Barış sürecinde hükümetle yakın temasta olan bir Kürt hukukçu ile görüştüm geçenlerde… HDP’nin seçimin kilit partisi haline geldiğini hatırlatıp Erdoğan’ın kurtuluş için son bir umut, bir “Kürt kartı” oynama ihtimalini sordum. “Olabilir” dedi.
Beklenen senaryo, iktidarın yeniden Öcalan’la temas kurması; onu iknaya çalışması… Elbette Kürtler, AKP-MHP ittifakına verilen her oyun kendilerine daha fazla baskı olarak döneceğini herkesten iyi biliyor. Erdoğan da HDP’den oy alamayacağının farkında… Ama mesela Kürtlerin seçimi protesto edip sandığa gitmemesi ya da Millet ittifakı’nın adayı yerine kendi adayını desteklemesi, tüm dengeleri değiştirebilir.
Diyeceksiniz ki, “Erdoğan Kürtlerin oyuna talipse niye Kürt siyasetçiler, Kürt gazeteciler üzerindeki baskıyı günden güne artırıyor?” Artan baskının, Kürtler üzerinde yol açtığı psikolojiyi bilmek, bu sorunun cevabına dair bir ipucu verebilir:
Hapse birkaç saat girip çıkan Türk gazeteciler için verilen tepkinin, sürekli baskı altında olan ve topluca tutuklanan Kürt gazeteciler için gösterilmemesi, Kürt basınında haklı bir hayal kırıklığı yarattı. Aynı duyarsızlığı, kayyım atamalarında, siyasetçiler tutuklandığında da görüyoruz. Bu durum, Kürtler arasında “Türkiyelileşme” denilen yaklaşımı hepten zayıflatıyor; “Bize bizden başka dost yok” duygusunu pekiştiriyor.
Bu duygunun üzerine Millet ittifakı, HDP’nin oy vermeyeceği bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarırsa, Kürt taban, “Ha Erdoğan, ha bu aday. Bizim için fark eden bir şey yok” diyecektir. Ve muhtemelen, sandığı protesto ederek ya da kendi adayına oy vererek tepki gösterecektir.
O yüzden, burada önemli olan Erdoğan’ın ne planladığından çok, bu tür planlara karşı muhalefetin ne yaptığı, nasıl bir aday çıkaracağı… Türkiye’yi kazanmak için, İstanbul seçiminde zafer getiren dayanışmanın yeniden kurulması şart… O dayanışmanın kurulması için de meydanı Erdoğan’a bırakmadan HDP ile diyalog şart…