Günlerdir tartışıyoruz. Gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda, sağda solda düzenlenen toplantılarda evet mi hayır mı diye. Üstelik anlaşılan sandığa gidene kadar da bu böyle devam edecek.
Peki, ama aslında neyi tartışıyoruz biz? Sahiden HSYK’nın ya da Anayasa Mahkemesi’nin yapısıyla ilgili önerilen değişiklikleri, ombudsman kurumunun faydalarını ya da pozitif ayrımcılık meselelerini ya da bireysel başvuru hakkı vs. gibi diğer önerilen konuları mı tartışıyoruz? Yoksa bunlar aracılığıyla daha derin konuları mı?
Bence tartışmamız bu tür konuları aşan bir tartışma. Çünkü eğer bugün gerçekten önerilen anayasa değişikliklerini tartışıyor olsaydık böyle tartışmazdık.
Sadece bir an için hayal edin. Bu anayasa değişiklikleri bugün Meclis’teki partilerin uzlaşmasıyla hazırlanmış değişiklikler olsaydı biz bugün ne tartışıyor olurduk?
CHP’yi, AKP’yi, vesayet rejimini, 12 Eylül’ü mü tartışırdık yoksa önerilen değişikliklerin neler getirip getirmeyeceğini mi? Bence eğer durum bu olsaydı biz bugün önerilen kurumsal düzenlemelerle ilgili hukuk tekniklerini, karşılaşılan sorunları, başka ülkelerdeki düzenlemeleri vs. gibi konuları konuşurduk.
Ama biz bunları konuşmuyoruz. Bunları ancak bugün küçük bir hukukçu azınlığı konuşuyor o kadar. Dolayısıyla ben de diyorum ki Anayasa değişiklik paketi bir vesile. Asıl tartıştığımız daha derin bir konu var.
Tartıştığımız bu derin konunun ise rejimin bizatihi kendisi olduğu açık. İçinde bulunduğumuz rejim büyük ölçüde 12 Eylül Anayasası ile biçimlenmiş bir rejim. Tabii ki gelenekler, sonradan yapılmış değişiklikler vs. gibi konular var. Ama ruhu 12 Eylül Anayasası’ndan gelen bir rejim. Büyük ölçüde devlet güçlerinin koruması ve kollaması altında olduğundan da “vesayetçi” diye nitelenen bir rejim.
İşte değişmesi sözkonusu olan rejim bu rejim. Tabii konu böyle konmuş olsaydı ve varolan siyasi partiler böyle bir vesayetçi rejimi ortadan kaldırmak için anlaşmış olsalardı konu gerçekten de teknik bir konuya dönüşmüş olacak çözümün de bulunması o kadar zor olmayacaktı.
Ama öyle olmadı anayasa yerine rejim tartışılmaya başladı. Özellikle kendini “sol”da gören bazı kesimler kendilerini yukarıda ifade ettiğimiz türden bir “vesayetçi rejim”in karşısında hissettikleri halde yine de onun değişimine yönelik küçük de olsa bir iyileştirmeye “evet” diyemiyorlar. Peki, ama neden?
Bence bu sorunun cevabı AKP ve AKP’nin biçimleyeceği “yeni rejim”e ilişkin duyulan korkular. Yani bu kesimler açısından AKP öyle bir “şeytan imparatorluğu” ima ediyor olmalı ki özellikle kendilerinin üzerinden silindir geçmiş bir 12 Eylül’e rağmen değişiklik önerilerine bir türlü evet demek istemiyorlar.
Ama bu arkadaşlar unutuyorlar ki böyle bir beklenti ancak bir “olasılık!”. Oysa 12 Eylül “yaşanmış bir realite!”.
İnsanlık karşısında sayısız suçlar işlemiş ve geniş bir kuşağın bedelini çok ağır ödemiş olduğu, “yaşanmış” bir rejimle, AKP’nin ima etiği düşünülen “şeytan imparatorluğu” olarak hayal edilen “olası” bir rejim nasıl karşılaştırılabilir ve buradan nasıl “hayır” çıkabilir?
AKP’nin biçimleyeceği rejimin bazı riskleri olduğunu düşünseniz bile şu andaki rejimin kötülükleri karşısında bu riskler yalnızca birer olasılıktır; gerçekleşmemiş ve bu nedenle de gerçekleşmesini önleme şansınızın olduğu birer olasılık. O kadar!
O nedenle de “evet” demek bize özgürlük vaat eden bir geleceğe evet demekten çok, bizlerin özgürlüğünü çalmış, bizleri yok etmeye çalışmış bir rejime “hayır” demektir. Gelecek değiştirilebilir ama geçmiş ancak hatırlanabilir.
Bence durum budur. Evet, aslında biz anayasayı değil bu rejimi tartışıyoruz. Bu rejimi tarihin çöplüğüne gönderip gönderemeyeceğimizi tartışıyoruz. Neden AKP’nin niyetlerini işin içine katmak zorundayız ki?
Çünkü Türkiye sol’u topluma değil, toplumun içinde küçük azınlıklara konuşmayı seviyor. Özgüveni bu kadar. Diyemiyor ki demokrasi riskler taşısa da ben geleceği istiyorum. Geleceğin siyasi partilerinden biri AKP olabilir ama onun hayalgücünden daha ilerisi bende var. Eğer ben iddia ettiğim gibi toplumun çıkarlarını herkesten çok savunan bir siyasetsem o zaman neden AKP’den ya da başka bir partiden korkmam gerekiyor ki?
“Hayır” diyen sol aslında kendini inkâr eden bir soldur. Tabii bunda da bir hayır vardır kuşkusuz.
Taraf