İhsan Çaralan
Vedat Demiröz “Türkiye Buluşmaları” programı kapsamında Bartın’da partisinin mensuplarıyla 17 Eylül 2024’te yaptığı toplantıda şunları söylüyor: “EYT çıkarıldıktan sonra sosyal güvenlik sistemi daha karmaşık hale geldi. Emeklilik sistemini gözden geçirmemiz lazım. 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda da yeni bir düzenleme yaparak özel sektörü öne çıkarıp cazip hale getirmemiz lazım. Devlette şu anda 5 milyonu aşan çalışanımız var. Bu çok yüksek ve bütçemizi de zorluyor!”
Bu sözleri okuyanların aklına ilk gelen “Bu Vedat Demiröz de kim ki?” olmalı. Çünkü Demiröz AKP’nin genel başkan yardımcılarından birisi ama bugüne kadar adını pek duymamıştık. Ama Demiröz, AKP’nin çeşitli sözcülerinin bölük pürçük ifade ettiği hedefleri derli toplu ve çok başarılı bir biçimde ifade etmiş!
Bu bakımdan emek güçleri, iktidarın ve arkasındaki sermaye güçlerinin tüm emeği ile geçinen sınıf ve toplumsal tabakaların yüzyıllık kazanımlarını yok etmeyi hedef alan topyekûn saldırısını böyle açıkça ifade ettiği için Demiröz’e teşekkür etmelidir!
‘24 OCAK KARARLARI’ VE ‘KÜRESELLEŞME’ ÜSTÜNDEN YAPILAN SALDIRILAR İLE SERMAYE AMACINA TAM VARAMADI
Demiröz kısaca; “Emeklik ve Sosyal Güvenlik Yasası”nın yeniden düzenlenmesi adı altında esnek çalışma ile kurallı çalışmayı ortadan kaldırarak yerine güvencesiz, her tür yasal kaygının dışına çıkarılmış, patronların ihtiyacı olmadığında işçiyi bir kural ya da yasal sorumluluğu olmadan kolayca kapının önüne koyabileceği bir çalışmayı, bu çalışma sisteminin kurumu olarak da “bireysel emeklilik sistemi”ni (BES) koyacaklarını söylemektedir. “Bireysel emeklilik” bu adla 7 Ekim 2001’de çıkarılmış ama işçiler katılmayı reddettiği için uygulanamamıştı. Şimdi BES’in adını kullanmayan iktidar tabii biraz cilalayıp daha ayrıntılı hale getirerek “tamamlayıcı emeklilik sistemi” (TES) olarak gündeme getirmiş bulunmaktadır.
Demiröz, uzunca bir zamandan beri ilk kez “Kamu çalışanlarının sayısının azaltılması” ve kamu hizmetlerinin özeleştirilmesini açıkça savunarak iktidar sözcülerinin kem küm ederek ifade ittikleri bir amacı deşifre etmiştir!
Aslında Demiröz’ün savunduğu bütün bu amaçlar; Demirel-Özal ikilisinin önderliğinde hazırlanıp 24 Ocak 1980’de ilan edilen “24 Ocak kararları”nın da omurgasını oluşturuyordu.
12 Eylül darbesiyle tüm sendikaların kapatılıp sendikal hakların askıya alınmasına karşın sermayenin talepleri istendiği düzeyde gerçekleştirilememişti.
Bu alanda sermaye güçlerinin ikinci hamlesi 1990’larda “küreselleşme” ile geldi. “Küreselleşme”nin omurgasında da elbette sadece ülkemizde değil tüm dünyada sosyal devletçi reformların emekçilere getirdiği kazanımların ve KİT’lerin tasfiyesi vardı. Özelleştirme ve esnek çalışma, bu kapsamda kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi ve özelleştirme üstünden devletin küçültülmesi amaçlanıyordu.
Ülkeden ülkeye farklı sonuçlarla yansısa da ülkemizde küreselleşme girişimleri önce Bahar Eylemleri, kamu emekçilerinin “grevli, toplu sözleşmeli sendika” mücadelesi ve KİT’lerin özelleştirilmesi, kamu hizmetlerinin ticarileştirmesi ve özelleştirilmesine karşı yığınların mücadelesi ile karşılandı. Esnek çalışma kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi eğitim ve sağlık alanında kısmen başarılsa da sosyal güvenlik alanında 1999 ve 2008’de yapılan ve emeklileri sefalete iten düzenlemelere karşın 2001’de BES’le yapılmak istenen özelleştirme girişimi akamete uğratıldı.
KAMU HİZMETLERİ BİLEREK KÖTÜLEŞTİRİLİYOR!
Şimdi tek adam rejimi içine sürüklendiği açmazlardan kurtulmak ve ekonomik sisteminin temelini sağlamlaştırmak için sermayenin yarım yüzyıldır peşinde olduğu hayalini gerçekleştirmek için harekete geçmiş bulunuyor. Üstelik bu sefer özelleştirme, kamunun küçültülmesi, esnek çalışma, sosyal güvelik “reformu” derken bunları sadece propaganda olarak gündeme getirmiyor. Tersine AKP gerek Mecliste gerekse Saray’da bu konularda yaz sıcağı, tatil demeden çalıştı. Kamuoyunun nabzını da yoklayan bir propaganda yürütülüyor. Bilal Erdoğan bile sahaya inerek EYT’nin çıkarılması üzerinden muhalefeti suçladı! 1 Ekim’de Meclis açıldıktan sonra bu hazırlıkların tedricen TBMM Genel Kuruluna getirileceği bile artık hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçiminde apaçık.
Öte yandan sosyal güvenlik alanında tam bir kaos hakim ve iktidar sosyal güvenliği daha da itibarsızlaştırmak için bilerek isteyerek kaosu büyüten adımlar atıyor. Eğitim ve sağlık, yerel yönetim hizmetlerinin kötüleştirmesi için her şey yapılıyor. Hastanelerde randevu bulamamaktan ameliyatların yapılamamasına kadar sağlıkta kaos her gün büyüyor. Taşımalı eğitim, okullarda hizmetli alımı… “tasarruf” denilerek kaldırılıyor. Kayıt paraları emekçilerin gücünün çok ötesine geçmiş durumda. Yerel yönetimler bütçeleri kısıtlanarak hizmet veremez hale getirilmek isteniyor ve köşeye sıkıştırılmak için adımlar atılıyor. Kamu çalışanların yükü daha da ağırlaştırılıyor. Hizmeti veren kamu emekçileriyle hizmet alan yurttaşlar karşı karşıya getiriliyor.
EY SENDİKALAR, EMEK ÖRGÜTLERİ, EMEK GÜÇLERİ SİZ NE YAPIYORSUNUZ?
Sermaye ve iktidarının gündemi işçi sınıfı ve emekçilerin yüzyıllık kazanımlarını ortadan kaldırmak üzere topyekûn bir saldırı için güçlerini seferber etme girişimlerinden ibaret değil.
Enflasyona karşı mücadele ve ekonominin düzlüğe çıkarılması iddiasıyla sermaye düzeni her alanda çöküş içindeki sermaye düzeninin krizini halkın sırtına yıkmak için girişimleri konusunda son hazırlıklarını sürdürüyor.
Aralık ayında asgari ücret ve emekli maaşlarına yapılacak zamların yanı sıra kamuda ve özel sektörde yapılacak TİS’lerin de “beklenen enflasyona” endekslenmesi hem OVP’de var hem de bu artık açıkça konuşuluyor.
“Sermaye ve iktidarı topyekûn bir saldırı için tüm güçlerini seferber ederken emek cephesinde böyle bir mücadelede en önde olmaları gereken kamu emekçileri ve işçi sendikaları ne yapıyor?” denirse bu sorunun yanıtı ne yazık ki; “Hiçbir şey”dir!
Kontrollü mitinglerin, başka eylem ve etkinliklerle birleşmeyen basın açıklamaları tarzında yapılan açıklamaların ne kadar etkisiz olduğu ortadadır.
Yaşananlar açıkça göstermektedir ki, sermayenin topyekûn saldırısı karşısında emek cephesi de kendi güçlerini ortaya koymakla karşı karşıyadırlar. Bunun ilk şartı ise sendika yöneticilerinin işçiler-emekçiler adına açıklamalar yapmayı aşarak en geniş işçi ve emekçi çevrelerini birleştirerek onları sermaye güçlerini karşısına dikmektir. Yani sendikalar lafla yetinmeyip iş yeri ve hizmet kurumlarına gidip mücadelenin taleplerini öne çıkararak işçi ve emekçileri bu taleplerin etrafında birleştirerek sorunu tartışmaya açıp basın açıklamalarından yürüyüşlere, sokak gösterilerinden mitinglere, grevlere uzanan, kendilerine herhangi bir sınır koymayan bir mücadele hattına girmektir. Emek güçlerine de bu yönelişe destek vererek ilerlemesine yardımcı olmak düşer.
Böyle bir mücadele için her iş yerinden, her sektörden ileri işçilerin, her sektör ve her kademeden mücadeleci sendikacıların inisiyatif alarak öne çıkmalarını gerektirmektedir.Bu tutum geliştirilmezse, sermaye darbelerle, küreselleşme desteği ile ulaşamadığı hayallerine sisteminin lime lime döküldüğü bir dönemde ulaşabilir!