Uğur Kutay
“Kim bir çocuğu öldürebilir ki?!”
Bildiğim birkaç isim var; bir değil birçok çocuğu öldürebilen, bunu bir an bile olsun dert etmeyen, iktidar sahibi katiller. Son iki yüzyıldır tarihin öyle özel bir döneminde yaşıyoruz: Sanayi Devrimi’nden hemen sonra, küçücük bedenleri kömür madenlerindeki ölümcül deliklerden rahatça geçebildiği için sömüre sömüre öldüren, ‘düşman ırk’ üyesi olduğu için katleden, toplama kamplarında faşist savaş makinesine herhangi bir katkısı olmayacağı için ilk fırsatta ortadan kaldıran katiller… Çocuk öldüren polis şiddeti hakkında konuşurken, ‘ben’ sözcüğünden aldığı hazzı belli ede ede “Emri kim verdi diyorlar. Emri ben verdim ben!” diyeninden, katledilen çocukların doğduğu ve öldürüldüğü toprakları tatil köyüne dönüştürmek isteyenine kadar bir sürü iktidar sahibi.
Hepsi de faşist, doğal olarak… Çünkü faşizm, çocuğun sembolize ettiği değişim, gelişim ve gelecek tasarımlarından ürker.
∗∗∗
Who can Kill a Child? / Kim Bir Çocuğu Öldürebilir ki?
Bildiğim birkaç film adı var; 1976 İspanya yapımı bu faşizan istismar filmi, bunların başında geliyor.
Film, kronolojik biçimde sıralanmış siyah-beyaz haber görüntüleriyle başlar: 2. Savaş sırasında toplama kamplarında katledilen insanların, özellikle çocukların görüntüleri başlangıç jeneriğinin bir parçası olarak sunulur. Dış ses, çocuklara yapılan zulümle ilgili bilgiler verir. Ardından Hindistan-Pakistan Savaşı, Kore Savaşı (bu sırada dış ses, anlatının akışına hiç uymayan, bir yandan da neden-sonuç ilişkisini tepetaklak eden şu sözleri söyler: “Sağlanan barışla, hayırsever Amerikan kuruluşları ve Washington yönetiminin karşılıksız yardımları sayesinde Koreli yetimler, Seul’ün kenar mahallelerinde kurulan hastane ve tedavi merkezlerinde barınma, güvenlik ve beslenme olanaklarına kavuştular.”), Vietnam Savaşı (filmin ideolojik duruşunu gösteren dış sesten bu sefer şunları duyarız: “Güney Vietnam’ın pek çok kentinde hükümet karşıtı gösteriler yapılıyor, sokaklarda patlayan el bombaları erkekleri, kadınları ve çocukları hayattan koparıyordu. Amerikan ordusu, yarım milyon askerle ülkeye geldi. Bu kuvvetler, Güneydoğu Asya’ya, beraberlerindeki modern ve etkili silah güçleri sayesinde şüphesiz barışı da getirecekti.” Peki ‘Vietnam ve çocuklar ‘dendiğinde akla ilk gelen görüntülere Amerikan napalm bombalarının neden olmasını nasıl açıklayacağız? Tabii ki hafifleterek: “Amerikan jetleri her gün askeri hedefleri bombalıyordu. Ama bazen, şu an ekranda da gördüğümüz gibi, bombardımandan sivil halk da etkileniyordu.”) ve son olarak Nijerya’daki iç savaşta ölen çocukların görüntüleri, kırmızı karakterle yazılmış jenerik eşliğinde perdeyi kaplar.
∗∗∗
Siyah-beyaz haber görüntülerinden rengarenk günümüze (1976) geçeriz. Bebek bekleyen genç bir İngiliz çift, Evelyn ve Tom, tatil için İspanya’nın Endülüs bölgesinde sakin bir adaya giderler. Adaya çıktıkları andan itibaren tuhaf şeylere tanık olurlar: Ortada bir tek yetişkin bile yoktur, sadece yaşları 1 ile 15 arasında değişen çok sayıda çocukla karşılaşırlar.
Kalacakları pansiyona gittiklerinde bazı kavga izlerine rastlarlar, orada da kimse yoktur. Odaları araştırırken buldukları başından yaralı bir adam, çocukların aniden yetişkinlere saldırıp öldürmeye başladığı anlatır: “Sanki oyun oynuyormuş gibiydiler. Ama ellerinde bıçaklar ve sopalar vardı. Karım çığlık atmaya başladı… Odamda bir silahım vardı, hemen onu aldım elime. Ama hiçbir şey yapamadım. Adadaki hiç kimse bir şey yapamadı. Çünkü… Kim bir çocuğu öldürebilir ki?!” Biraz sonra da, filme adını veren sözün sahibinin, öldürmediği çocuklar tarafından öldürülmesine tanıklık ederiz.
Çocukların sağ kalmış son birkaç yetişkini öldürmesini izleriz. Ama en dehşetli sahne, çocukların nasıl bir şeytanlık potansiyeline sahip olduklarını gösteren kilise sahnesidir. Kilise çanının ipine bağladıkları cesede sanki bir ‘pinyata’ymış (içine şeker ve oyuncaklar doldurulan, kutlamalar sırasında sopalarla patlatılan, genellikle hayvan şeklindeki kutu) gibi vurduklarını görürüz. Bu sırada iki çocuk da günah çıkarma kabinini oyun alanına çevirmiştir. Finale doğruysa, ana karnındaki bebekten bile korkulması gerektiğine tanık oluruz.
Muhafazakar yönetmen Narciso Ibanez Serrado, bu anlatısında olayları öyle rezil biçimde geliştiriyor ki, finalde seyirciye “Çocukları niye öldürmeyelim ki?!” dedirtmek istediğini net biçimde görebiliyoruz: “Çocukları neden öldürmeyelim ki?! Onlar, bugün sahip olduğumuz ve korumak istediğimiz her şey için tehdit oluşturuyorlar. Üretim sistemimiz, dinsel kurumlarımız, yönetim birimlerimiz… Hiçbiri güvende değil!”
∗∗∗
“Kim bir çocuğu öldürebilir ki?!”
Bildiğim, sizin de bildiğiniz bazı isimler var.