İnsanlığın doğal dini temel ahlâk ilkelerini belirleyen ve ana hukuk normlarını ortaya koyan, toplum gerçekliği ile örtüşen, yaşanan coğrafyanın ihtiyaçlar hiyerarşisi ile uyumlu olan kurallardır. Doğal din vicdân, akıl ve sağduyu temelleri üzerinde yükselen barış, halkların kardeşliği, özgürlük, eşitlik, paylaşım, adâlet, dayanışma, direniş, insanlığın birliği, yeryüzünün ortak vatan oluşu, sömürü karşıtlığı, sınıfsız toplum ve ortak akla dayalı kurallardan üretilmiş ortak yaşamdır. Doğal din, inancı bireysel tercih sayar ve tartışma dışı tutar; özel seçeneklerin genelleştirilerek topluma dayatılmasına karşı çıkar. Geleneksel/kurumsal din ise Tanrı, kitap ve peygamber yorumları; Arapların sarık, cüppe, başörtüsü ve takkesi; Yahûdîlerin din sınıfı ve din adamları hiyerarşisi; Hıristiyanlığın papa, kardinal, papaz, râhibe ve pastör mevkileri; câmî, kilise ve sinagog; Sünnîlik, Şiîlik; Katoliklik, Ortodoksluk; Sadukîlik ve Ferisîlik mezhepleri; hâfızlık, Tevrat ezberlemesi, imamlık, müezzinlik ve zangoçluk; şeriat, tarîkât, seyr-i sülûk,[1] mârifet ve hakîkât makamları ile toplumun üstüne çöker. Doğal din bir din, düşünce ve ideoloji yaymadığı gibi bunların yayılması için ölümü kutsamaz; ancak geleneksel/kurumsal din yaşam biçimi, mezhep tercihi dayatır ve bunların yayılması için ölmeyi kutsar. Doğal din barış (silm), güven ve güvenlik (emn), dayanışma (salât), direniş (sabr), yakınlaşma (gurb), paylaşım (zekâ), eşitlik (hac), açlıkla savaş (savm), kadın-erkek eşitliğidir (safâ-merve). Geleneksel/kurumsal din ise ritüellere ibâdet süsü vererek toplumu ritüellerle meşgul eden, halkları zorbaların altında inlemeye kader anlayışıyla iknâ eden anlayışlar bütünüdür.[2]
Tarihsel her kural doğal ve sosyal bir ihtiyacın sonucu üretilmiştir. Kuralların insanlar tarafından reddedilmeyecek biçimde kabul görmesi için zamanla kurallara mânevî karizma verilmiştir. Bu bağlamda kuralların çiğnenmemesi, toplumsal uyumun kalıcı olması için insanlarda korku ve ödül dengesi olması aşamasında din denilen psikolojik, sosyal ve hukuksal normlar devreye girmiştir. Din, doğal mecrasından uzaklaştırılıp kurumsallaşmaya başladıkça kutsallar, tanrılar ve yeryüzünü kontrol eden güçlerin insan ve doğa üstündeki etkinliği tartışılmaz bir noktaya ulaşmıştır. Haram, tanrıların sevmediği eylemler; helâl tanrıları mutlu eden fiiller olarak karşımıza çıkmıştır. Aslına bakılırsa ekmeğini paylaşma sevabı ve kardeşini öldürme günâhı diye adlandırılan ilk sevap ve ilk günâh toplumsal ihtiyaçları dengeleyen, halkın birliktelik ve uyumunu sağlayan genel kurallardı ve bu sürece doğal din denmekteydi.
- Nikâh
Tarihte savaş, gasp, istilâ süreçlerinde en çok kadınlar zarar görmüş; erkek egemen toplum kadınları tâciz ederek, onlara tecavüz ederek erkeklik saplantısını gerçekleştirmiş ve kadını aşağılamıştır. Bu nedenle pekçok önder kadın aleyhine işleyen cinselliğin düzenlenmesini istemiş, kadına yapılan cinsel saldırıya karşı çıkmıştır. Nikâh denilen sözleşmenin insanlık gündemine gelmesi, bir kadınla birliktelik sağlanırken başka kadınlarla cinsel ilişki kurulmasının kurallara bağlanması ve çocukların kime ait olduklarının tespit edilmesi ihtiyacından doğmuştur. Bu anlamda nikâh insanlık için gelişim aşamalarındandır. Mani’nin Mührü diye bilinen “Eline, beline, diline sahip çık.” ilkelerinin merkezinde kadınla ilişki biçimi vardır. Çünkü bu tavsiyelerin birinci muhatabı erkektir.
- Nûh Yasaları
Doğal dinin en bilinenlerinden Nuh’un yasalarında“öldürme, çalma; taciz, tecavüz ve aldatmadan uzak dur; elinle yaptığın nesnelerin temsil ettiği yaşam biçimine karşı çık, nankörlük etme, âdil ol, hayvanı canlı canlı yeme” ilkelerini görürüz. Tüm bunlar Nuh toplumun sorunlarına yönelik önlemlerdir. Nuh’un din diye sıralanan ilkelerinden hareket ettiğimizde onun halkının hayvanları öldürmeden yediğini, sorumsuzca insan ve canlı öldürdüğünü, cinsel ihtiyaçlarını karşılarken sınır tanımadığını, iyiliğe kötülükle cevap verdiğini, haksızlık yaptığını, gelenekte put denilen totemlere yüklenen anlamlar üzerinden birbirini kontrol ettiğini anlamaktayız. Devrimci bir önder olan Nuh, halkını eğitebilmek için yasalar koyarak çağrıda bulunmuştur. Dinler tarihinde Nuh’un çağrılarına Nuhizm/Nuh dini denilmiştir.
- Mûsâ’nın Emirleri
Doğal dinin en ünlü seslerinden biri de Mûsâ’dır. Mûsâ, İbrânî topluluğuna “Kimseyi Tanrılaştırma, elinle yaptığın nesneler üzerinden zorba kurallar üretme, Tanrı adını hesabına geldiği gibi kullanıp durma, haftanın bir gününü yardımlaşma ve paylaşmaya ayır, varlığını borçlu olduklarına gereken saygıyı göster, çalma, iftira atma; taciz, tecavüz ve aldatmadan uzak dur; kimsenin evine, karısına, malına ve çevresine karşı düşmanca bakma.” der. Tüm bunlar Mûsâ’nın emirleri diye bilinen doğal din ilkeleridir. Mûsâ’nın prensipleri ile Nûh’un ilkeleri kendi toplumsal düzenlerini kurmaya yönelik önlemlerdir. Ancak dinler tarihinde bu sözlere vahiy denir. Gerçekte ise Nûh ve Mûsâ’nın vicdânından yükselen çığlıklar, halkların üstünü yağmur bulutları gibi kaplayan sevgi, dayanışma, acıma ve paylaşma rahmetleridir.
- Doğu Aydınlanması
Budha, Doğu’nun büyük vicdânlarından biridir. “Öldürme, sana verilmeyeni alma, yalan söyleme, sarhoş olup bilincini kaybetme, şehvetini kontrol et.” diyerek kendi halkı arasındaki arızaları telafi etmeye çalışır. İran’ın büyük düşünürü Zerdüşt de “Kötü konuşma, et yeme, sarhoş olma; taciz, tecavüz ve aldatmaktan uzak dur; hiçbir canlıya zarar verme.” diyerek bilinç kontrolünün kaybedilmemesini, tarımı engelleyici davranışlardan olan öküz ve inek kesilmesinden vazgeçilmesini, canlılara zarar verilmemesini ve cinsel ihtiyacın zorbalık, aldatma ve kimsenin hakkına girmeden gerçekleştirilmesini tavsiye eder. Bunlar doğal dinin yansımalarıdır.
- Muhammedî Sesleniş
Din tüccarlığı ve zulmün pik yaptığı ortamda vicdân elçisi Muhammed’in ortaya koyduğu ilkeler insanlığın gelişim sürecine paralel biçimde artmıştır. Bu nedenle Muhammed’in ortaya koyduğu prensipler kendinden önceki önderlerden daha fazladır. Kur’an, vicdan elçisi Muhammed’in Mekke ve Medine koşullarında üretilmiş çözümlemelerini içeren tarihsel bir metindir. Kur’an’da devrin hastalıkları neyse ona karşı sözler söylenmiş; sorunlara yerel, töresel ve geleneksel uygulamalar içindeki en vicdânî ve insânî olanları çözüm olarak ortaya konmuştur.
“Kemikli/omurgalı duruşlu,[3] eşitlikçi,[4] barışçı,[5] güvenilir,[6] devrimci,[7] özü-sözü bir, içi-dışı aynı,[8] sürekli verimli, üretken ve yaratıcı;[9] akılcı,[10] direnişçi ol.[11] Dayanışmayı ayağa kaldır,[12] açlık ve yoksullukla savaş,[13] sanat ve estetiği önemse,[14] mülkiyet hırsı, biriktirme, zenginleşme tutkusu yerine cömertliği seç;[15] sevgi, acıma ve saygıyı hayatın temeli yap;[16] evren ve doğa yasalarıyla uyumlu yaşa,[17] durması gerektiği yerde durmayan, olması gereken yerde olmayan, sınırı çiğneyen, öfkesini kontrol etmeyen, dengeli davranış sergilemeyen, zarar veren ve saygısızlık içeren davranış sahipleriyle mücadele et;[18] gençliğe henüz adım atmış bakire kızları evlenmeye zorlama,[19] iş yaparken en güzel biçimde yap,[20] inançlara saygı duy,[21] tüm tapınaklara saygılı davran,[22] Tanrı’ya inanıp inanmama konusunda insanlara özgürlük tanı;[23] zulme hizmet etmiş üst, burjuva ve yöneteni alt, proleter ve yönetilenle değiştir;[24] toplumu ezilmekten kurtarmak için topluma önderlik yapan devrimcileri toplumun önderleri yap,[25] barış yurdu kur,[26] ekonomik güç ve imkân fazlalığını yakınında olup da ihtiyaç sahibi olanlara ihtiyaç duydukları şeyleri ya tamamen onların mülkiyetine ver ya mülkiyeti elinde tutarak kullanımını devret ya da ihtiyaç karşılandıktan sonra geri alıp başka ihtiyacı olanlara aynı yöntemle verme koşuluyla dolaşımda tut.[27]” biçimindeki tüm Kur’an mesajları Mekke ve Medine toplumunun hangi alanlarda yoldan çıktığını gösteren önerilerdir. Bu tavsiyeler aynı zamanda insanlık dini denilen evrensel insanlık vicdânının, yani doğal dinin dile gelmesidir.[28]
- Şâirlerin Çığlıkları
Yunus Emre’nin “Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize” mısraları ile “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan/Halka müderris olsa, hakikatte âsîdir.”[29] dizeleri insanları eşit görmenin en temel değer olduğunu gösterir. Batı’nın zeki evladı Platon’un “Ölçülü, cesur, bilge ve âdil ol.” tavsiyeleri üzerine bina edilen erdemler de vicdânın evrensel sesleridir[30] ve doğal dinin kadîm ilkeleridir.
Tevfik Fikret’in “insanlık milletim, yeryüzü vatanım.” sözü tüm insanlığı kucaklayan, insanları tek bir âile gören ve dünyayı insanlık ailesinin ortak evi kabul eden vicdânî bir anlayışın yansımasıdır.
Memleket isterim gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim ne başta dert, ne gönülde hasret olsun
Kardeş kavgasına bir nihâyet olsun.
Memleket isterim ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Câhit Sıtkı Tarancı’nın yukarıdaki Memleket İsterim şiirinin dizeleri tüm insanlığın vicdânındaki doğal dine bir göndermedir.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim….
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…
Nâzım Hikmet’in yukarıdaki Dâvet şiiri, insanlığın kadîm ezen-ezilen çelişkisine ve bölünmüşlüğüne vurgu yaparak vicdânî çığlığa tercüman olmuştur. Nâzım Hikmet, insanlığı doğal dine çağırmaktadır.
Sivas’ta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçük esmer avuçlarını:
-Emmilerim sadaka! Emmilerim sadaka!
Hükümet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri…
“Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş.” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarı’nda körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al…
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
-Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!
Nane satan, su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler Güneş’e Ay’a…
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya…
Bezirci’de, Yüceyurt’ta Altıntabak’ta…
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan…
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda bakarım dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günâh bizim
Affedin bizi.
Yavuz Bülent Bakiler’in Sivas’ta Yoksul Çocuklar şiiri insanlığın yoksulluk sorununa parmak basıyor ve sosyal sınıflaşmaya vurgu yapıyor. Yukarıda örnek gösterilen tüm şiirler içimizi acıtan evrensel yaraların dile getirilmesidir.
Evrensel insanlık sorunlarına çözümler üreten tüm akılcı, sağduyulu ve vicdânî çözümlemeler doğal dindir. Bu nedenle kitaplı ve kitapsız dinlerin ortaya koyduğu öneri, tez ve kurallar vicdân, akıl ve sağduyu süzgecinden geçirilerek, tarihsel koşullar dikkate alınarak, zamanın ruhu iyi okunarak, insanlığın her türlü gelişim çizgisi takip edilerek elekten geçirilmeli; bu analiz aşamalarından sonra kitaplı ve kitapsız dinlerin tarihsel deneyimleri güncel yaşama gerektiği oranda ve gereken biçimde yansıtılmalı; târihsel nitelikleri târihte bırakılmalı, evrensel karakterli ilkeleri ise çağın pratiğine göre uygulanmalıdır.
___________________________________________________________
[1] Seyr-i sülûk: Yolculuk, bir amaç için yola çıkıp o yolda hiç sapmadan gitmek. “Kişiyi Tanrı’ya ulaştıran yolda sapmadan ilerleme” anlamı kastedilir.
[2] Hıristiyanlık ve İslâm tarihindeki papaz ve şeyhü’l-İslâm fetvaları ile tüm saray ve saltanat tarihi buna kanıttır.
[3] Kalem, 4.
[4] İnfitar, 7.
[5] Âl-i İmrân, 102.
[6] Şuarâ, 107.
[7] Kasas, 5.
[8] En’am, 115.
[9] Rahman, 29.
[10] Bakara, 44.
[11] Bakara, 45.
[12] Bakara, 45.
[13] Bakara, 183.
[14] Âl-i İmrân, 6; Bakara, 117.
[15] Hâkka, 40.
[16] Enbiya, 107.
[17] Kamer, 49.
[18] Nahl, 90/İnne’l-lâhe ye’muru bi’l-‘adl(i) ve’l-ihsân(i) ve îtâ(i) zi’l-gurbâ ve yenhâ ‘ani’l-fahşâ(i) ve’l-münker(i) ve’l-bağy(i) ye’izu-kum le’alle-kum tezekkerûn(e)
[19] Nur, 33/Ve lâ-tukrihû feteyâti-kum ‘ale’l-biğâi
[20] Mü’minûn, 14/Allâhu ahsenü’l-hâligîyn(e)
[21] Ankebut, 46.
[22] Hac, 40.
[23] Kehf, 29.
[24] Ankebût, 14.
[25] Kasas, 5/Ellezîne’s tuz’ifû fi’l-‘arzi ve nec’ale-hum eimmeten
[26] Yunus, 25/Va’l-lâhu yed’û ilâ dâri’s-selâm(i) ve yehdî men yeşâu ilâ sirâtin mustagîm(in)
[27] Nahl, 90/Îtâi zi’l-gurbâ
[28] Namık Kaya, İslâm’ın Beş Şartı, adilmedya.com, 16 Şubat 2021.
[29] Müderris: Ders veren
[30] Recep İhsan Eliaçık, Adalet Devleti, Bakış Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2003.