Yapıcı eleştiri, başkaları tarafından üretilen herhangi bir işe/ürüne/fikre dair geçerli olan, iyi düşünülerek ve sağlam bir mantık süzgecinden geçirilerek üretilmiş, “Kendimiz eleştirdiğimiz kişinin yerinde olsak nasıl daha iyisini üretebilirdik?” sorusuna yanıt verebilecek şekilde kurgulanmış, hem olumlu hem de olumsuz görüşlerimizi aktaran, düşmanca bir yaklaşım yerine arkadaş canlısı bir tutum sergileyen, karşımızdaki kişinin bulunduğu pozisyonu daha iyi ve üstün bir seviyeye çekmek amacıyla sarf ettiğimiz, iş/ürün/fikir sahibine zamanlı, yerinde, açık bir şekilde, detaylı ve uygulanabilir olacak biçimde sunulan eleştirilerdir.
Bu basit ama uzun tanım, içeriğinde çok önemli detayları barındırmaktadır. Bu nedenle parçalara bölerek ele alacağız:
1) Eleştiri, geçerli olmalıdır.
Bir eleştirinin yapıcı olabilmesi için, öncelikle eleştirinin geçerli bir eleştiri olması gerekmektedir. Birçok insan ne yazık ki aklına gelen ilk şeyi yorum olarak ifade etmeyi “eleştirmek” olarak görmektedir. Aklımıza gelen her şey, içimizden geçen her şey, bir ürün veya fikirle ilgili hissettiğimiz her şey, geçerli eleştiriler olmak zorunda değildir. Aslına bakarsanız çoğu zaman fikirlerimiz, geçersiz eleştirilere dayanmaktadır. Bir insanın ilk seferde geçerli bir eleştiri üretebilmesi için, eleştirdiği konuya dikkate değer miktarda hakim olması gerekmektedir. Bu, çoğu zaman mümkün olmayan bir durumdur. Bu nedenle, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak.” şeklinde özetlenebilecek sıkıntıya düşülür. Bu sıkıntıdan kurtulmanın yoluysa, “Ben bunu söylüyorum ama; karşı tarafın da fikrini halihazırda bilen biri olarak, benim bu eleştirime nasıl bir çürütme veya karşı argüman geliştirilebilir?” sorusunu kendimize sormamız gerekmektedir. Bu yapıldığında ve üzerinde en azından 30 saniyeliğine düşünüldüğünde, ilk etapta geçerli gelen birçok eleştirinizin aslında geçersiz olduğunu fark edeceksinizdir.
2) Eleştiri, mantık süzgecinden geçirilmiş olmalıdır.
Birçok sefer bir şeyleri olumsuz olarak eleştireceğimiz zaman duygusal davranmaya ve mantık hatalarına düşmeye meyilli oluruz. Hele ki eleştirimiz iyi düşünülmüş değil de, “tepkisel” olarak tanımlanan cinsten, anlık ve mantık süzgecinden geçirilmemiş bir eleştiriyse, neredeyse istisnasız olarak her zaman hatalı bir eleştiri geliştireceğizdir. İşte bu nedenle bir ürünü ya da fikri eleştirmeden önce o 30 saniyelik düşünme sürecinde, mantık felsefesi tarafından tanımlanmış kişiliğe saldırma safsatası, duygulara başvurma safsatası, hatalı ikilem safsatası, vb. tipik safsatalara yakalanmadığımızdan emin olmamız gerekmektedir. Ancak ve ancak argümanımızın mantık safsatalarından arındırılmış, karşı tarafın doğrudan fikirlerine yönelik olarak geliştirilmiş, hatadan arınmış bir argüman olduğuna kanaat getirirsek onu bir eleştiri olarak sunmalıyız.
3) Eleştiri, nasıl daha iyi yapılabileceğine dair düşünceler ve öneriler içermelidir.
Bir işi/ürünü/fikri eleştirmek müthiş kolaydır. Ancak bir işi/ürünü/fikri yapıcı bir şekilde eleştirmek müthiş zordur. Bu nedenle eleştirilerin birçoğu çok “kötü” eleştirilerdir. Bir eleştiriyi yapıcı kılmanın en önemli adımı, o eleştirinin merkezindeki sıkıntıları ortadan kaldıran çözümleri doğrudan karşı tarafa aktarmaktır. Yani, “Ben olsam şöyle derdim/yapardım/ederdim.” konusuna değinen eleştiriler geliştirmektir. Ne yazık ki çoğu zaman insanlar bir şeyleri eleştirirler; ancak onların daha iyi yapılmasına katkı sağlamazlar; çünkü katkı sağlamak zor bir iştir. Ancak eğer ki kendinizi eleştiri geliştirirken bir şeyler katmaya zorlarsanız, çoğu zaman eleştirinizin haksız olduğunu göreceksinizdir; çünkü iş, sandığınızdan çok daha iyi yapılmıştır ve bir şeyler katarak geliştirmek hakikaten zordur. Unutmayın ki siz, eleştirdiğiniz şeyle ilk defa karşılaşıp, ilk defa fikirler üretmeye başlıyorsunuz; ancak o işin/ürünün/fikrin sahibi o iş/ürün/fikir için muhtemelen çok daha uzun bir çaba, emek ve mesai harcayıp, olası açıklarını sizden çok ama çok önce görmüş ve potansiyel çözümler üzerinde zaman harcamıştır.
4) Eleştiri, olumlu ve olumsuz taraflar içermelidir.
Bir iş, ürün veya fikir asla tamamen kötü veya tamamen iyi olamaz. Mutlaka eksikleri, fazlaları, iyi tarafları, kötü tarafları, açıkları, iyi düşünülmüş noktaları, hataları, doğruları, vs. olacaktır. Örneğin, argüman tamamen kötü olsa da, ton iyi olabilir, niyet iyi olabilir, yaklaşım iyi olabilir. Benzer şekilde, bir insan harika düşünülmüş bir fikri, berbat bir şekilde aktarıyor olabilir. Bu durumda, eğer ki amaç bir kişiyi daha iyi konuma getirebilecek şekilde eleştirmekse, mutlaka olumsuz eleştirilerle birlikte olumlu eleştirilere de yer verilmelidir. Normalde, her olumsuz eleştiri için 1 olumlu eleştiri eklemek iyi bir standarttır. Ancak daha da iyi niyetli yaklaşmak isterseniz, her olumsuz eleştiri başına 2 olumlu eleştiri eklemeye çalışabilirsiniz. Bunu yaptığınızda, kendinizi karşınızdaki kişinin olumlu taraflarını görmeye de zorlaşmış olursunuz. Bu, eleştirdiğiniz kişiye yönelik bakış açınızı tamamen değiştirecektir. Ayrıca bu sayede eleştirdiğiniz kişi sadece olumsuzlukları görmediğinizden emin olacaktır. Bu çok önemlidir, zira “eleştiri” kavramı yapısı gereği çoğu zaman savunma kalkanlarımızın kalkmasına neden olabilen ve ortamı germe potansiyeli olan bir kavramdır. Olumlu ve olumsuz görüşleri bir arada vererek, eleştirinizi yumuşatabilir ve daha yapıcı hale getirebilirsiniz. Dahası, sizin neleri olumlu algıladığınızı da öğrenmiş olacaktır. Böylece kendisini o yönde geliştirmeyi hedefleyebilecektir. Bir taşla, iki kuş vurmuş olursunuz.
5) Eleştiri, düşmanlık değil, dostluk içermelidir.
İnsanlar, bir başka kişiye eleştiri getirecekleri zaman çoğunlukla saldırganlaşırlar. Bunun iki sebebi vardır: İlki, eleştiri yapan kişinin sırf bunu yapabiliyor olmasından ötürü istemsiz veya istemli olarak kendisini karşısındakine üstün görmesidir. Yani bir işi, ürünü veya fikri eleştirebilen bir kişi, kendisinin daha fazla bildiği ve karşısındakinin daha düşük seviyeli olduğu izlenimine kapılabilir. Bu da, saldırganlığı beraberinde getirir. İkinci neden ise eleştiri sahibinin, eleştirilen kişiden gelecek savunmaya karşı önceden hazırlık yapma isteğidir. Çünkü her eleştirmen, eleştiri oklarını yönelttiği kişinin kendisini savunup, hatta geri saldıracağını bilir veya öngörür. Buna karşı önlem olarak birçok insan baştan çok saldırgan bir tutum izleyerek, karşı saldırının etkisini azaltabileceğini veya eleştirdiği kişiyi sindirebileceğini düşünür. Bu, büyük bir hatadır. Eleştiri, daha ilk başından arkadaş canlısı ve tamamen sakin bir şekilde yapılmalıdır. Eğer ki bir eleştiri geliştirirken, içinizde öfke, heyecan, coşku, nefret, sinirlilik, üzgünlük, vb. duygular hissediyorsanız, muhtemelen eleştiriniz yapıcı olmayacaktır. Sadece ve sadece nötral veya olumlu duygularla üretilen eleştiriler yapıcı olabilecektir. Buna çok dikkat edin ve karşınızdakine, sanki 40 yıllık dostunuza ya da ufak bir çocuğa yaklaşıyormuşsunuz gibi yaklaşmaya çalışın.
6) Eleştiri, karşınızdakini daha iyi bir konuma çekmek amacıyla yapılmalıdır.
Eleştirilerin amacı ne düşündüğünüzü karşı tarafa iletmek değildir. Bu, çok yaygın bir hatadır. Hiçbir iş, ürün veya fikir sahibi, spesifik olarak size yönelik bir iş, ürün ya da fikir üretmediyse, sizin o iş, ürün veya fikir hakkında ne düşündüğünüzü umursamaz. Bir diğer deyişle, sizin ne düşündüğünüzün çoğu zaman kişiler için pek bir değeri yoktur. Bu, acı ve rahatsız edici bir gerçektir; ancak gerçek budur. Bunu anlamak için, kendinizin sizi eleştiren insanların düşüncelerini ne kadar umursadığınızı sorgulayabilirsiniz. Ancak kişiler için önemli olan, kendilerinin gözlerinden kaçmış olabilecek noktaların gösterilmesi ve bunu yaparken ustaca, doğru yönlendirilmiş ve etkili bir dil kullanılmasıdır. Bir diğer deyişle, insanlar kendilerinin eleştiri sonrasında, önceye nazaran geliştiğini hissederlerse, saldırgan ve alıngan bir tavır sergilemeyeceklerdir. Herkes yeni bir şey öğrenmekten, keşfetmekten, fark etmekten memnuniyet duyar; bu, kendileriyle veya işleriyle, ürünleriyle, fikirleriyle ilgili olsa bile! Ancak bu, doğru bir şekilde yapılmalıdır. Eleştiride amaç, kendi fikrinizin karşıdakine aktarılmasından ibaret değildir. Bu nedenle bir eleştiri içerisinde sadece ne düşündüğünüzü söylememeli, kişinin neleri daha iyi yapabileceğinden bahsetmelisiniz. Her zaman amacınız, adeta tamamiyle fedakar bir şekilde kendinizi konudan soyutlayıp, karşı tarafı daha da iyi bir pozisyona çekmek için neler yapabileceğinizi düşünmek ve aktarmak olmalıdır. Bu çaba, neredeyse her zaman etkili yapıcı eleştirilerle sonuçlanacaktır.
7) Eleştiri, zamanlı olmalıdır.
Eleştirilerin bir zamanı vardır. Bu zaman, eleştirmenler tarafından doğru kollanmalıdır. Örneğin bir filmin gişeye girmesinden hemen önce zehir zemberek bir eleştiri yazmanın kimseye faydası olmayacağı gibi, içeriğindeki yapıcı olabilecek kısımlar da, zamansız bir şekilde, ürünleri zedeleme amacıyla sunulduğu için etkisini dikkate değer bir miktarda yitirecektir. Eleştirinizde haklı olabilirsiniz; ancak haklı olmanız, eleştirinizin zamanlı olduğunu garanti etmemektedir. Dolayısıyla bir eleştirinin ne zaman yapılacağı iyi kollanmalı, kişinin bu eleştiriyi en iyi değerlendirebileceği ve içeriklerini en fazla uygulayabileceği zaman beklenmelidir. Yapıcı eleştiri üretmek, asla kolay bir iş değildir; tam tersine, ustalık isteyen bir sanattır. Her aklınıza geleni, her aklınıza estiği zaman, her aklınıza estiği şekilde söylemek eleştiri değil, boş konuşmaktır.
8) Eleştiri, yerinde olmalıdır.
Bu madde birazcık “geçerlilik” ile paraleldir; ancak arada ufak farklılıklar var. Örneğin bir eleştirinin yerinde olabilmesi için, o eleştirinin düzgün kurgulanması gerekmektedir. Yani sadece mantık hatalarından kaçınmak önemli değildir, aynı zamanda doğru bir şekilde formüle edilmesi ve kişiye etkili bir şekilde aktarılması önemlidir. Eleştirinin amacı ürün ve fikir sahibini zor durumda bırakmak değil, onların kendilerini geliştirmesine katkı sağlamaktır. Dolayısıyla halk arasında “yerli yersiz” şeklinde tarif edilen bir biçimde, her önümüze geldiğinde eleştirmek, yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı olacaktır.
9) Eleştiri, açık bir şekilde ifade edilmelidir.
Bir eleştiri muğlak veya gizemli olmamalıdır; zira eleştirinin amacı, eleştirilen kişinin eleştirmeni anlaması veya çözmesi değil, eleştirmenin yapıcı fikirlerini eksiksiz bir şekilde ürün/fikir sahibine aktarabilmesidir. Bir eleştiri eğer ki gizemli görülmeye, sivridillilik yapmaya, can yakmaya, zeka şovuna dönmeye meyilliyse, bilin ki yapıcı olamayacaktır. Bu nedenle bir konu hakkında eleştiri geliştiriyorsanız, tamamen berrak, açık ve net olduğundan emin olmanız gerekmektedir. Eğer ki eleştirdiğiniz konudan haberdar olan 10 yaşındaki bir çocuk, eleştirinizin içeriğini anlayamıyorsa, muhtemelen kötü veya yıkıcı bir eleştiri yapıyorsunuz demektir. Eleştiri, edebiyat kasmak veya kafa karıştırmak demek değildir.
10) Eleştiri, detaylı olmalıdır.
Yüzeysel bir eleştiri neredeyse her zaman yıkıcıdır. Bunun sebebi, yapıcı bir eleştirinin iyi düşünülmüş ve mantık süzgecinden geçirilmiş bir eleştiri olması zorunluluğudur. Eğer ki bunu gerçekten yapıyorsanız, eleştirdiğiniz ürün veya fikrin detaylarını çok iyi gözden geçirmiş ve anlamış olmanız gerekecektir. Bu durumda, eleştirinizin yüzeysel olmasının herhangi bir yolu yoktur; mutlaka detaylı ve iyi analiz edilmiş olmalıdır. Eğer ki bir ürün veya fikrin sadece yüzeysel özelliklerine odaklanıyor, sizde ilk uyandırdığı izlenimleri ele alıyor, parçalarına değil de bütününe yöneliyorsanız muhtemelen kötü veya yıkıcı bir eleştiri yapıyorsunuz demektir. Yapıcı bir eleştiri, bir fikir veya ürünün parçalarını ve o parçalara arasındaki ilişkiyi çok iyi anlamayı gerektirmektedir.
11) Eleştiri, uygulanabilir olmalıdır.
Bazı ürün ve fikirlerin, bazı olumsuz, eksik, yanlış tarafları olmasının nedeni o ürün veya fikrin sahibinin suçu değil, şartların gereksinimleridir. Yani her fikir veya ürün, her akla gelen şekilde uygulanamıyor olabilir. Daha önemlisi, o ürün veya fikrin üretilme sürecinden geçmemiş insanlar olarak bizler için, o süreçten geçenlerin karşılaştıkları zorluklar kolay anlaşılabilir olmayabilir. Bu durumda, eleştirimizin içeriğinin uygulanabilirliği önem kazanmaktadır. Zira eğer ki eleştirimiz teknolojik, bilimsel, durumsal ve şahsi nedenlerle uygulanabilir değilse, işlevsiz ve içi boş, yani yıkıcı bir eleştiri olacaktır. Bu sebeple sadece eleştirdiğimiz ürünü ve fikri değil, o fikir veya ürünün çıktığı şartları ve bulunduğu durumun koşullarını da çok ama çok iyi bir şekilde anlamamız gerekmektedir.
Olumlu Ve Olumsuz Eleştiri nedir?
Eleştirilmek hemen herkes için endişe vericidir. Toplumsal ve kişisel olarak kabul edilmek, onaylanmak gibi gereksinimlerimizle çatışır. Bu nedenle eleştiri yapıldığında gerginlik yaşanabilir. Hatalı bir davranıştan, yanlış yapmaktan çekiniyor olabiliriz.
Kendimizden hep doğru, hep iyi, hep doğru tutum ve davranış beklentisi içinde olabiliriz. Keza karşımızdaki kişiden de benzer beklentiler içinde olabiliriz. Hep iyi, hep doğru davranma beklentisinin karşılanması imkansızdır. Dolayısıyla hata yapmak kaçınılmazdır. Beklentilerin gerçekçi olup olmadığını gözden geçirirsek, kendimize ve başkasına hata yapma hakkını vermiş ve durumu daha katlanılabilir hale getirmiş oluruz. Böyle bir durumda da eleştiriye tahammülümüz artabilir. Yapıcı olarak algılayabiliriz.
Eleştiri daha pek çok sebepten dolayı hem bireyin iç dünyasında sarsıntı yaratır. Hem ilişkisel dünyayı, hem de öteki ile ilişkinin niteliğini doğrudan etkiler. Kişiler arası ilişkilerde; eleştiri yapma, eleştiriyi kabul etme, yapıcı ve yıkıcı eleştiriler ilişki kalitesini ve doyumunu doğrudan etkiler.
Kişiler arası ilişkilerde rahatsız eden, hoşlanılmayan davranışlar, tutumlar, sözler olduğunda bunları değiştirmek için ne yaparsınız?
Kişiler arası ilişkilerde beklenenden farklı davranış, söz ve tutumlarla karşılaşmak olağandır. Bazen beklediğimizin tam tersi olay veya davranışlarla karşılaşabiliriz. İnsanların çoğunluğu ya karşı tarafa, yani ötekine/ötekilere yoğunlaşmakta, ya da duruma odaklanarak çözmeye çalışmaktadırlar.
Karşı tarafa odaklanıldığında, suçlama, eleştiri, yargılama, değersizleştirme, aşağılama gibi olumsuzlukların yaşanma olasılığı yüksektir. ”Sen nasıl böyle yaparsın? Neden bunu yaptın? Türünde olumsuz yaklaşımlar öne çıkabilir.
Duruma odaklanıldığında ise, kişi hem kendi duygularını, hem de karşı tarafın duygularını görmezden gelme hatasına düşmektedir. Anlama, kavrama ve anlayış zemini kaybedilmektedir. Olumlu ve yapıcı denebilecek eleştiri ortamı ortadan kalkmaktadır. Duyguların fark edilmemesi, dikkate alınmaması iletişimi ortadan kaldırır. ”Körler sağırlar, birbirini ağırlar” deyişinde olduğu gibi kopuk bir konuşma tarzı, iletişimi engeller.
Doğru olan nedir? Doğru olan; o anda ortaya çıkan duyguları, beklentileri, hayal kırıklığını, kendimizden, karşı taraftan ve durumdan, koşullardan ortaya çıkan beklentileri fark ederek, dikkate alarak davranmaktan geçer.
Beğenmediğiniz tutum ve davranışları nasıl ele alırsınız?
Günlük yaşam ve ilişkiler ağında hepimiz; hoşlanmadığımız, bizi rahatsız eden durumlarla, davranışlarla karşılaşırız. Yine çoğunluğumuz başımıza gelenleri, karşılaştığımız olumsuz davranışları eleştiririz. Şöyle olmalıydı, böyle yapılmalıydı? Neden Yapılmadı? Niye olmuyor? Türünden yakınmalara başvururuz. Söz konusu yakınmalar dikkat edileceği üzere, yargılama ve suçlama içeren, var olanın beğenilmediğine gönderme yapan sözlerdir. Yargılama, tespit etme, suçlama içeren iletişim tarzları karşı tarafta beklenen tepkilerden farklı tepkiler yaratabilir. Yargılama ve suçlama, karşı tarafın aksi yönde zıtlaşmasına neden olabilir. Eleştirilen tutum, davranış her ne ise savunulmak zorunda kalınabilir. Öfke, kızgınlık ve karşı suçlama davranışlarına neden olabilir. Sorunun kişiselleştirilmesine neden olur. Ancak asla, soruna neden olan tutum ve davranışın olumlu yönde değişmesine neden olmaz.
İlişkilerde rahatsızlık, sorun yaratan durumlarda; karşı tarafı suçlama eğilimi belirdiğinde çoğu insan, kendini savunmak zorunda hisseder. Durumu, olayı, niyetini anlatma, kendini aklama çabası içine girer. Aklama, savunma gayreti içine giren kişi, bir an önce o durumdan yakasını sıyırmalıdır. Ya ortamdan kaçmayı, uzaklaşmayı deneyecektir, ya da zihinsel, ruhsal olarak ortamdan uzaklaşmayı tercih edecektir. Bedensel olarak orda görünse bile kişi çoktan başka diyarlara yelken açmış olabilir.
Bir diğer savunma yolu ise; karşı atağa geçmedir. Eleştirilen konuyla çok da bağlantılı olmayacak biçimde, çok daha önce gerçekleşmiş, ancak çözülmemiş konular aniden ortaya dökülüverir. Onca zaman susulmuş, görmezden gelinmiş meseleler gün yüzüne çıkar. Deyim yerindeyse; bütün kirli çamaşırlar ortaya dökülür. Böylece eleştirilen konu, saldırı, savuşturulmuş, hatta üste çıkılmıştır. Elbette bu durumda da yapıcı bir eleştiri, özeleştiri ortamı yoktur. Her iki taraf birbirini suçlar. İki galip ya da biri yenik diğeri galip olan iki yalnız kişi kalır. Rahatsızlık yaratan konu, sorun da olduğu gibi çözülmemiş olarak kalmaya devam eder.
Çok fazla belirgin olmayan, anlaşılması en güç davranışlardan biri de; “Sislendirme Tekniği”* de denen, yöntemdir. Burada kişi yapılan eleştiriyi ne açıktan reddeder ne de kabul eder. Eleştiren kişide şaşkınlık yaratır. Eleştirilen kişi adeta, sisler içinde görünmez olur.
Kişi eleştiriyi benliğine yöneltilmiş büyük bir tehdit/tehlike olarak algılama eğilimindedir. Kendini kapatır. O konu ne ise, sanki hiç konuşulmamış gibi davranırlar. Eleştiri okları teğet geçmiştir. Eleştiri karşısında en zor baş edileni bu tür gölgeleme, sislendirme tekniğine başvuranlardır. Eleştiren kişi ne yapacağını, nasıl davranacağını kestiremez. Neyin konuşulduğu da unutulur. Önemini kaybeder. Söz konusu tutum ve davranışın değiştirilebilme olasılığına dair inanç ve umut azalmaya başlar. Teslimiyet denebilecek umutsuzluk, sahte bir kabullenmeye dönüşür. Umutsuzluğa kapılan kişi, susmayı dener. Eleştirilen kişi ise, saldırı olarak algıladığı eleştiriyi bertaraf etmiş olur.
Bir davranış, söz ya da tutumun sizi nasıl etkilediğini gözlemler misiniz?
Eleştiriyi duyabilmek demek, onu tamamen kabullenmek anlamına gelmez. Eleştiriyi nasıl anlamlandırdığımız çok önemlidir. Eleştiri benliğe, kişiliğe yöneltilmiş bir tehdit, saldırı gibi algılanırsa gösterilen tepki de farklı olacaktır. Ya da eleştirilen şeyin bir davranış, tutum olduğunu düşünür ve inanırsak tepkimiz daha yumuşak ve kabullenici olacaktır.
Eleştiri aldığımızda bunu kişiselleştirme hatasına düşebiliriz. Bu nedenle, belki de; önce kendimize; ne anladığımızı, ne kadarını, nasıl anladığımızı, nasıl anlamlandırdığımızı sormak akıllıca bir tutum olacaktır. Kendimizle yapacağımız içsel diyalog, yapıcı ya da yıkıcı tepki vermemizi sağlayacaktır. İçsel diyalog, kendimizde olan biteni görmemize, sahiplenip, kontrol etmemize olanak verecektir.
Diğer bir yararı da, karşı tarafı doğru anlayıp anlamadığımızı görmeye imkan vermesidir. Nasıl anladığınızı,”…bunu mu, böyle mi demek istedin…doğru mu anladım? …bunu mu kastettin? Biraz daha açar mısın? “türünde netleştirici soruların sorulmasına fırsat sağlayabilir.
Sizi rahatsız eden konuları nasıl ele alırsınız?
Duyduğumuz, gördüğümüz her şey iç dünyamızda bir yankı, etki, dalgalanma yaratır. Kişiler arası ilişkilerde de içsel dünya fazlasıyla dalgalanabilir, sarsılabilir. Mesele; sarsıntının nasıl yönetildiğidir. Ötekinden duyulan bir eleştirinin yarattığı duygular nelerdir? Ortaya çıkan öfke, incinmişlik, kırılmışlık, mahcubiyet, vb. yaşanan duygularla ne yapılacaktır? Nasıl yeniden içsel denge, sakinlik durumuna dönülecektir? Eleştiri konusunun belki de en hassas noktası buradadır. Eleştirinin yarattığı duygusal dalgalanma iyi yönetilebilirse; eleştiri kişi için geliştirici, dönüştürücü olabilir. Ya da kişiler arası ilişkilerde uzaklaşmaya, ilişkilerin kesilmesine de yol açabilir.
Eleştiri yaparken kendinizi nasıl hissedersiniz?
Eleştiri yapabilmek önemli bir beceridir. Eleştiri sevilen, düşünülen insan için yapılır. Bazen de nefret edilen, öfke ve kızgınlık duyulan biri içinde eleştiri olabilir. Kişi olarak bizi, eleştiriye yönelten duygunun, motivasyon kaynağının kendi içimizde bilinmesinde fayda vardır. Eleştiriye yönelten motive edici duygunun olumlu ya da olumsuz oluşuna göre yapıcı ya da yıkıcı eleştiri yaparız.
Kendimize niçin, hangi amaçla eleştirdiğimizi sormak gereklidir. Misilleme yapmak, değersizleştirmek, intikam almak, acı çektirmek gibi duygu ve isteklerde eleştiriye kapı açar.
Kesin ve net saptamalarda bulunmaktansa, esnek yaklaşmak, dıştan yapılan gözlemleri iletmek işe yarar. Eleştiride amaç; sorun olarak görüleni karşı tarafa kabul ettirmek ise, bu risklidir. Karşı tarafa eleştiriyi iletirsiniz. Karşı taraf bunu hemen o an kabul etmek, anlamak zorunda değildir. Düşünmesi, gözden geçirmesi için zaman tanımak gerekir. Dayatıcı olmaktan kaçınılmalıdır.
Eleştiri yaparken sakınımlı, dikkatli davranmakta fayda vardır. Eleştiren; eleştirilen olgunun sadece bir kısmını, dıştan görünen yanını bilmektedir. İçten nasıl göründüğü bilinmemektedir. Her şeyi biliyormuşçasına davranmak eleştirinin kabul ediciliğini azaltabilir. Reddetme eğilimini, tepki koyma isteğini tetikleyebilir.
Bu noktada alçak gönüllü olup, haddini bilmekte fayda vardır. Aynı zamanda bireysel farklılıkların da hesaba katılması gereklidir. Bir kişinin inançları bir başkasıyla aynı olmaz. Keza tutumları, değerleri, motivasyon kaynakları da farklıdır.
Kaynak:https://www.elikapsikoloji.com/?iliskiler-ve-elestiriye-katlanma-195.html