İktidarın en tepeden kurduğu nefret dili tabanda şiddeti tırmandırıyor. Eskişehir’de nazi sembolleriyle halka yönelik saldırı sosyal medyada büyük tepki çekti. Olayı değerlendiren uzmanlar “Belirli kesimlere yönelik dışlayıcı söylem şiddeti körüklüyor” dedi.
Bahar GÖNÜL
İktidarın nefret söylemi toplumsal şiddeti körüklüyor. LGBTİ, Kürt, kadın ve sokak hayvanlarına karşı tırmanan şiddet, toplumsal travmalar doğuruyor.
Eskişehir’de üzerinde nazi sembolleri bulunan, bıçak ve balta 5 vatandaşı yaralayan 18 yaşındaki Arda K., polis ekiplerince yakalanarak gözaltına alındı. Çelik yelek ve kask giyerek yüzünü maske ile gizleyen şüpheli, bölgedeki çay ocağında oturan 5 kişiyi bıçakla yaraladı.
Tepebaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı göreve giden polis memurunun olayı fark etmesi sonucunda yaşanan kovalamacayla şüpheli yakalandı. Yakalanan şüpheli gözaltına alındı. Olayda yaralanan 5 vatandaş ise kentteki hastanelere sevk edildi. Tedavi altına alınan yaralılardan 2’sinin hayati tehlikesinin bulunduğu öğrenildi.
Saldırıyı gerçekleştiren şahıs o anları vücut kamerası kullanarak kaydetti. Şahsın psikolojik sorunları olabileceği dikkat çekilirken kullandığı semboller meselenin toplumsal boyutunu özetliyor. Sosyal medyada dolaşıma giren görüntülerde söz konusu kişinin insanlara durduk yere saldırdığı, bıçak ve baltayla kovaladığı görülüyor. Öte yandan saldırıyı gerçekleştiren kişinin giydiği hücum yeleğine, Nazilerin ‘‘Kara Güneş’’ amblemini yapıştırdığı görüldü. Söz konusu amblemi günümüzde neo-Naziler kullanıyor. Saldırganın daha önce yazdığı ve içinde LGBTİ, kadın, Kürt, solcu, mülteci ve sokak hayvanlarına karşı nefret dolu ifadeler kullandığı16 sayfalık ‘manifesto’ dikkat çekti.
AYRIŞTIRICI DİLİN ETKİSİ
Uzmanlar, saldırganın nazi sembolleri kullanması ve nefret dolu paylaşımlarını değerlendirdi.
“Böyle üzücü bir olayın sonrasında konu üzerine düşünmenin ancak düşünürken de dikkatli davranmanın çok önemli olduğu aşikar. Oysa ki bizim genelde ilk refleksimiz konuyu ya sadece kişisel bir yerden ele almak ve tek bir sebebe indirgemek oluyor” diyen Prof. Dr. Demet Lüküslü, “Maalesef bu olay sonrasında suç hızlı bir şekilde bir bilgisayar oyununda bulundu. Oysa ki gençlerin bu tarz saldırgan eylemleri maalesef başta ABD olmak üzere, farklı toplumlarda karşımıza çıkıyor ve de ciddi bir toplumsal olguya işaret ediyor. Bir yandan genç olarak kendi hayatını inşa etmeye çalışırken pek çok zorluk yaşayan, kendisini yaşadığı sorunlarla baş edemez bulan ve bu sorunların karşısında yalnız hisseden, gelecek hayalleri kurmakta zorlanan gençlerin var olan sisteme karşı ciddi bir memnuniyetsizlik duydukları görülüyor. Bu mutsuzluklarının sebebini ise birilerine yüklemek ve tüm sorunların sebebini onlarda olduğuna inanmak bir yandan kolaya kaçan bir davranış olsa da diğer yandan onlar için hayatı anlamlandırmayı kolaylaştırıyor, daha dayanılır kılıyor. Tam da bu sebeple ülkedeki yabancılar başta olmak üzere tüm ‘farklı’ olan, ‘bizden olmayan’ hedef alınıyor” ifadelerini kullandı.
Lüküslü değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bunun böyle olduğu bilindiğinden de bu dil örneğin seçim kampanyalarında da işlevsel oluyor, sistemden rahatsız olanlara adeta bir adres sunuyor. Bugün Eskişehir’deki bu olaydan bahsederken sadece siyasal alanda değil toplumun farklı kesimlerinde ve sosyal medyada oldukça görünür olan ciddi bir ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı söylemin varlığına, yüksek dozlu yabancı düşmanı söylemin var olduğunu ve bu söylemin adeta anaakımlaştığını söylemek gerek. Tam da bu sebeple, bu saldırı eylemi üzerine düşünürken ve suçu sadece oyunlara yüklemeye çalışırken aynı zamanda aynaya bakmak ve kendi söylemlerimizi de gözden geçirmek gerekiyor bana sorarsanız. Özellikle de medyanın da bu konuda önemli bir rol oynadığını da hatırlamak ve bu tarz ayrımcı ve dışlayıcı söylemler konusunda hassas olmak çok değerli.”
GÜNAH KEÇİSİ YARATILDI
Siyaset Bilimci Dr. Begüm Uzun ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Hepimizin radarına giren trendler vardı. Bunu en çok 2023 seçimlerinde Zafer Partisi ve Sinan Oğan’a verilen oy oranında genç seçmenin ağırlıklı olduğuna dair paylaşılan kamuoyu araştırmalarında fark ettik. Sosyal medyada da yükselen bir milliyetçilik, ırkçılık dalgası vardı gençler arasında.
Sahadaki çalışmalarımızda yoğun bir göçmen karşıtlığıyla karşılaşıyoruz. Genlerde, hayatlarındaki tüm belirsizlikleri, güvencesizlikleri, ekonomik anlamda hak ettikleri yere gelememenin öfkesini iktidarla birlikte göçmenler üzerinden yorumlayan düşünceler görüyoruz.
Eskişehir’deki olayda bir de buna şiddet eklemlenmiş görünüyor. Gençlerde hatta eğitimli gençlerde de yaygın olmak üzere milliyetçi/ırkçı olarak tanımlanacak görüşler yaygınlaşmış duruyor. Öfke kendini milliyetçilik olarak ortaya çıkartıyor. Daha önceki kuşaklarda gençler milliyetçi olsalar dahi bunu çekingen bir şekilde ifade ederlerdi. Ama şu an ‘Türk milliyetçisi’ lafını çekinmeden ifade edebiliyorlar. Bu bir siyasi kimlik haline geliyor ve diğer parti kimlikleri üzerine çıkıyor hatta. Çoğu kendini muhalif olarak tanımlıyor, çoğu iktidar karşıtı. İktidara yakın olan gençlerde bile bir dindar milliyetçilik yükselmesi görüyoruz.
Sosyal psikoloji bize şunu anlatıyor böyle durumlar için; bir günah keçisi yaratmak. Milliyetçileşen gençlerin çoğu iktidar karşıtı ama bir de güçsüze yüklüyorlar sorunların kaynağını. Güçsüzler de Türkiye’deki sığınmacılar, diğer etnik azınlık mensupları. Kürt meselesinde de reflektör oldukça milliyetçi. Ekstra o da tırmanıyormuş gibi. Güçsüz olana, azınlık olan yönelmiş bir günah keçisi haline getirme var. Çünkü durumunu anlamlandırmaya ihtiyacı içerisinde. Etrafında görmek istemediği sığınmacıları suçlamak kolaycılığına kaçıyorlar.”