Uzun süredir küreselleşme balonunun aldatıcı ütopyasında ‘mış’ gibi yaşadık. Sonunda küreselleşme balonu patladı ve gökten ölümcül bir Covid-19 elması düştü bahtımıza. Fransa’da kısıtlanmış ve kontrole dayalı bir sokağa çıkma durumu söz konusu
ESMERAY YOĞUN
Kıyamet şövalyeleri çok acımasızlar, doğru! Ama medeniyetimiz de bir o kadar zalim ve öldürücü Mösyö. Sanaldan gerçeğe bir bilet ve bir kıyamet müjdecisi olarak Covid-19 pandemisini yazmak için fazla uzağa bakmaya gerek yok aslında. Uzun süredir küreselleşme balonunun aldatıcı ütopyasında ‘mış’ gibi yaşadık. Sonunda aralık ayında küreselleşme balonu patladı ve gökten mini minnacık ölümcül bir Covid-19 elması düştü bahtımıza.
Düşüncelerimizdeki medeniyet virüsü aralıktan beri bedenlerimizi de öldürmeye başladı sonunda. O zifiri karanlık, her yere uzak ama insanlığın ortasında kanayan yoksul evlerden yükselen acı dolu çığlıklar bizimmiş meğer, yoksulluktan kırılan göçmen mahalleleri, her şeyden mahrum mülteci çadırları, bombaların ortasına kurulan darmadağınık sofralar ve ekmeği ıslatan gözyaşları. Hatta görmediğimiz diğerleri de medeniyetimizin kan kokan sümenaltıydı.
Kendisini küresel köyün şanslıları sanan, kentlerde oradan oraya yetişmeye çalışan kravatlı, I-pad’liler ise kutsanmış ve kokuşmuş medeniyetin arzu dolu sarhoş birer kölesiydi esasında. Bir uçak bileti kadar yakındı her yer ama sahte sınırlar kadar imkânsızdı da. Neyse ki o küresel köy yıkıldı sonunda. Belli ki yerini Alman köyü, Galya köyü, Frank köyü, Britan köyü alacak zamanla. O yemyeşil ormanlar, çimler, ağaçlar yeniden fışkıracak coşkuyla ama asla eskisi gibi olmayacak. Aceleyle yazılmış keynesyen planlar ve post-fordist dönemin sapık bağları kanıyor, IMF’den kan dilenen tüccarların can çekişen sesleri yükseliyor finans köşelerinde.
GEÇ CİDDİYE ALINDI
Dünyada yaklaşık her beş dakikada bir kişinin ölümüne neden olan, Covid-19 krizinin öncelikle ekonomide, ardından mali politikalarda, finans piyasalarında ve nihayetinde de sağlık başta olmak üzere tüm politik alanlarda yarattığı derin sarsıntılar bütün şiddetiyle devam ederken bu krizin nereye evrileceğine dair yıldız falına bakmak daha zevkli ama mevcut durumun fotoğrafını paylaşmak da gerekli.
Fransa’da ilk vaka 24 Ocak’ta görülmesine rağmen Covid-19’un salgın olarak ciddiye alınması 16 Mart’ı buldu, ta ki Macron’un ünlü ilk ulusa seslenişi olan ‘savaştayız yurttaşlarım’ konuşmasına kadar. Yaklaşık 40 gün sonra olayın vehameti tam olarak anlaşılmaya ve önlemler alınmaya başlandı. Ülkenin her yerinde farklı şekillerde sirayet eden Covid-19, Strasburg’un da içinde olduğu Alsace bölgesini ve Paris’in de içinde bulunduğu Ille de France bölgesini diğer bölgelere oranla görece daha yoğun bir şekilde etkiledi. Niye olduğu ise gayet açık bu bölgeler ekonomi ve sosyal hayatın merkezi çok uluslu ve hareketli bölgeler.
Fransa’daki uygulama tam olarak bir sokağa çıkma yasağı değil. Ancak kısıtlanmış ve kontrole dayalı bir sokağa çıkma durumu söz konusu. İçişleri bakanlığının internet sitesinden ulaşılan bir beyannamenin kişisel bilgiler ve dışarıda bulunma maksadı eklenmiş halinin istendiği takdirde güvenlik güçlerine gösterilmesi gerekiyor.
Kısıtlanmış ve denetim altında sokağa çıkma olarak yorumlanabilecek bu uygulamanın oldukça yüklü de bir cezai yaptırımı bulunuyor. Bahsi geçen beyannamenin bulunmaması durumunda uygulanan cezai yaptırım; ilk seferde 135 Avro, ikinci seferde 1500 Avro ve üçüncü kez yakalanmada 3750 Avro ve altı ay hapis cezası şeklinde. Bu uygulama tüm Fransa’da 17 Mart’tan beri yürürlükte olmakla beraber; tam anlamıyla sokağa çıkma yasağı uygulaması olan Cote d’Azur gibi bölgeler de var. Sokağa çıkma nedenleri ise; evden çalışma imkânının bulunmadığı durumlarda işe gitmek, alışverişler (bakkal, fırın, postanen eczane gibi sadece bakanlık tarafından tanımlanmış yerler), ikamet adresi çevresinde 1 km içindeki sportif aktiviteler, kamu faydası taşıyan gönüllülük faaliyetleri, yardıma ihtiyacı olan bir yakına yardım maksatlı çıkışlar ve evcil hayvanların dışarıya çıkarılması gibi.
Şimdiden tartışılan Covid-19’un ekonomik etkileri arasında artacak haftalık çalışma saatleri, uzun vadede işsizlik, mali cari açık ve bunun doğal sonucu olarak resesyon var. En iyimser tahminler ise mali politikalardaki açıkların yüzde 35’ten (2019) en iyi ihtimalle yüzde 70’lere çıkacağı yönünde. Elbette bu haliyle bile oldukça dramatik olan bu varsayım, şu an içinde bulunduğumuz salgını, yükselen iklim krizi, azalan doğal kaynaklar, bio çeşitliliğin katledilmesi, kırmızı alarm veren hava kirliliği ve politik göçlerin yaratacağı başka krizler takip etmezse geçerli olacak.
Elbette uluslararası ölçekte toz duman altından görünenler de hafife alınır gibi değil. Çin kriz nedeniyle ihracatta bir önceki yıla oranla yüzde 17,2 oranında düşüş yaşandığını bildirdi. Ancak yine de uluslararası finans fısıltı gazetelerinde, Çin’in sürekli fazla veren cari ekonomisinin gücü ve bu hengamede elindeki sıcak para ile ABD ve Avrupa borsalarından aldığı iddia edilen hisselerin, ABD ve Avrupalı şirketleri dize getirmekte kullanacağı ve uzunca bir süre dünyaya hükmedeceğini söyleyenler de az değil.
GÜVENSİZLİK ARTIYOR
Peki Fransızlar memnun mu? Liberation Gazetesi’nde 29 Mart’ta çıkan bir haber, Macron’a ve hükümetin Covid-19’u yönetmeye ilişkin müdahalelerine karşı halkın güvensizliğinin yüzde 46’dan yüzde 56’ya çıktığını vurguluyor. Bu durumun detayında ise 15 gündür hem sağlık bakanının hem de hükümet yetkililerinin bahsettiği Çin’den sipariş edilen ve bir türlü ulaşmayan 1 milyar maskenin, hijyenik jel ve test kitlerindeki yetersizliğin olumsuz etkisi görülüyor. Ayrıca, Macron’un 16 Mart tarihinde Fransız halkına sesleniş konuşmasında bahsettiği ekonomik yardımın özellikle işsizlik ödeneğinin devlet kaynağı yerine işsizlik fonundan finanse edilmesi büyük bir eleştiri konusu.
Covid-19 Fransız halkının DNA’sına işlemiş olan yardımlaşma ve dayanışma pratiklerini belirginleştirdi. İkamet ettiğim Paris 10, Paris’in kültürel ve ticari olarak merkezi diyebileceğimiz bir mahalle. Paris’in tüm metropol karakteristiğine rağmen sabun ve maske yapıp komşulara dağıtan, birbirine yemek götüren ve fırından sıcak ekmek alıp götüren komşularla çevrili bir alanda bu kıyamet öncüsünü yaşamak değişik bir duygu. Ayrıca hem Fransız Kızılayı hem de birçok derneğin yardıma ihtiyacı olan insanlara ulaşıp ihtiyaçlarını gidermede yardımcı olması devletten çok daha etkili yardımlaşma ve dayanışma mekanizmalarının olduğunu gösteriyor.
DAYANIŞMA ÖRÜLÜYOR
Dayanışma içinde olduğum bir işgal evi ise evsizlerle harika yardımlaşma pratikleri gösteriyor. Bu sayede salgına dair görüşlerini alma imkânı bulduğum evsizler (SDF), ilk başta herkes evine çekildiği için çok korktuklarını ama aslında bunun yersiz olduğunu, birçok insanın onlarla yardımlaşmaya devam ettiğini ve özellikle Paris içinde birçok noktada dernekler tarafından günde 3 öğün yemek bulabildiklerini belirttiler. Bir kısım SDF yani evsiz ise bu salgını ironik ama düşündürücü bir şekilde sokakların gerçek sahiplerine iadesi olarak kabul ettiklerini ve bunun bahar gibi havaların güzelleştiği bir zamana denk gelmesinin ise doğa ananın kendilerine bir hediyesi olduğunu belirtti.
Restez chez vous & Stay at home & Evinde kal ama uyan artık insanlık!