Sevgili dostlar, Herkes aynı şeyi soruyor; hepsine aynı şeyi söylüyorum: “Normal koşullarda Erdoğan’ın bu seçimi kazanmasına imkân yok.” Erdoğan’ın kazanacağını düşünenler, onun seçimler tarihine atıf yapıyor. Doğru, ona bakınca sürekli yükselen bir çizgi görüyoruz: 2007’de girdiği ilk seçimde oyu yüzde 46 buçuktu. Bunu 2011’de 49,8’e çıkardı. 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 51,7 ile seçildi. Ve 2018’de, yüzde 52 buçukla yeni sistemin başkanı oldu. Ne Gezi direnişi, ne 17-25 Aralık skandalı, ne 15 Temmuz darbe girişimi bu tırmanışı durdurabildi. Düz bir hesapla, bu eğilim devam ederse bu seçimde oylarını daha da artıracağı öngörülebilir. Ama ülkede son beş yılda, “düz hesap” yapmayı zorlaştıran çok gelişme oldu. Bunların başına ekonomik krizi yazmak lazım… AKP’nin girdiği hiçbir seçimde enflasyon bu kadar yüksek, ekonomi bu kadar çökük, insanlar bu kadar yoksul değildi. Üstüne bir de deprem eklendi ve depremden en çok AKP’nin oy aldığı kentler etkilendi. Halk yoksullaşırken Saray’ın lüks içinde yaşamasını, 20 yıllık tek adam rejiminin kitlelerde yarattığı bıkkınlığı, Erdoğan’ın yola çıktığı tüm isimleri tasfiye edip tamamen yalnızlaşmasını, kadrosuz kalmasını, kötüleyen sağlığını, bozulan imajını, söyleyecek yeni sözü kalmamasını da denkleme ekleyelim. Ancak hepsinden daha önemlisi, karşı cephede yaşandı. Girdiği seçimlerin hemen hepsinde Erdoğan, gücünü, muhalefetin dağınıklığından alıyordu. Son iki Cumhurbaşkanlığı seçimine bakın: İkisinde de rakiplerinin toplam oyu yüzde 50’ye yakındı. O seçimlerde bölünen oylar, bu kez nihayet tek sepette toplanacak. Türkiye tarihinde ilk kez, milliyetçisinden sosyal demokratına, milli görüşçüsünden liberaline, Kürt’ünden Alevi’sine KHK’lısından LGBT’sine uzanan büyük bir ittifak, bu baskı rejimi bitsin diye oy kullanacak. Daha önce daha iyi koşullarda dağınık bir muhalefet karşısında yüzde 50 barajını kılpayı geçebilen Erdoğan’ın bu yeni koşullarda kazanabilmesi mucize olur. Yeter ki zafere önce biz inanalım ve fuzulî karamsarlık yayanlara kulak asmayalım. |