Fatsa’da deneyimlenen, uygulanan ikili stratejinin açtığı siyasi potansiyellerin önemli bir göstergesidir ve bu deneyin mirasına günümüz koşullarında başvurulabilir.
Önder KULAK – Kurtul GÜLENÇ
“Siyasi olana dönüş” çağrısı 1980’lerin ortalarından itibaren Marksist teorinin krizine yönelik eleştirel analizin çıkış noktalarından birini oluşturmaktaydı. Bu çağrı bir yandan dünyadaki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan iktisadi ve toplumsal dönüşümün bileşenlerini belirlemeye çalışmakta diğer yandan siyaset felsefesinin özne problemini yeniden gündeme taşımaktaydı. Bu çabanın belki de en çok tartışılan iki kitabı 2000’lerin başında yayımlanan İmparatorluk ile Çokluk’tu. Michael Hardt ve Antonio Negri İmparatorluk kitabında küresel kapitalizmi anlamaya yönelik yeni bir emperyal yönetim teorisi önermiş, bilginin üretici süreçlere aslen dahil olmasıyla birlikte teknolojik ve enformatik üretimin (maddi olmayan emek) hegemonik ağırlığının arttığını ileri sürerek bu iktisadi dönüşümün siyasi karşılığının ulus devlet sınırlarını aşan ve aynı zamanda küresel piyasanın taleplerini karşılayacak yeni bir ağ-iktidar modeli olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bunun sonucu olarak toplumsal muhalefetin önündeki en önemli seçenek imparatorluğa karşı her yerde bir karşı-imparatorluk hareketi kurmaktan geçmekteydi. Karşı-imparatorluk hareket halinde ve öznelerin indirgenemez çoğulluğuna dayalı çokluktu.
İkili, geliştirdikleri yeni öznellik teorisini sonraki çalışmalarında da işlemeye devam etti. Bunun en son örneği Hardt imzasıyla 2023 yılında yayımlanan “Yıkıcı Yetmişler” kitabı (Türkçesi 2024, çev. Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık). Kitap dünyada 60’ların sonlarına doğru solun yok olduğu tezine bir yanıt niteliğinde. Düşünüre göre yetmişlerin yıkıcı hareketlerine yönelik tarih yazımındaki stratejik körlüğün temel sebebi bu hareketlerin farklı örgütlenme biçimlerine ve kabul görmüş anlatılara uymayan hedeflere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.1
Hardt Mozambik’ten Nikaragua’ya, Şili’den Portekiz’e, İtalya’dan Amerika’ya farklı coğrafyalardaki devrimci hareketlerin biricikliklerinin yanı sıra dört temel kavram etrafında takımyıldızı haline geldiğini (kümelendiğini) ileri sürüyor: otonomi, çokluk, demokrasi, özgürleşim.2 Düşünür için dağılmaz bir birlik yaratmaktan çok eklemlenme stratejisine dayalı, dört-eksen etrafında kümelenmiş bu hareketlerin önemi mevcut konjonktürümüzle yüzleşen ilk denemeyi temsil etmelerinden kaynaklı günümüz siyasi durumuyla yakından alakalı olmalarıyla bağlantılı. Bu hareketleri değerli kılan bize yalnızca günümüzün ekonomik ve siyasi tahakküm yapılarının ilk analizlerini ve bunlara karşı etkili direniş biçimlerini değil, aynı zamanda kurtuluş yolunda alternatif toplumsal ve siyasi ilişkilere dair deneyler de sunmalarıdır.
EŞSİZ KILAN ÜÇ ETMEN VAR
Kitapta analiz edilen örnek-deneylerden biri “Direniş Komitelerinden Halk Komitelerine: Devrimci Yol ve Fatsa Komünü” başlıklı bölümle Türkiye’den veriliyor. Düşünür Türkiye’de 70’li yılların siyasi atmosferini kısaca analiz ettikten sonra Devrimci Yol hareketini ve ardından Terzi Fikri’nin bağımsız belediye başkanlığı sürecini aktarıyor.
Düşünür için bu hareketi eşsiz kılan üç etmen var: hareketin kendine özgü, dışarıdan ithal edilmemiş örgütsel yapısı (bu yenilik büyük oranda tabandan kaynaklanmıştır), ikili mücadele hattı ve stratejisi (bir yandan anti-faşist direniş komitelerine dayalı kitlesel mücadele, diğer yandan halk komiteleriyle katılımcı demokratik deneyimler peşinde koşması) ve son olarak Paris Komünü’ndekine benzer şekilde Fatsa’da halk iktidarının imkanını zorlayan katılımcı yönetim yapıları.3 Hardt’a göre böylesi bir elverişsiz ortamda bile Fatsa’da deneyimlenen, uygulanan ikili stratejinin açtığı siyasi potansiyellerin önemli bir göstergesidir ve bu deneyin mirasına günümüz koşullarında başvurulabilir. Fatsa deneyi insanlara yönetimde doğrudan rol vererek ve katılımcı demokrasinin yollarını işlevsel kılarak mevcut iktidar ilişkilerinin alt üst edilebileceğinin en açık örneklerinden biridir.
Düşünür kitapta Devrimci Yol hareketini Kara Panter Partisi ve İtalyan Autonomia hareketiyle birlikte değerlendiriyor. Üç hareket yenilgiye uğramış olsalar da izledikleri ikili eşzamanlı stratejiyle, siyasal alanda müzakerenin yerini giderek açıkça demokratik olmayan bir yönetim aldığında, dolayısıyla şiddet ve zor iktidarın birincil yönelimi haline geldiğinde, nasıl hareket edileceği sorusuna pratik açıdan yanıt vermeyi becerebilmiştir.4 Bunu da takımyıldızının oluşumu için, eklemlemeye dayalı özel bir siyasi strateji geliştirerek başarmışlardır.
1 The Subversive Seventies, Oxford University Press, 2023, s. 9.
2 A.g.e., s. 13-16.
3 A.g.e., s. 244-247.
4 A.g.e., s. 248-9.