“DAVA”, Türk milliyetçi-muhafazakâr düşünce dünyası için kilit sözcüklerden biridir; “misyon” anlamı taşır. Bu misyonu taşıyanlara, “dava adamı” denir. “Davaya hizmet etmek” onun görevidir. Milliyetçiler için “davadan dönenler” için “vur” emri vardır.
Almanya’da kuruluş hazırlıkları yapılan partiye “DAVA” adının verilmesi, o yüzden anlamlı… Yine de, hareketin kurucuları bu ismi, Almanca, “Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak” sözcüklerinin baş harflerinden oluşturduklarını söylüyorlar. Hareketin, Erdoğan’ın partisi AKP’nin Almanya’daki uzantısı olduğunu düşünen çok… AKP, Türkçede “Adalet ve Kalkınma” sözcüklerinin başharflerinden oluşuyor. Parti, iktidarda olduğu son 23 yılda Türkiye’yi kalkındırmadığı gibi adaleti de yok etti; farklılıklara saldırıp tek tip insan ve kültür oluşturmaya çalıştı. Türkiye’de çeşitliliği yok eden AKP’den ilham alan bir oluşumun Almanya’da “çeşitliliği” kendine isim yapması çelişik bir durum tabii…
Hiç şüphe yok ki, bu Erdoğan’ın yeni taktiklerinden biri… Bu sayede hem Almanya’daki taraftarlarını bir çatı altında toplayıp Alman politikasında bir ağırlık oluşturabilmeyi, hem de Avrupa Parlamentosu’na temsilci yollayabilmeyi umuyor. Ancak zamanlaması biraz sorunlu… Daha iki ay önce Almanya Federal Meclisi’nde çifte vatandaşlık yasası görüşülürken CDU’lu milletvekilli Alexander Throm, “Erdoğan’ın AKP’si Almanya uzantısı, birkaç yıl içinde sizin şu anda oturduğunuz koltuklarda oturuyor olacak” demişti. Yükselişe geçen Alman sağı, DAVA’nın kuruluşunu yabancı karşıtı tezlerine yeni bir kanıt olarak kullanacaklardır.
Parti daha kurulmadan Alman basınında tepki yarattı. Ancak son yıllarda görünen gerçek şu ki, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde oyunun kurallarını Erdoğan belirliyor; top, onun sahasında oynanıyor. Mülteci akınında, Ukrayna savaşında, İsveç’in NATO üyeliğinde, İsrail-Hamas krizinde, şimdi de DAVA meselesinde Erdoğan iki-üç ileri adım atıyor, Avrupa tepki veriyor, Erdoğan bir adım gerilese bile sonuçta kazançlı çıkıyor. Galiba, Avrupa uyanana dek Ankara bu taktiğe devam edecek.
