İnsanın insana mecbur olduğu, anca beraber ve paylaşarak mutlu olabileceği herkesçe malum. Peki yaşadığımız şu zamanda erdemli bir insan olma şartı olan paylaşım olgusu insanlığın özüne uygun yaşanıyor mu? Eğer yaşanılmıyor veya yaşatılmıyorsa nelerin etki edebileceğini Doç. Dr. Kemal İnal’a sorduk.
***
İnsan insanlarla beraber yaşamak üzere olan bir varlık mıdır?
Marx, insanın özünün toplumsal ilişkilerden ibaret olduğunu söylemiş. Yani, insanda gördüğümü öz, aslında insanın insanla etkileşimi sonucu ortaya çıkan ilişkilerdir. İki insanı birbirine herhangi bir ilişki bağlar. İlişki çıkara da dayalı olabilir, paylaşıma da. İlişki insanları ya “ile” ya da “ve” üzerinden birbirine bağlar. “Ve” sadece bir bağlaçtır ama “ile” birlikteliği simgeler. Paylaşım, Sosyal Darwinistlerin iddia ettiklerinin aksine, yani bencil, hayatta kalmak için diğer insanları düşünmeyen bir insan modelinin doğal olduğu teorisinin yanlış olduğunu söyler bize. Paylaşım, dayanışma ve işbirliği, insanı insan yapan özelliklerdir. Paylaşırken eşitlik, adalet gibi değerleri anlamlı kılan bir örgütlenme gerçekleştiririz. Fakat kapitalizm gibi sistem tercihimiz bizi, paylaşmaya değil rekabete, ötekini dışlamaya, hatta yok etmeye iter. Sorun, insanın doğasında değil, tercih ettiği sistemin niteliğinde. Ormanın bir eko-sistemi vardır; bu doğaldır ve dengesini korur. Ama toplumlarda denge, insanın müdahalesiyle kurulur ve korunur.
İnsanı insan yapan, insan ile birlikte programlanmış bir ilişkiye mahkûm olmasıdır. Evlilik, iş kurma, bir çalışma, savaşma, herhangi bir konuda araştırmada hep birlikteyiz. İnsan, insanın kaderidir. Her sorunda yine insana döneriz. İnsanı hem döver hem de severiz, lakin onsuz hiçbir şekilde yapamayız. O yüzden hapishanelerde en ağır ceza, diğer mahkûmlardan tecrit etmektir. Şu günlerde belki kimileri “karantina”, “sokağa çıkma yasağı”, “ev hapsi”ni eleştiriyor olabilir; fakat toplumsal yaşamın kuralları olmasa, insan insanlığını yaşayamaz. İnsan insana mecbur. Paylaşım, bu mecburiyeti hem sevgiye hem de vicdana dönüştürür.
Paylaşmak insanın doğalı mıdır? Neden birinde biriken herhangi bir şey, diğer insanları rahatsız eder? Yoksa insanın ruhunda, mayasında olan paylaşmak, eşitlik, adalet görünmeyen organlarından mıdır? Bunlar olmayınca bir uzvumumuz yok olmuş gibi mi olur?
Paylaşmak, insanın doğal değil, toplumsal bir yönüdür. Öğrenilir, aktarılır ve geliştirilir. Örneğin sosyalizm, böylesi bir paylaşım sistemidir. Bölüşerek paylaşırız, öpüşerek paylaşırız, kızarak paylaşırız ama ille de paylaşırız. Okula başlayan öğrenciye önce paylaşması öğretilir: Oturduğu sırayı, söz sırasını, silgisini vb. Bencil insanlar bile rekabet edip kazandıklarını bir biçimde paylaşma ihtiyacı duyarlar: Örneğin aldığı yeni yatı medyada tanıtan bir burjuva için elindeki nesne veya meta, bir övünç meselesi, statü göstergesi ve mesafelenme aracıdır (yoksul ile arasındaki mesafeyi ortaya koymak gibi). Paylaşımdan kaçamayız ama bunun bireysel mi yoksa toplumsal mı olduğu, sistem tercihine bağlıdır.
Paylaşmanın asıl sebebi beğeni toplamak, hayranlık uyandırmak mıdır? Yoksa insanlığın faydalanacağı bir şey ortaya koymak mıdır?
Sayısız nedeni olabilir. İnsan içindeki iyilikten dolayı paylaşabilir, elinde fazla olduğu için paylaşabilir, bir proje nedeniyle paylaşabilir, sırf kendini iyi hissetmek için paylaşabilir… Kimi öyle bir paylaşır ki, kimsenin haberi olmaz. Bu etik bir davranıştır. Ama bazıları da paylaştığını davul-zurna ile ilan eder. Bir bilim insanı icadını insanlıkla neden paylaşır? Elbette icadı, kendi adı ve insanlığa hayrı dokunsun diye. Ama bu paylaşımdaki haz da dikkate alınmalı. Paylaştığımız şey eğer herkes tarafından beğenilirse, bundan büyük haz alıp kendimizi yeniden üretiriz. Paylaşmak, bencilliğin panzehiridir.
İnsanın yaşamı boyunca yaptığı arayış serüveni, bakımverenden gördüğü ilgi ve alakayı bulmak mıdır? Eğer öyle ise kimsesiz çocukların, yetimhanede büyüyenlerin, ya da anne babasıyla büyümüş dahi olsa hiç sevgi, ilgi görmeyenlerin arayış serüveni nasıl oluyor?
Paylaşmak, insanı kendine döndürür. Kendine dönmekte sorun yaşayanlar, örneğin çocuk yetiştirme yurtlarında büyüyen öksüz ve yetimlerin kendilerine dönebilmeleri için onlara, onlarda eksik olan verilmelidir. Bu yüzden paylaşım, bendeki fazlanın ötekindeki eksiği gidermesidir ama herkesin eşit olduğu bir toplumda paylaşım, eksikliği gidermek değil, zenginliğin hakça ve eşit biçimde bölüşülmesidir. Mesele, paylaşıma gerek kalmayacak olan bir bölüşüm sistemini yaratmaktır. Marx’ın komünist toplum tasarımını birçok insan ütopik (gerçekleşmeyecek bir ideal) bulabilir ama ilkesi sağlamdır: “Herkesin yeteneği oranında, ihtiyacı kadar”. Yani benim üretim sistemine katkım ancak % 5 olabilir ama ihtiyacım % 20’dir. Bu, paylaşımın eşit bölüşüm ilişkilerine göre tasarlanmasıdır.
Peki paylaşmak üzere var olan insanı, doğal olandan hangi arzuları kopardı? İnsanın hangi duyguları dışarıdan çıkar amaçlı kullanıldı? Neler çıkar amaçlı kutsallaştırıldı? Neler çıkar amaçlı düşmanlaştırıldı? Neler çıkar amaçlı itibarlaştırıldı? İnsan nasıl oluyor da bu tuzaklara düşüyor?
Yaşadığımız kapitalist toplumlarda çıkar, bireyci insanın ana motifidir. Sistem bizi, çıkarlarımızı maksimize etmeye, meşrulaştırmaya ve temsil etmeye itiyor habire. Çünkü herkes çıkarını iyi kovalarsa, tüm toplum rahat eder, anlayışı dayatılıyor. Bu çerçevede piyasanın en akılcı mekanizma olduğu söyleniyor. Herkes piyasada çıkarlarını en rasyonel şekilde temsil ederse, tüm toplum iyi işler. Tüketim toplumunda temel arzumuz çıkarlarımız üzerine kuruldu. Örneğin herhangi bir alanda çok başarılı olan bir insanın başarısı enine boyuna irdelenir, tartışılır; bu bizim için olumlu bir örnek olarak sunulur. Bu başarılı kişi, çok çalışmış ve başarılı olmuştur. İyi de, milyarlarca insan var ve o çalışma şartlarına bile sahip değil. Piyango herkese çıkmaz. Kaldı ki hayat olasılıklar, şans, kader-kısmet üzerine kurulmaz; maddi şartlar, nasıl yaşadığımızı belirler. Çıkarcı davranışın vereceği semerenin sınırı bellidir. Dünya kaynakları sınırlıdır. Mesele, bu kaynakları tekil değil, tümel biçimde paylaştıracak akılcı sistemi bulmadadır.
İnsanlığın özünde, ruhunda olan ama unutturulan, kullanılan, değiştirilen, davranışları, düşünceleri, duyguları hatırlatmak, tekrardan uyandırmak için önerileriniz var mıdır ve nelerdir?
Paylaşmak, dayanışma duygusunu artırır, güçlendirir. İnsana kendini iyi hissettirir. Dedikodu bile bir tür paylaşımdır; iyi veya kötü düşüncelerimizi, haberlerimizi, başkasını çekiştirerek paylaşırız. O halde: İnsan insanın kurdu değildir. Hobbes bunu söylerken son derece kötümserdi. Ne vahşi bir ormanda yaşıyoruz ne de dibine kadar benciliz. Bir Latince deyişte söz edildiği gibi: “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı olamaz.” Paylaşmak, insanın olduğu yerde başlar ve sürer.
adilmedya.com