Kaan Sezyum
İnsan ne için yaşar? Güç mü? Huzur mu? Mutluluk mu? Aile mi? Zevk mi? Para mı? Sağlık mı? İnsan ne için yaşar? İyilik için mi? Kötülük için mi?
Peki iyilik nedir? Toplum olmazsa iyilik kavramı olabilir mi? Doğanın, insanı içinden çıkartırsak kendi iyiliği ya da kötülüğü var mıdır? Neden yaşıyoruz biz? Bir sonraki nesle genetik bilgilerimizi aktarmak için mi? Eninde sonunda bir gün öleceğimizi bilmemiz, hayattaki seçimlerimizi, tercihlerimizi etkiler mi? Ölmemek gibi bir imkânınız olsa, bunun için neyi ya da neleri yapabilirsiniz? Neleri göze alırsınız? Sizin hayatınız başkalarının hayatından daha mı değerli? Yoksa toplumların hayatı sizin hayatınızdan daha mı değersiz acaba? Siz yoksanız hayat yok, siz varsanız her şey var. Ölümden sonrası için bizlere fısıldananları ispatlayan, gittiği yerden geri dönüp anılarını anlatanların da olmadığı bu dünyada, bir kere ve bir kereliğine neden yaşıyoruz acaba?
***
“Hayatın amacı, hayatın bizzat kendisidir” diyor Goethe Bey… Peki hayatı ne tanımlıyor? Toplumsal adalet, huzur ya da varacağımız yere hiçbir zaman gelemeyeceğimiz ama bitmeyen bir yolculuk mudur hayat?
İnsanlar hayata karşı kendilerini nasıl konumlar acaba? Tabii ki günümüzde toplum kavramı biraz daha iyi sayılabilir. Yıllar öncesinin sömürgecilik ve kölelik yıllarını geçmiş gibi görünsek de hala dünya üzerindeki birçok ülkenin vatandaşları hayatlarından pek de memnun sayılmaz. Kendileriyle ilgilenmeyen, halklarını ezen yöneticiler, karmaşık kazanç çarkları ve hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku, farklı farklı şekillerde ve ölçeklerde tüm toplumlarda karşılık buluyor. Bazılarında çok fazla, bazılarında ise yok sayılabilir kadar az ama her zaman baki.
***
Günümüzün bu acımasız ve bencil dünyasında, bu bitmeyen açlık, tüketim ve hırs çarklılarında bir insan nasıl “ahlaklı” kalabilir? Bir insan nasıl “iyi bir insan” olabilir? Belki de iyi bir insan olmak gerekmemektedir. İyilik nedir zaten?
Kapitalizmin büyük harflerle yazıldığı evlerimizde, acaba bizlerin de bir fiyatı var mıdır? Kaç liraya size göstereceğim bir sineği öldürürsünüz? Kaç lira karşılığında bir kediye zarar verebilirsiniz? Kaç liraya küçük bir çocuğa iki tokat atarsınız? Kaç liraya bir köpeğe çok uzaktan, sizin göremeyeceğiniz ve duyamayacağınız bir mesafeden elektrik verip, köpeğin hayatına kıyarsınız? Bir milyon lira mı? Bir milyon dolar mı? Kaç milyar dolara bir toplumu sefalete ve çaresizliğe mahkûm edebilirsiniz? Ölçeğinizi söyleyebilir misiniz? Yoksa bu teklifleri kabul etmeyip, onurlu bir şekilde fakirlik ve sefillik içinde yaşamayı mı tercih edersiniz? Kafanızın sigortasının bir gün “Eeeh yeter be!” diyerek atmayacağının garantisi nedir? Kaç liraya sigortanızı değiştirirsiniz?
***
Kaç liraya inandığınız tüm değerleri terk eder, kaç dolara yıllardır karşı durduğunuz anlayışla kol kola girersiniz? Kendinizi “Ben değişmedim” diyerek kaç liraya kandırmak istersiniz? Kaç liraya değişmez ve bir bütün olarak kalırsınız? Para mıdır ahlakı “değiştiren” bu geçer “akçe”?
Peki herkesin bir fiyatı var mıdır? Bir insanın fiyatı nasıl belirlenir? Para mıdır geçerli olan şey? Yoksa saf güç müdür? Yoksa geleceğe bir iz bırakmak, unutulmamak, hep hatırlanmak bu vesileyle de ölümsüzlüğe ulaşmak mıdır? Ölümsüzlüğünüzü ‘büyük seçim’ ister misiniz?
Anayasa profesörü olan bir milletvekilinin, iktidarı anayasal ilkeler ve demokrasi bağlamında eleştirdikten sonra karşı olduğu bu partiye geçmesi, psikolojik ve ahlaki açıdan karmaşık bir içsel süreci mi yansıtır?
Hayat sadece yaşamak için midir? Yoksa yaşarken “yaşatmak” da hayata dahil midir?
Kimsesiz bir şekilde geçirilmiş ömre bir hayat denebilir mi?
Zaten yalnız öleceksek, yalnız yaşamak anlamlı bulunabilir mi?
Neyse ne, sonuçta hayatın anlamı siz nereye bakarsanız oradadır.
Belki içimizdeki karanlık bir çukurda, belki de sevdiklerinizle el ele güneşli günlerde.