Başbakan Erdoğan, “muhalefetle”, “Terörle mücadeleye destek isteme” ziyaretlerini tamamladı.
Başbakan’ın BBP, DSP ve SP ile yaptığı görüşmelerden sonra yapılan açıklamalardan sonra, CHP ile görüşme sonrasında da, en azından görünüşte, “Nezaketten kırılan” bir açıklama bekleniyordu. Öyle de oldu!
Görüşme sırasında Başbakan Erdoğan çok yeni bir şey söylememişti. (Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın verdiği bazı “Özel bilgileri” açıklamasa da.) Bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nun da kendi önerilerini daha önce de sıraladığı “Seçim barajının düşürülmesi”, “Özel mahkemelerin kaldırılması” ve ekonomik önlemlerle sınırlı biçimde ortaya koyduğu anlaşılmaktadır.
Doğrusu burada görüşmeyle ilgili, “Aman ne güzel görüştüler. Çok kibardılar. Özlenen muhalefet iktidar tavrı!..” ya da “Bilmediğimiz hiç bir şey konuşmamışlar. Bu ne biçim görüşme” diyen değerlendirmeler yapılabilir.
Nitekim basında; görüşmede de karşılıklı jestlerden kalkarak, “Çok başarılı görüşme” değerlendirmeleri bolca yapılıyor.
Ama amaç görüşmenin kendisi değil, Kürt sorununun çözümü konusunda iktidarla muhalefetin bir bölümünün anlaşmasıydı. Ve öyle anlaşılmaktadır ki; her ne kadar Başbakan; “özel ordu” gibi netameli konularda “Özel ordu nasıl olacak, emir komuta sistemi içinde mi dışında mı olacak” gibi, CHP’nin çok önem vereceği sorulara yanıt vermese de CHP’den isteğini almış görünmektedir.
Çünkü gerek önce görüştüğü partiler, gerekse CHP ile yapılan görüşmede Başbakan Erdoğan, Kürt sorununu “Terörle mücadele sorununa” indirgeyip muhataplarına bunu kabul ettirdikten sonra, bu amaçla, “Gerillaya karşı kontrgerilla mücadelesi” yürütecek “özel ordu”yu dayatmaktadır. Muhatabı partiler de bu yaklaşıma karşı çıkmamışlardır. Böylece, beklendiği gibi, bu görüşmelerden Kürt sorununun demokratik çözümüne dair adım çıkmamıştır. Ama sorunun askeri yollardan çözümü için, savaşı artırarak, şiddeti artırarak, Kürt güçlerini özel ordu ve özel savaş yöntemlerini devreye sokarak yenmek, 1990’lardaki o iğrenç savaş yöntemlerinin yeniden gündeme getirileceği bir stratejinin oluşturulması için, hükümet en azından CHP, DSP, BBP ve SP ile bir konsensüs sağlamış görünmektedir. Genelkurmay’ın ve MHP’nin de bu konsepte destek vereceğini varsayabiliriz.
Bugün Başbakan Erdoğan’ın bir basın açıklamasıyla dört partiyle yaptığı görüşmeyi açıklarken, Kürtlere karşı “yeni” savaş stratejisini de açıklayacağı anlaşılmaktadır. Çünkü “Yeni bir yol haritası” diye hafifletilen şeyin; Kürt sorununu yeniden şiddete dayanarak çözme, bu amaçla “özel ordular” kurma, Özel Tim’i yeniden bölgede görevlendirme” hatta JİTEM türü örgütlere kadar yeni örgütler kurmayı da kapsayan bir strateji olacağını söyleyebiliriz. Çünkü bu yaklaşımın başka bir mantığı yoktur.
Bu stratejide Kürtlerin haklarına dair statükoyu bozmayan kimi önlemler (Açılım diye öne sürülenler) ise; bu silahlı savaşı kazanmada Kürtleri bölmek, cephe gerisini zayıflatma amaçlı rüşvetler olarak kullanılacaktır. Ve kullanılan rüşvet miktarı ne kadar az olursa Erdoğan ve bu savaş ve şiddet stratejisinin sahipleri için o kadar ucuza kapatılmış olacaktır.
1990’larda Türkiye’yi yöneten egemenlerin, “Kürt sorunu yoktur, terör ve bölücülük vardır” tezi ve bu tezle uyumlu geliştirdikleri “Özel savaş stratejisi” bugün “Kürt sorunu vardır ama terörle mücadele sorunu daha önde ve daha önemlidir”e dönüştürülerek “Özel savaş” yöntemleri geliştirilmek istenmektedir.
Erdoğan şimdi bu tez etrafında asker ve sivil devlet güçleri ve sermaye muhalefetini bir araya getirmeye çalışmaktadır.
Her konuda hükümetle zıtlaşmayı bir alışkanlık haline getiren CHP bu konuda hükümetle uzlaşacak bir çizgiye yönelmiş bulunmaktadır. AKP’ye bu yeni savaş stratejisinde destek verirse, CHP’nin (muhalefetin) neye muhalefet edeceği bile doğrusu merak konusudur.
Evrensel