızı çizgiyi aşmayacağını bilerek bombalamasına göz yummak… Başbakan Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Ehud Barak, Genelkurmay Başkanı Moşe Ya’alon ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’sa, gözü kapalı güvenmenin mümkün olmadığı türde siyasetçiler. ABD’nin Dimona’da uluslararası denetim talebine destek vermesinin kilit nedenlerinden biri bu; müttefiklerimizin Mavi Marmara olayının uluslararası kurumlarca soruşturulmasını istemesinin de. Zira İsrail’in denetim olmaksızın işlemesine izin vermenin artık mümkün olmadığı sonucuna vardılar.
İsrail, uluslararası soruşturmayı önlemek için Gazze ablukasını gevşetmeye hazır görünüyor. Fakat sorun daha derin; 1982’deki Beyrut harekâtı ve Suriye ordusuna saldırıdan Dökme Kurşun Operasyonu’na kadar her eylemin tek amacının Altı Gün Savaşının fetihlerini savunmak olduğu idrak ediliyor. Tüm savaşlarımızı, işgal altındaki topraklardaki durumu ebedileştirerek Filistinlileri alt etmek amacıyla verdiğimizden, İsrail’in varlığını fetihleri üzerinden tarif ettiğine dair bir hissiyat oluştu. Filistinlilerle ilgili BM’deki ayak sürüme devam ettiği, medya ağır yalan örtüsü altında işgal altındaki topraklarda süren inşaatlara dair haber yayımladığı ve Gazze’ye girecek ürünlere dair utanç verici kararları duyduğumuz müddetçe, iyi niyet stoku tükenecektir. Gelinen noktada kamuoyu, sadece işgali ve Kudüs’ün Arap mahallelerini ele geçirme çabalarını değil, İsrail’in kendini hep haklı görmesini ve işgal topraklarında apartheid rejimini sürdürme hakkı olduğu yönündeki pişkinliğini de hoş görmeye razı değil.
Faturanın ödenme vakti yaklaşıyor. Batı Şeria’daki sömürgeci durumu, sadece ABD değil, kendi selametimiz için de bitirmek yönünde samimi bir arzumuz olsaydı, nükleer meselede Batı desteğini alabilirdik. Güvenilir davransaydık, her fırsatta yalan söyleyip kandırmaya çalışmasaydık, hayat sigortası politikamıza karşı saldırıya maruz kalmazdık. Güvenilirlik bir silahtır ama bugünün İsrail’i bu silahtan vazgeçiyor. Dökme Kurşun Operasyonu’ndan sonra artık kimse kendimizi soruşturabileceğimize inanmıyor, ki haklılar. Fakat İsrail’in vatandaşları bilmek istemediği için soruşturma yapmadığı söylenebilir. Sorun yapısal ve kültürel; çoğu insan aynaya bakmak istemiyor. İsrail’in kurban, dünyanın saldırgan olduğuna, her şeyi yapmaya hakkı bulunduğuna ve her soruşturma talebinin anti-Semitizm teşkil ettiğine inanmayı seçiyor. İnsanlar belki bu şekilde vicdanlarını rahatlatabilir ama bir ülkenin geleceği böyle inşa edilemez.