Birçok faşist arkasında halk desteği olmasını kendisinin faşist olmamasının bir kanıtı olarak kullanır. Oysa çok güçlü ve koşulsuz halk desteği faşizmin olmazsa olmazıdır.
“Faşist” nitelemesi Türkçede oldukça yaygın bir kullanımı olan bir kavramdır. İnsanlar genellikle beğenmedikleri, karşı oldukları ideolojiye, fikre, eyleme yönelik olarak kullanır onu. Ve böylece kavram, aşırı, gereksiz, bağlamsız kullanımın getirdiği kolaylıktan dolayı sahici anlamını yitirir ve giderek bir “boş gösteren”e dönüşür. Yani her şey “faşist” ise aslında hiçbir şey “faşist” değildir. Her şeye faşist diyenler sahici bir faşist gördüklerinde artık onu ayırt edemez hale gelebilirler.
Öyleyse faşizm nedir? Faşizm modern bir siyasal ideolojidir. Tıpkı muhafazakârlık, liberalizm, milliyetçilik, sosyalizm, komünizm, anarşizm gibi. Hatta faşizm bunlar içinde en son sürüm ideolojidir. Diğerleri genellikle on dokuzuncu yüzyıl içinde oluşmuşlardır. Ancak faşizm büyük ölçüde yirminci yüzyılda, iki dünya savaşı arasında ortaya çıkmıştır.
Faşizm ile diğer ideolojiler arasındaki fark aslında daha farklı bir biçimde de gösterilebilir. Diğer ideolojiler genelde seçim/sandık geleneğinin yerleşmesinden önce ortaya çıkmışlardır. Hatta bu ideolojilerin çoğunluğunun seçim/sandık geleneğinin ortaya çıkmasında katkıları olduğu bile söylenebilir. Oysa faşizm ancak ve ancak seçim/sandık yerleştikten sonra mümkün olabilmiştir. Bu realite pek çoklarına paradoksal gözükebilir. Ancak faşizm hakkındaki en can alıcı gerçek budur. Faşizm seçim/sandık geleneği olan, görece demokratikleşmiş, toplumsal kutuplaşmanın yoğun olduğu, yani klasik anlamıyla kriz toplumlarının ideolojisidir. Faşizm otoriteryanizmin sandıktan çıkmış halidir.
Dolayısıyla faşizmin modernlik öncesi otoriteryanizm, mutlakıyet biçimlerine yönelik olarak kullanılması en azından anakronizmdir. II. Abdülhamit, Napoleon Bonaparte, Fatih Sultan Mehmet, Julius Ceasar “faşist” olamazlar. Bütün bunların ortak nedeni bu isimlerin hiçbirinin seçimle iktidara gelmemiş olmasıdır.
Faşizm genellikle darbecilikle kolaylıkla karıştırılır. İtalya’da Faşistler, Almanya’da Naziler demokratik, prosedürel süreçler sonucunda iktidara gelmişlerdir. Faşizmin darbeyle ilişkisi geliş tarzıyla ilgili değildir, geldiği gibi gitmeyi kabul etmemesiyle ilgilidir. Faşizm darbeyle iktidara gelmez, iktidardayken darbe yapar. Ancak bu gerçek faşizmin ve darbenin ciddi bir toplumsal desteğe yaslanmadığı anlamına gelmez. Faşizm sivil bir harekettir. Hatta faşizm en organik halk hareketlerine yaslanır. Faşizm birtakım kötü insanların iktidarı ele geçirmesi değildir. Toplumsal bilincin derinliklerine nüfuz etmiş olanın iktidara yansımasıdır.
Faşizmin diğer ilginç bir özelliği daha önce adlarını andığım her ideolojiden feyz alabilmesidir. Bu ideolojilerle faşizm arasında sanıldığından çok daha az mesafe vardır. Bu nedenle her türlü ideolojiden faşizme atlamak sanıldığından kolaydır. Bunun en önemli nedeni ise faşizmin sosyolojik tabanını bu ideolojilerin hepsinin tabanından devşirebilmesinde yatar.
Birçok faşist arkasında halk desteği olmasını kendisinin faşist olmamasının bir kanıtı olarak kullanır. Oysa arkanızda halk desteği olması sizi faşist olmaktan otomatikman alıkoymaz. Hatta çok güçlü ve koşulsuz halk desteği faşizmin olmazsa olmazıdır. Faşizm popüler desteğin kaynağıyla ilgili değil, iktidarın kullanılma biçimleriyle ilgilidir. İlkindeki meşruluk, ikincideki gayrimeşrulukları örtemez.
Türkiye’de faşizm denince ilk akla gelen genelde askeri darbelerdir. Oysa faşizm ancak ve ancak kitle toplumlarında mümkündür. Demokrasinin asgari koşullarının, mesela sandık geleneğinin oluşmuş olması gerekir. Türkiye sosyolojik manada büyük ölçüde 1980’lerden sonra kitle toplumu olmaya başlamıştır. Dolayısıyla bu dönemden önce otoriterlik biçimleri açısından faşizm uygun bir niteleme olamaz. Seçim geleneğinin oturmadığı ya da kitle desteği olmayan tek parti rejimlerin olduğu yerde de faşizm olmaz. Onlara başka isimler bulmak gerekir. Askeri darbeler de faşizm değil, adı üzerinde askeri darbelerdir. Örneğin 12 Eylül 1980 askeri darbesi faşizm ile birlikte en çok anılan olaylardan biridir. Oysa bir askeri darbenin, arkasında sivil bir halk desteği olmadığı için doğrudan faşizm olarak adlandırılması güçtür. Bir darbeyi esas faşist kılan sertliğinden çok arkasındaki halk desteği desteğidir. 12 Eylül 1980 darbesini faşizmle birlikte anılabilir kılan darbenin öncesi değil sonrasıdır. 12 Eylül Anayasası toplumdan % 90’lar oranında kabul aldığında artık darbenin ve uygulamalarının halk tarafından en azından onaylanmış olduğu göz ardı edilemez. İşte o andan itibaren 12 Eylül’ü faşizmle birlikte anmak meşru hale gelir.
Tüm diğer ideolojilere kendilerini yakın hissedenler bununla gurur duyarlar genellikle. Kimse liberal, muhafazakâr ya da sosyalist olmaktan utanmaz. Ancak faşistler bile kendilerine faşist denmesinden pek haz etmezler. Bunun temel nedeni faşizmin tarihi sicilinin pek parlak olmamasından kaynaklanır. Aslında tertemiz ideoloji yoktur. Bütün ideolojiler öyle ya da böyle tarihle kirlenmişlerdir. Ancak yine de bu konuda hiçbiri faşizmle yarışamaz. Şairin dediği gibi: Bütün ideolojiler hızla kirleniyordu, ama faşizm birinciliği hiç kaptırmadı!