Rahmi Cinokur
EMS Basın Sorumlusu
Emekli Meclisleri Sendikası (EMS), TUİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına tepki gösterdi.
EMS Eş Sözcüsü Memnune Kardaş, yptığı yazılı açıklamada, enflasyonun altında her geçen gün yoksullaşan ve açlıkla mücadele eden emeklilerin ocak ayında maaş artışı beklediğini hatırlattı.
Merkezi hükümetin her 1 Ocak -1 Temmuz tarihlerinde itibaren geçerli olmak üzere emekli maaş artış oranlarını açıkladığını anımsatan Kardaş, dolayısıyla bu tarihler yaklaştığında emeklilerin tüm dikkatlerinin gelecek zam oranlarına odaklandığını belirtti.
Merkezi hükümetin bu oranları açıklarken TÜİK’in vermiş olduğu enflasyon oranlarını baz aldığını vurgulayan Kardaş, şöyle devam etti:
‘’Ocak ayı yaklaşırken TUİK açıkladığı en son enflasyon oranları ile bir kez daha şapkadan tavşan çıkarmayı başarmış ise de kamuoyunda artık hiçbir inanırlığı ve güvenirliği kalmamış bir kuruma dönüşmüştür. 2 liralık ekmeğin 15 liraya ve 5 liralık domatesin de 80-90 liraya fırladığı bir ortamda TÜİK in açıkladığı enflasyona kargalar bile güler.
Aslında artık takke düşmüş ve kel görünmüştür. Yüzlerindeki maskenin artık makyaj tutmadığının TUİK de farkında. Zira artık hiçbir inandırıcılıkları kalmamıştır. Vatandaş sokakta, market, manav ve pazarda yaşadığı enflasyonun ne olduğunun bilincindedir dolayısıyla artık mızrak çuvala sığmıyor.
Bütün bu olumsuzluklar karşısında emek ve emekli cephesindeki örgütsüzlük ve parçalanmışlıkla bunca yükün altından kalkmak ve bu kötü gidişatı durdurmak ya da tersine çevirmek pek de mümkün gözükmüyor. Tabandaki emeklilerimiz inim inim inilerken “tepedekilerin” tek derdi, oturdukları koltuklarını kimseye kaptırmadan oraya yapışık bir şekilde yaşamını devam ettirmektir. Bu durum hakikaten çok can acıtıcı. Bu durumu tespit eden emekliler, elbette ki başka sebeplerin de etkisiyle örgütlenme ve sendikalaşmaya uzak durmakta ve kendi köşesine çekilip ah vah çekerek ve beddua ederek ecelinin dolmasını beklemektedir.’’
-ÖNCÜ KARINCALARA BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR-
‘’Bilinçli ve sorumluluk sahibi emekli ve yurttaşın bu yanlış gidiş karşısında kaplumbağalar gibi kabuğuna çekilmesini asla doğru bulmuyoruz’’ diyen Kardaş, sözlerine şöyle devam etti:
‘’Her zaman ve her koşulda mutlaka yapılacak şeyler, alternatif yollar ve çözüm yöntemleri vardır. Yapılacak şey; yüzyıllardır denenen ve artık olumlu sonuçlar alınamayan tüm yöntem ve yaklaşımlardan arınarak ve onlardan radikal bir kopuş yaşayarak yeni yol ve yöntemler geliştirerek yola devam etmek olmalıdır. Emekliler Türkiye Meclisi’nin bu konudaki çabalarını dikkatle ve hayranlıkla izliyoruz.
Elbette ki bu 16.3 milyon emeklinin kendiliğinden bir araya gelip sendikalaşamayacağını hepimiz biliyoruz. Burada “öncü karıncalara” büyük bir iş ve sorumluluk düşüyor. Durmakta olan bir otomobili harekete geçirmek için nasıl ki ilk başta onu güçlü bir şekilde itmek gerekiyor ise, hareket halindeki otomobili durdurmak isteyenlerin de ancak ciddi bir karşı kuvvet uygulamaları gerekir.’’
-MİLLİ GELİRDEN DÜŞEN PAYIMIZI İSTİYORUZ-
16.3 milyon emeklinin gözü, kulağının Ocak ayında açıklanacak olan maaş artışlarında olduğunu yenileyen Kardaş, şunları kaydetti:
‘’Biz yüzdelik maaş artışlar değil, milli gelirden kişi başına düşen paydan hissemize düşen miktar kadar maaş istiyoruz. Bugün emeklilerin önündeki tek çıkış yolu; bir araya gelip örgütlenerek sendikalaşmaktır. Bu hususta ikili bir görev bizleri bekliyor. Bir yandan tüm yerellerde yani; sokak, mahalle, köy, site, ilçe ve illerde ortak emekli meclislerini oluşturmak için emek sarf ederken diğer yandan da var olan tüm emekli sendika ve platformlarını ortak bir federatif çatı altında bir araya getirip eylem, güç ve mücadele birliği oluşturmak acil bir görev olarak önümüzde duruyor. Etkin, yaygın, güçlü ve kitlesel bir sendikanın; üyelerinin haklarını koruma ve yeni haklar elde etmek için iyi bir araç olacağı şüphesizdir. Böylesi bir sendika elbette ki öncelikle muhatabı olan merkezi hükümet ve yerel yönetimlerle sorunları diyalog yolu ile çözmek için çaba sarf eder ancak gerektiğinde de aklın ve mücadelenin gerektirdiği yaratıcı eylem ve etkinliklere baş vurmaktan çekinmez. Kurmaya çalıştığımız yeni yaşam, hiç şüphesiz ki yeni bir teori ve ona uygun bir pratiği ve yaşam karşısında omurgalı bir duruşu gerektiriyor. ‘’